Direniş, savaşan kadınla faşizmin kursağında kaldı
Forum Haberleri —
- “Mermilerin sesi kesilir ama bizi ölümsüzleştirecek olan tarihin sesini kimse kesemez” diyordu Werxelê’nin yiğit komutanı Çavre.
Laleş RÊNAS
Şimdiye mavi bir ağıt, geleceğe kızıl bir direniş bıraktılar…
Avaşîn, kendi suyunun rengine benzeyen bir direnişin sahipliğini üstlendi. Ölüme bir meydan okuma hali olarak gececek tarihe, yaşama yeniden başlangıç olarak yazacak evren.
“Mermilerin sesi kesilir ama bizi ölümsüzleştirecek olan tarihin sesini kimse kesemez” diyordu Werxelê’nin yiğit komutanı Çavre.
“Güzel şeyler hep tekrar etmelidir, güzelliğin tekrarı yaşansın ki daha güzel olan açığa çıksın” demişti Avaşîn‘in yiğit komutanı Cumali Çorum.
Ve PKK’nin ilk kuruluşundan beri olan dile geliyor, kendini Avaşîn toprağında gün yüzüne çıkartıyordu. Güzellik güzele katlanıyor; güzel tekrar tanımlanıyor, fedailer fedailiğe ekleniyor, fedailik tarzı yeniden tanımlanıyor, taktik taktiği doğuruyor ve yeni olan, oluşan, açığa çıkan başka bir taktik oluyor.
Avaşîn’de yaşananlar, dile gelenler, konuşulanlar, görülenler tarih ötesinden bize sesleniyor ve kendini var kılıyor.
Bize Mam Reşo’da, Zendura’ da, Arisfaris’ ta, Werxelê’de direnen ses; 1972 yıllarında bir grup arkadaşın ilk seslerinin büyüyen haliydi.
Zap’tan, Avaşîn’den, Metîna’dan faşizme meydan okuyup, “biz teslim olamaya gelmedik bu dağlara, ölümü öldürmeye geldik” diyen bağırış; 1972-73’de şafağın yakın bir vaktinde zemini kırık bir darağacından yükseliyordu.
Bir arkadaşlık hikayesiydi dile gelen. Fırtanalı yıllarda önder Apo ve arkadaşlarını bir araya getiren bu duyguydu işte. Gerçek olan, hakiki olan, doğru olan tüm herşeyi yeniden tozdan, topraktan, kirden,pastan kurtarmaktı. Yani faşizmin yarattığı siyahlıklardan soymaktı göğü ve tekrar maviye boyamaktı.
Bu beraberinde savaşmayı, boğuşmayı gerekli kılıyordu. Yeni olan bunu gerektiriyordu. Arafta olmayı değil.
Bunlar yeni yaşamın kanunlarını da ortaya koyuyordu ve savaş ve sevginin de kanunları ortaya çıkıyordu. Bunlar, önder Apo ve arkadaşlarının fedakarlıkları, azimleri ve devrim inançlarıyla sağlanacaktı.
Yol belirlenmişti, söz verilmişti. Yön diyardı; kanun belliydi, bedeller verilecekti, başarı sağlanacaktı ve özgürlük tek mutlakiyetti.
Kendini büyütüp gittikçe özgürleştirdiği tek bir kaynak vardı. O da; direnmekti, direniştir.
Mahir Çayan; 1972 yılında Türkiye halk kurtuluş ordusunun genç önderleri olan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ı düşmanın eliden kurtarmak adına yoldaşlarıyla birlikte faşist işgalci Türk Ordusuna ve rejimine karşı çıkar.
O günlerde arkadaşlarıyla yaptığı bir seslenişinde şunu der Mahir Çayan; “Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır. Bazıları düşerler, gerilerde kalırlar. Bazıları yolu açar. Burada el titremesine, tereddüde ve kararsızlığa yer yoktur” ve devrimin, devrimcilerin yolunu açmaya kendini feda eder.
Mahir Çayan’ın yoldaşlarıyla birlikte bulundukları eve baskın olur. Bu baskın sırasında bile evin çatısına çıkıp herkesten önce düşmanıyla karşılaşmak isteyen bir asil duruşun sahibi olur.
Karşısında duran faşistler onlara ‘teslim’ olun çağrıları yaptığında faşistelere seslenerek; “Biz buraya teslim olmaya değil, geri dönmeye değil, ölmeye geldik” der ve çatışır
ve 30 Mart 1972‘de ölümsüzleşir.
