Direniş mirasını devraldı

Dosya Haberleri —

Rıdvan Alkan (Erdal Bager)

Rıdvan Alkan (Erdal Bager)

27 Ekim 2020 tarihinde şehit düşen Rıdvan Alkan'ı (Bager Erdal) ağabeyleri Yusuf ve Yunus Alkan anlattı:

  • Yunus Alkan: "Aile içerisinde her birimizin sığındığı güçlü bir baba, ağabey, anne ya da dede karakteri vardır. Bager için öyle bir şey yoktu. Onun cesareti, zekası ve toplumcu yanlarını hep hatırlayacağız. Bager ailemiz için çok çok büyük bir kayıp ve onurlu bir yaşamın en üst perdeden temsilini ifade ediyor."
  • Yusuf Alkan: "Kurdistan’ın anti-kolonyal direnişinin son ve en uzun süren halkası PKK’dir. Önceki tüm isyanların toplamından daha büyük bir direniş, fedailik ve bilinç düzeyi yakalıyor. Xoybûn’un Ağrı Dağı’nda sömürgeciliğe karşı gerçekleştirdiği direnişin bayrağını Zagroslarda dalgalandırıyor. Yani direniş mirasını devralıyor."

MEHMET ZAHİT EKİNCİ/HAMBURG

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın, "Şehitlik gerçek bir özgür halk gerçeğinde, sınıf gerçeğinde, ulus gerçeğinde ifadesini buluyor. Şehitler, halkın yüreği, ahlakı ve temel amaçlarının sembolü olurlar. Bu da o kişinin tümüyle bir halkta yaşaması demektir. Tarih bu konuda sayısız örneklerle doludur" ifadeleri her PKK'linin şahadetinde kendini yeniden gösteriyor. 

Cilo alanında dört yoldaşıyla birlikte 27 Ekim 2020 tarihinde şehit düşen Rıdvan Alkan (Bager Erdal) da sadece Kurdistan dağlarındaki mücadelesiyle değil, gerillaya katılmadan önceki mücadelesiyle bıraktığı mirasla da adını yaşatmaya devam ediyor. HPG BİM’in dört yoldaşıyla birlikte “Serhat halkımızın bağrından çıkan en seçkin ve fedai evlatları” diyerek şehadetini duyurduğu Bager Erdal, mücadelesiyle içinden geçtiği her coğrafyada, ruhuna dokunduğu her insanda kolay kolay silinmeyecek izler bırakır. Ağrı’nın köylerinden daha iyi şartlarda geçinebilmek umuduyla Türkiye metropollerine göçen ailelerden birinin, Alkan ailesinin hakikati bulan kahramanı, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin de ölümsüzlüğe ulaşan şehitlerinden biri olur. Bager Erdal’ın hatırasına büyük bir saygıyla bağlı kalan ağabeyleri Yusuf ve Yunus Alkan, şehit Bager’i yani kardeşleri Rıdvan’ı gazetemize anlattı.

Yunus Alkan

Özgün bir çocuktu

Kardeşi Bager'i anlatırken, kesintiye uğramış bir çocukluk yaşadığını söyleyen Yunus Alkan, "10 yaşına kadar Kurdistan’da geniş bir ailede büyüdü. Aile ilişkileri ve çevresiyle olan bağları gayet uyumluydu. Gerillaya katılımından önceki son 10 yılını da İstanbul’da geçirdi. Okula Kurdistan’da başladı, İstanbul’da devam etti. Lisedeyken kendi isteğiyle okulu bıraktı. Tüm çocukluğu boyunca uyumluydu ama gerek aile içerisinde gerekse de bizimle ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde, çok sakin olmasına rağmen bir o kadar da özgün, kendi başına bir çocuktu" diyor.

 

Sığındığı tek yer kendi iradesiydi

Bager'in güçlü bir karaktere sahip olduğuna dikkat çeken Alkan, şöyle devam ediyor: "Aile içerisinde her birimizin sığındığı güçlü bir baba, ağabey, anne ya da dede karakteri vardır. Bager için öyle bir şey yoktu. Sinirlendiğinde, bir durumu kabul etmediğinde zerre tereddüt etmeden önünde bulunan her şeyi yerle bir ederdi; gücü yetse de yetmese de. Sonucun ne olacağına takılmadan kavga ederdi. Çok sakin ve uyumlu olmasının yanında biraz da inatçı ve kafasındakini gerçekleştirmeden bir dakika yerinde durmayan asi bir tarafı vardı. Kırk yıl önce vefat eden dedemiz Ali’ye benzetiliyordu. Aile ve çevremiz tarafından cesareti, zekası ve toplumcu yanlarıyla anılan dedemizin özelliklerini taşıdığı sıkça ifade ediliyordu. Onun cesareti, zekası ve toplumcu yanlarını hep anacağız, öyle hatırlayacağız. Bu nedenle Bager ailemiz için çok çok büyük bir kayıp ve onurlu bir yaşamın en üst perdeden temsilini ifade ediyor."

