Dönüşüm, karşıtlıklıklar ve itirazlar

Forum Haberleri —

Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır

Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır

  • Politik demokratik ulus/sosyalizm kurumsallaşması örgütsel tasfiye değil, dönüşümü imlemektedir. Keza kapitalist modernitenin tam karşısında bir çerçeve ile kurumsallaşma girişimleri reformizm değil, olsa olsa mevzi savaşıdır ya da bir başka kültür devrimidir.

DİYAR RÛMET

Kısa bir zaman önce PKK hareketi Önder Apo’nun çağrısı ile kongreye giderek kendisini fesh etti ve silahlı mücadeleyi bırakma kararı aldı. Bu karar ile birlikte birçok dezenformasyon, karşı propaganda özel savaş konsepti dahilinde devreye girdi elbette. Kongre’de de bu durumun ortaya çıkacağı ve buna dair mücadelenin gerekliliği ifade edildi. PKK’nin tarihsel ideolojik düşmanlarının bu konsepte dahiliyeti şaşılacak bir nokta değil, fakat tarihsel dostların tarihsel yanlış okumaları üzerine söz kurmak gerekir.

Söze tasfiyecilik ve reformizm suçlamaları ile başlayalım.

Tasfiyeciliğin üç türevi vardır: 1- ideolojik tasfiyecilik, 2- örgütsel tasfiyecilik, 3- politik tasfiyecilik.

İdeolojik tasfiye, devrimci görüşü terk etmektir.

Örgütsel tasfiye, parti disiplini, örgütsel yapıyı veya illegaliteyi terk etmektir.

Politik tasfiye ise, devrim stratejisinden vazgeçmek ve reformizme sarılmaktır.

Reformizm ise Marksist terminolojide, kapitalist düzeni devrim yoluyla yıkmak yerine,  adım adım reformlarla onu dönüştürmeye çalışan ideolojik yaklaşımı ifade eder. Yani, sistemin içinde kalarak, yasal yollarla ve parlamenter araçlarla değişim hedeflenir.

Bir olgu olarak ifade etmek gerekir ki, bir Marksizm değil, farklı farklı Marksizmler vardır. Yüz yıldan fazladır dünyanın ezilenleri için umut kaynağı olan bu ideolojik- politik felsefe tarihsel sürekliliği içerisinde farklı farklı yorumlar ortaya çıkardı. Bu yorumların reformist olanları Marksizm dışılığa tekabül eden bir nesnellik olarak recm edilerek doğduğu liberalizm kuytularına bırakıldı. Dolayısıyla buradan hareketle PKK’nin mevcut somutunu Marksizm dışılığa tekabül etmeyen farklı bir Marksist öznellik içerisinde okumak gerekiyor.

Burada esas başvuru noktası da Önder Apo’nun belki de en çok başvurduğu ideologlardan olan Gramsci olmalıdır. PKK’nin sistem içerisinde sisteme karşı savaş metodunun oturduğu bağlam klasik liberalizm kuytularında değil, Gramsci’nin mevzi savaşına denk düşer. Gramsci’nin temel tezi Batı devletlerinin Doğu devletleri gibi kolayca çökemeyeceğini, zira devletin ideolojik aygıtlarının güçlü örgütlendiği bu noktada güçlü bir hegemonya savaşının verilmesinin aciliyeti ve öneminden dem vurur. PKK, askeri savaşımını başlattığından 93’e kadar savaşın yarattığı politik krizlerin Türkiye toplumunda fay hatlarını derinleştireceğini ve hegemonya boşluğu doğacağını klasik Leninist- Maoist teori bağlamında tasavvur ediyordu. Fakat tam tersine ulus- devletin ideolojik- kültürel kurumlaşması güçlü bir miras çıkaran Türkiye devrimci hareketini de kültürel anlamda tasfiye eden bir politik gerçeklik ortaya çıkardı. Savaş Türkiye toplumunun iç dinamiklerini sarsmadı ve iç savaş teoremi bağlamında fırsatlar yaratamadı. Bunu gören PKK Önderliği strateji değişimini gerçekleştirdi. İç savaş teorisini Türkiye özgülünde demokratik uluslaşmanın yaratacağı politik krizler ve özyönetim kurumsallaşması ile derinleştirme arayışına girdi. Öncelikle devletin toplumu bir arada tuttuğu ideolojik muhteva (“terör”) ortadan kalkacak ve zorunlu bir yapısal dönüşüme muhtaç kalacak. Eşyanın tabiatı gereği böyle olmak zorunda. Bu yapısal dönüşümde yeni ideolojik muhtevalar neler olur bu tartışma konusu elbette, fakat görece demokratikleşmeye evrileceği ve kalıcılaşması ise toplumsal dinamiklerin eylemsel kılınması ile mümkündür.

İşte bu noktada PKK gerçekliği tasfiye ve reformizm suçlamalarını bertaraf edecek noktada olacaktır. Söz gelimi açtığımız üç tasfiye biçimi üzerinden ifade edersek, dünya görüşünü terk etmediği dolayısıyla ideolojik tasfiye yaşamadığı, devrim stratejisinden vazgeçmediği için politik tasfiyeyi de yaşamadığı aşikar. Zira devrim stratejisi paradigma değişiminden beridir iki hat üzerinden kurgulanıyor: Ya demokratik uzlaşı ve dönüşüm ya da devrimci halk savaşı. Dolayısıyla burada bir politik tasfiye biçimi yok. İdeolojik açıdan sosyalizm perspektiflerine bakıldığında tam tersine yoğun bir derinleşme göz önündedir.

Burada açığa çıkan örgütsel tasfiyedir. Ama bu tasfiye kurumsal düzeyle ilişkilidir. PKK politik ideolojik paradigma değişimiyle mevcutta askeri savaşımının temellendiği “Leninist Parti” modeli ile çelişkiler yaşadığı ve yer yer politik krizlere dönüştüğü görülmekteydi. Bu noktada öz savunma ideolojisi ile demokratik ulusun 9 boyutu ile örgütlenmesi örgütsel öncülüğün politik kurumsallaşmasını ifade eder. Her açıdan örgütlü bir toplumun karşı- devrimci zor karşısında devrimci silahlı mücadeleye girişmesi devrim tarihleri örneğinden de görülebileceği üzere zor değildir herhalde. Dolayısıyla politik demokratik ulus/sosyalizm kurumsallaşması örgütsel tasfiye değil, dönüşümü imlemektedir. Keza kapitalist modernitenin tam karşısında bir çerçeve ile kurumsallaşma girişimleri reformizm değil, olsa olsa mevzi savaşıdır ya da bir başka kültür devrimidir.

İtiraz noktasının kendisi demokratik sosyalizmin ütopik sosyalizm görüşleri ile eş değer görülmesi ise Demokratik Modernite’yi laclau-mouffe çizgisi üzerinden okunması demektir. Bu da tarihsel dostluklar açısından hüzün vericidir. Önder Apo’nun kendi metinlerinde de radikal demokrasi kavramının nadir rastlanılan bir kavram olması öne çıkarılanın sosyalizm, komünalizm kavramları olması kavram tutkunu Türkiye solu için ferahlatıcı olmalıdır. Demokratik Modernite’nin içkinliği ve aşkınlığı başka yazıların derinleştirilmiş şekli ile konusu olabilir, lakin farklı marksizmlerin varlığı açıktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.