Eli eteği kanlı kardeşlik

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Binlerce Kürt günlerdir, gece ısının eksi 10 dereceye düştüğü Wan’da belediyesinin önünde, ateş yakarak savunma nöbeti tutuyor. Düşman pusuda bekliyor. Ama Kürtler korkmuyor.

Yaşar Kemal, “O güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler” diyerek başlıyor “Akçasazın Ağaları” kitabına. Bir başka kitabında, çağı anlatırken “demirin tuncu, insanının piçine kaldık” diyor.

Kürtler, ülkeleri sınırlarının parçalandığı, köylerinin ikiye yarıldığı 1916 yılından beri, “insanın piçi”, yabani işgalcilerin eli, ayağı altındadır. Ama zorda kalıp etekleri alev sardığında, boynu bükük dilenciler gibi, “biz kardeşiz” diyenlerin eli altında…

 “Puç”, “puştça” bir kardeşlikti, bu. Günün işleri görülene kadardı. Bir halkın da değil, halklar katili, yurt, emek ve mülk hırsızın kardeşliği, başka nasıl olabilir ki?

Türkler işleri düştüğünde, Kürtlere “kardeşim gel seni öpeyim” diyor, elleri, etekleri kanlıydı. Bebeklerin, nine ve dedelerin kanı hep tazeydi elleri, eteklerinde.

O nedenle “kardeş” dediklerinde, soykırıma uğramış Zilan’ın yerde ölü yatan bebeğin açık göz bebekleri, güneş altında keskince mavi, laciverdimsi çakıyor, “hayatımı geri ver” dercesine bir öfkeyle “beraklanıyor”, kurşunlanmış Dersimli “xort”, kahırlı gülümsüyordu.

Şimdi yine darda Türk. Nasıl olmasın, yerde yatan köy enkazları, yangın izleri, toprağa düşen insan bedenlerine rağmen, isyancı Kuzey’i teslim alamadılar. Güney Kürdistan, füze yağmuru altında devletleşmeye yürüyor.

Direnen Kürdistan ilk defa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde gündeme oturuyor, Birleşmiş Milletler gözlemcisi ile Amerikan temsilcisi “Türklere dur” denmesini talep ediyor, Avrupalı temsilciler de onlara destek sunuyordu.

Türkler terör devletinin tüm unsurlarıyla, Kürtler üstüne yürürken öte yandan, yalaka Medine dilencisi gibi, ağız eğip “biz kardeşiz, hadi zulmün koynuna gir” diye yalvarmasın da ne yapsın yani…

Ve bunu, dar günlerinde hep yapageldiler. Ataları olan Selanikli de, müttefiklerin gözden çıkardığı Yunanlı kalıntıya, ardından Karadeniz Rumlarına, Kürtler ve Süryanilere saldırmaya hazırlanırken, asker kılıklı “can alıcı” temin için, dönüp dönüp “Kürt kardeşim” diyordu. Atanın evlatları da, Amerika’ya yaranıp NATO’ya girmek ve yardım almak, beslenme dalkavukluğunda, Kore’de ölecek asker temininde Kürtlere “kardeşim” diyorlardı.

Kürtler Kıbrıs işgali yollarında kardeşti. Vergi toplama angaryasında da…

Ve şimdi bunlar, “dünyadan kopmuş, karlı ormanda tek yalnız kalmış kurt”u andırıyorlar. Dünya yabanisinin Kürtlere ihtiyacı var. Kürtleri avlama kandırmacasında, yüz yıllık terane olan “demokratik cumhuriyet” kavramına sarılmış, parlatıyorlar.

Öyle bir demokratik cumhuriyet ki, Kürtlerin sırtında sopa. Yerleşme, özgürce yaşama, işe girip çalışma, ekmeklerini kazanma özgürlükleri, seçme ve seçilme hakları yok.

İstanbul belediyeleri, Kürtler çalışıyor diye baskına uğruyor. Kürtler tutuklanıp hapse atılıyor. Seçilmişler makamlardan kovulup şehirler, beldeler hırsızlara, talancılara sunuluyor.

Wan’ın Kuzey Kürdistan’ın “sıcak kalbi”dir. Zeydan aşiretinin oğlu, Selahattin Demirtaş’ın esaret arkadaşı Abdullah Zeydan, bu şehrin rekor oyla seçilmiş belediye başkanıdır.

Zeydan aşireti geçmişte, İslamo Faşist Türk rejimine destek verirken “iyi aile” ve el üstündeydi. Aşiret üyeleri, parlamentoda her dönem rejim sıralarındaydı. Ama aynı aşiret, direnen halkının saflarına dönüp Abdullah Zeydan Kürt seçilmişlere katılınca, aniden “düşman” oldular. Milletvekilliğinden sonra hapisten çıkıp Wan belediyesine başkan seçilen Abdullah Zeydan delili dayanağı olmayan, kısacası gerekçesiz bir gerekçeyle suçlanarak, yargılandı. 3 yıl 9 aylık bir hapis cezasına çarptırıldı ve belediyeyi gasp ile talan süreci başladı.

Türk devletinin hukuksuz ve kanunlarını tanımaz yüzü budur.

90 yaşındaki nine ve dededen, gençlere, çocuklara kadar binlerce, onbinlerce Kürt günlerdir, gece ısının eksi 10 dereceye düştüğü Wan’da belediyesinin önünde, ateş yakarak, battaniye, cacımlara sarınarak seçilmiş başkanlarını koruyup savunma nöbeti tutuyor. Düşman pusuda bekliyor. Ama Kürtler korkmuyor. Yas da tutmuyorlar. Belediye meydanı şenlik yeri. Akşam saatlerinde yakılan ateşin çevresinde halkalanıp govende durarak “Hewaré, Hewaré” müziğinin eşliğinde govend oynuyorlar. Kürtlerin govendi, salt eğlenti değildir. Bir direniş motifidir. Düşmana meydan okuma…

Demek istiyorum ki, Wan Ercişli Yaşar Kemal’in sözüyle,“halk tuttuğunu bırakmaz.”

Ama Kürtler, tarihleri boyunca hainlerini unutmadı, asla unutmuyor. Talan yolunu bekleyenler de, Kürt kinini öyle bellesin, böyle unutmasınlar!..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.