Küçüğümüzdü ama çekinirdik

Bir parantez açarak araya giren kardeş Yusuf Alkan ise, "İnatçılığı şöyleydi, doğru bildiğinden hiç vazgeçmeyen, ikna olmayan bir çocuktu. Gerilladaki duruşundan ve eylemciliğinden bahsedildiğinde hepimizin aklına çocukluğu geliyor. Daha 7-8 yaşlarındaydı, haksız bulduğu her söz ve eyleme karşılık muhakkak bir cevabı vardı. Onun hiçbir zaman bir şeyden pişmanlık duyduğunu görmedim. Fiziksel olarak hepimizden küçük ve güçsüz olmasına rağmen, hepimizde ona karşı içten içe bir çekingenlik vardı. Çünkü ne olursa olsun intikamını almadan durmazdı" diyor.

Yusuf Alkan

Kurdistan’dan metropole göç

Sözlerine aileyi kısaca tanıtarak devam eden Yunus Alkan, Bager’in 6 çocuklu ailenin dördüncü çocuğu olduğunu ve Ağrı’nın Patnos ilçesinde dünyaya geldiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor: "Biz geniş bir aileydik. Hepimiz büyük bir bahçede, dedemin yanında büyüdük. Ailemizde klan tarzı bir yaşam hakimdi. Amca çocukları, amcalarım hepimiz beraberdik. Evin erkek büyükleri yılın 8-9 ayını Türkiye metropollerinde işçi olarak geçirirdi. Bu yüzden belli bir yaşa kadar babamızdan uzak bir çocukluk geçirdik. Bu durum Türk devletinin Kurdistan’da uyguladığı sömürgeci ekonomik politikalardan kaynaklıydı. Birçok Kürt aile gibi biz de ekonomik nedenlerden dolayı zamanla Türkiye metropollerine göç etmek zorunda kaldık." 

Çocuktuk ama faşizmi hissediyorduk

90’lı yılların hayatlarında bir dönüm noktası olduğunu ifade eden Yusuf Alkan ise, "1998 yılıydı. Göç ettiğimizde Bager daha 10 yaşındaydı. Kürtler için çok ağır yıllardı. Önderliğin Avrupa’ya çıkış yapacağı bir zamandı, Kürtler açısından ağır, tarihsel bir trajedinin tam arifesiydi. Çocuktuk, fakat faşizmi de, trajediyi de hissedebiliyorduk. Bu atmosferin, Bager’in yaşamında yaptığı tercihler üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Ait olmadığımız topraklardaydık ve bize ait olmayan bir dili konuşmak zorundaydık. Bu yaşananlar Kürtler açısından kolay değildi" diyor.

Kürtlüğe dair ne varsa

Yunus Alkan, ailenin ve Bager’in metropolde maruz kaldığı yıkıcı atmosfere dair ise şunları aktarıyor: "Bager bizim küçüğümüzdü. 2000’li yıllar sadece onun için değil aile olarak bizim için de duygu dünyasında bir altüst oluşu ifade ediyor. Hepimiz çocuktuk, Kürtlüğe dair ne varsa nefretle bakan faşist güruhların içerisinde tarif edemediğimiz bir şaşkınlık yaşıyorduk. Örgütlü bir zeminimiz olmadığı için mahalle kavgaları üzerinden kendimizi ifade ediyorduk. Kavga etmekten çekinmeyen bir aile görüntüsü vererek kendimizi korumaya çalıştık. Bunlar doğal bir refleks olarak, öze yönelik saldırıları püskürtmek içindi. Tabi olgunlaşınca, mücadeleyi tanıdıkça bazı şeylerin farkına vardık.” 

Direnişten kalan miras

Aynı sürece dair Yusuf Alkan da, şöyle devam ediyor: "Bager’in katılımının hem yaşadığımız güncel gerçeklikle bir bağı var hem de tarihsel bir arka planı var. Annem Ağrı Patnoslu, babam Van Ercişli. Ağrı İsyanı zamanında baba tarafının çadırları bombalanıyor, annemin köyünde ise isyan var ve köy karakolu direnişçiler tarafından düşürülüyor. Bastırma, katletme ile sonuçlanıyor bu isyan, fakat bu bir bitiş olmuyor. Kurdistan’da bir direniş damarı var, bu damar er ya da geç kendisini gelecek nesillere daha güçlü ve öfkeli bir biçimde  aktarıyor. Kurdistan’ın anti-kolonyal direnişinin son ve en uzun süren halkası PKK’dir. Önceki tüm isyanların toplamından bir direniş, fedailik ve bilinç düzeyi yakalıyor. Bu anlamda Bager’in kendisini PKK’de ifade etmesi, tarihsel bir süreklilik ve zorunluluğu da ifade ediyor. Xoybûn’un Ağrı Dağı’nda sömürgeciliğe karşı gerçekleştirdiği direnişin bayrağını Zagroslarda dalgalandırıyor. Yani direniş mirasını devralıyor."