Urfa’nın lanet ile kutsallığının savaşımında kutsallığı seçip bedelini göze alan önder Apo bundan etkilenir ve ilk grup aşamasının ilhamına kavuşur.
Önder Apo ve yoldaşlarının 1973 baharında Ankara‘da toplanmasının amacı, bunun intikamını içeriyordu.
Bundan 43 yıl önce önder Apo kahraman yoldaşlarıyla birlikte bir halkın özgürlük öyküsünü yazmak için yola koyuldu. Nefes nefese bu davayı örmeye başladı.
1973’te büyük bir cesaretle, şimdi Kürdistan’ın her toprağında kahramanca savaşan gerillanın özgürlük felsefesini dile getirdi.
1974’te daha cesaretle gruplaşmayı ortaya çıkardı. İnanç büyüdü, inanç büyüdükçe gruplaşma ortaya çıktı. İki yiğit delikanlı olan Kemal Pir, Haki Karer ile birlikte “anlamın ve hissin” yaratacağı yeni insanı hayal etmeye başladı.
1977’de “ruh ikizim” dediği Haki Karer yoldaşın şahadetinin ardından ‘Program Taslağı’nı bizzat kaleme aldı.
1978’de artık PKK ismiyle ‘Kuruluş Bildirgesi’ni yayınlayarak bu mücadelede dönülmez bir adım attı. Ve “şehitler, bizim kazanımlarımızdır” anlayışını besleyip, PKK’yi “dönülmez yol” tanımına eriştirdi.
Dönülmez yol PKK’nin binlerce fedai yiğit ve kahramanı taşıdı dağlar.
Yüzlerce destanı, insanüstü efsanesi, şaşılacak, hayrete düşürecek derece mucizelikleri oldu. 43 yılını geride bırakarak; her geçen gün kendi içinde devrim gerçekleştirdi PKK. Ve Özgürlük Hareketi bütün tarih sayfalarına yirmi birinci yüzyılda fedailiğin ismini; “PKK” diye yazdırdı.
Yeni yaşamın imkansızlıktan imkana dönüşünü, sosyalizmle yıkanıp Apoizmle beslenen, faşizmi vurarak büyüyen yeni insanı ortaya koydu ve Apocu ilhamla ilerledikçe ilerledi.
PKK, 44. yılına girerken bu tanımların hepsini daha da genişleten, yenileyen, değiştiren direnişlerini sürdürüyor.
Bu ruhun, insanda dile gelen sınırsız direnişine akıl-sır erdiremedi dünya. Yaklaşık altı aydır Avaşîn’de, Zap’ta, Zendura’ da açığa çıkan buydu.
Son iki aydır Avaşîn’e bağlı Werxelê alanında gerillanın zirveye ulaşan direnişi bu ruhun yenilmezliğini tekrar açığa çıkartmıştır.
Bu tarihteki bütün yenilmez ruhları; zalimlik karşısında, zulum, faşizm karşısında, iradesizleştiren, insansızlaştıran sisteme karşı baş eğmeyen ve ser’den vazgeçen tüm ruhları Kürdistan’da tekrar var kılmış ve ruh vermiştir.
Bu ruh, eski dönem Roma’nın köleleştirme politikalarına karşı kılıcını eline alıp savaşan ve hür bir adam olarak ismi hala anılan Spartaküs‘un Türk faşizmi karşısında savaşıp, özgürlük savaşçılarının direnişinde dile gelmesiydi.
Bu ruh; Alman nazi sistemine karşı gelen ve arkadaşlarının ismini faşistlere vermedi diye idam edilen 17 yaşındaki Yugoslavyalı devrimci Lepa Radic’in ruhuydu.
Tüm milat’lara seslenen, tüm dinlerden geçmiş, inançlardan sıyrılıp dile gelen, tüm renkleri kucaklayıp, çoğulcu tüm seslere ses katıp kendini tekrar yaratan bir ruhun direnişiydi.
Maviye ses verip ağıtları yakarken bile kızıl bir direnişi bizlere müjdeleyen bir ruhtu. Bu, Kamuran, Ruken, Mahir, Cumali, Dilvîn, Celal, Amara, Zinarîn, Nalin, Cavre, Tolvîn, Canşêr, Adildi. Bu ruh; 2021 yılında Werxelê direnişinde düşmanlarıyla bir bıçağın ucunda, ölüme meydan okuyan cesur savaşçılarının direnişiydi.
Şairler, yazarlar, öykücüler, hikayeciler, romancılar daha önce ölümle ilgili onlarca betimleme, tanım ve kural belirlemişlerdi. Bir dünya değişimi, bir yer-mekan ve gezegen değişimi dışında neydi ki; ölüm denilen hayatın o kısa anı.
Bütün tanımlar, betimlemeler devrimciler söz konusuyken değişir, yenilenir ve güzelleşir. Devrimciler, şiirleri de güzelleştiriyordu, yazılarıda. Devrimciler, kelimelere ilk tını’ısını veriyordu. Çünkü ola gelen değildir, oluşagelenden öte, farkıydı.
Bunun Apo’cu ilhamla bütünleşmesi düşman adına zalimlik doğururken, gerilla adına da direniş doğuruyordu, azim ve irade doğuruyordu.
Ondan gelen, onunla büyüyüp, onunla oynayana dönüyordu özgürlük savaşçıları. Onlar, yüzleri güneşe, toprağa, ateşe dönük ilerleyip, 1972’de Önder Apo’nun yoldaşlarıyla aştığı uçurumu öteye taşıyorlardı. Birbirleri adına Güneş toplamaya yeminli olup, güneşin özgürlüğüne kilitlenmişlerdi HPG ve YJA Star gerillaları.
Direniş, İşgalci, tecavüz eden, faşizmi doğuran, insansızlığı yayan, kendi halkının iradesini bile sömürgeleştiren,insan oluşumuna bile düşman, puştluğun 21 yüzyıl modelini oynayan Türk Devlet-ordu rejiminin kursağında kaldı.
Bu tıkanıklığı ne teknik açıyor, ne de özel savaş. Direniş, öyle bir kaldı ki kursağında faşizmin; kendi içinde ciğeri beş kuruş etmeyen Bakanları, siyasetçileri, başkanları, vekilleri, erkekleri kurtaramadı. Bir halkın çocuklarının direnişi, kocaman bir balığın kılçığı kaldı içten çürümüş faşizmin kursağında.
Savaşamayan askerlerinin onursuzluğuna onursuzluk ekleyen, tıkanan tekniğine şaşırıp kalan, kendi iç ihanetleriyle kendi etrafında Leviathan misali dönüp, kendi kendini yiyen faşist bir zihniyet dağlarda bir şkeftin kapı önünde çözüldü.
Gerillanın imha ettiği, sızma yaparak vurduğu, suikastle felç ettiği askerlerini bile araziden toplamayan üstün tekniğe sahip Türk Devleti, Avaşîn’de Werxelê şkeftinin girişinde bir kadının dizi dibinde çözüldü.
Hortumlarla direniş kapılarına benzin sızdıran, kimyasalla her gün kendini rezil edip, Avrupa emperyalizmine “yardım edin” çığlıklarıyla sığınan Türk Devleti, gerillanın direnişinin önünde çözüldü.
YJA Star gerillalarının duruşunu görmeme adına kendini kör eden, kadın direnişine, özgür dağlara ulaşamıyor diye kendi ülkesinde kadını öldüren, sömüren, fahişeleştiren, varlık olmaktan çıkaran bir bilinçsizlikte boğuluyor faşist Türk Ordusunun erkekleri.
Ve direniş YJA Star gerillalarının şahsında İşgalcilerin boğazına yapışıp kalmıştı. Şehit Cavre şahsında, Dilvîn, Amara, Hêvîdar, Zinarîn, şahsında Avaşîn’de Tepe Sor ve Werxelê’de açığa çıkan direniş işgalci Türk ordusunun ciğerlerini felç etmiştir.
Ciğeri felç olan bir sistemin ruhunun çürümeye tabi tutulması evren adaletinin en somut göstergesidir. Çünkü ciğeri çürüyen bir iskeletin ruhunun evi yıkılmıştır.
Faşizmde yaşanan bu çürüme, faşizmin ordusunda yaşanan bu tıkanıklık bizlere PKK’nin ruhunu ortaya koyan önder Apo şahsında Sakine Cansız’a, Haki Karer, Kemal Pir, Mazlum Doğan ve daha nice yiğide devrim hasretini müjdelerken, daha büyük özgürlük bayramları olan 27 Kasımları müjdeliyor…