Hem kuzen hem yoldaş

Şehit Bager’in hikayesinin bu kısmında bir parantez açmak gerekiyor, çünkü gerilla saflarına katılım yaptığında yalnız değildir. Yanında tanıdık bir ölümsüz daha vardır. O kişi de 10 Ağustos 2015 yılında İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinde gerçekleştirilen fedai eyleminde şehit olan teyzesinin oğlu Erdal Yıldız'dır. (Erdal Nûda).

Bu sefer Yusuf Alkan başlıyor söze: "Şehit Erdal Nûda teyzemin oğlu. Ancak kendi ailesinden çok, bize yakındı. Bager’den bir yaş büyüktü. Benimle çok yakındı ancak ben siyasal çalışmalardan dolayı 2008’de gözaltına alınıp cezaevine gönderilince, Bager’le daha çok vakit geçirmeye başladılar. Zaten katılım kararını da beraber almışlar. İlk mahkememe de aslında vedalaşmak için gelmişler, çünkü hemen sonrasında 2009’un ocak ayında beraber katıldılar gerilla saflarına."

Yunus Alkan, bir ekleme yaparak, "Rıdvan’ın gerilladaki ilk ismi Bager Serhat’tı, Erdal Nûda şehit düşünce ismini Bager Erdal olarak değiştirdi. Böylece onun ismini alarak ve silahını yerden kaldırarak şehit Erdal Nûda’dan kalan direniş mirasını kaldığı yerden devam ettirmek istedi" diyor.

PKK kararlılığın ifadesi

Bager'in gerillaya katılımı sonrasında hissettiklerini ise şöyle ifade ediyor Yusuf Alkan: "Doğrusu insan pek bir şey diyemiyor bu durumda. PKK’ye katılım bir feda meselesidir. Siyasal parti üyeliği ya da sosyalizm mücadelesi elbette çok önemli, fakat PKK’li olmak başka bir olay. Bunun başka bir dünya olduğunu düşünüyorum. Yüksek bir inanç ve kararlılığı ifade ediyor. Biz de çok baskı gördük ama inandığımız değerlerden, savunduklarımızdan vazgeçmedik. Haliyle Bager siyasal yaşamını başka ve üst bir evreye taşıdı. Ağır bir soykırım kıskancında olan Kürtler açısından da bakmak lazım olaya. O zaman her şey çok daha anlamlı bir zemine oturmuş olur."

***

Küçük kardeşim artık komutandı

Bager’in katılımından sonra 2018’de gerilla kardeşiyle buluşma imkanı bulan Yusuf Alkan, şöyle anlatıyor kavuşma hikayesini: "2018 yazında beraberimdeki yabancı bir gazeteci grubuyla Rojava’ya geçmeye çalışıyorduk, ancak engellemelerle karşılaştık. Ben geri dönmek yerine Bager’le buluşmayı seçtim, o zaman Xakurkê Eyalet Komutanı’ydı. Dileğim gerçekleşti ve Biradost alanında buluştuk. Çatışmaların yoğun olduğu bir dönemdi. Sırtımızda Lêlikan tepesi, yan tarafımızda da İran karakolları vardı. Orada 3 gün boyunca beraber kaldık, aynı yatakta uyuduk. Buluştuğumuzda yanında birkaç gerilla arkadaş daha vardı o yüzden duygusal görünmemeye çalışıyordu. Sarılmamız çok uzun sürdü. Kelimelerle tarif edilebilecek bir şey değil. Küçük kardeşim komutan olmuş, yanında korumaları var. Sarıldığımızda kendimi tutamayıp yanaklarını sıkıyorum, arkadaşlar bize garip garip bakıyor. Bir açıklama yapmak durumunda kaldım ve 'O sizin komutanınız olabilir ama ben de onun abisiyim, buna hakkım var' dedim. Güldüler. Üç gün boyunca beraber yürüdük, eskiden yaptığımız gibi güreş tuttuk, çok güçlüydü. Eskiden hep ben devirirdim onu, bu sefer baktım o beni devirecek, hemen kulağına eğildim ve ‘Bak, ben hala feodal bir adamım ve senin abinim, sakın! Gel bu güreşi eşit şekilde bitirelim’ dedim, anlaştık. Hemen kendimizi yalandan yere attık aynı anda. 

Sohbetlerimizde söylediği şuydu: ‘Biz gerillayız, siyasetçiler gibi uzun laflar kurmayız. Hızlı bir şekilde kısa cümlelerle kendimizi ifade ediyoruz. Hayat gibi sorumluluklarımız var, savaş halinde geç giden bir talimat ya da uzatılmış bir tartışma hayatlara sebep olabilir.’

O zorlu koşullar, çatışmalar, aldığı eğitimler ve komutanlığı benim tanıdığım insani yönü güçlü, hassas Rıdvan’dan hiçbir şey götürmemişti. Öyle ki ondan ayrılırken ben tuttum kendimi, o ağladı."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.