Emperyalizmin kolunda zafer şenliği

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • İyi ama gerçekte, yüz yıl ne oldu? Yok yere gün ortasında Diyojen feneriyle hakikatin izini sürmeyin. Bir şey göremezsiniz. Her yerde, 'bılk bılk' uydurmalar kaynıyor. 30 Ağustos da bunlardan biri.

Bitler kire, tere batmış canlıların bedeninde türeyip çoğalıyor ve hastalıkları salgına dönüştürerek yayıyorlar. İnsanlarda en sevdikleri yer, üreyip çoğalma alanı, onların tüylü, kıllı organlarıdır. Saçlar, koltuk altları ve kasıklar. Türkçe’de “sirke“, Kürtçe’de “nutık“ denilen iğne ucu boyundaki yumurtalarını buralara bırakıyor ve çoğalıyorlar.

Başkasına sığınan “besleme“lere, emperyal güçlerin gölgesinde babalanıp “emperyalistlik“ oynayan devletlere “kasık biti“ denmesinin nedeni budur. Kasık biti tarzı var olma ve çoğalma, kimileri için bir “yaşama biçimi“dir ki, berdevam...

Türk devleti, yüz yıldır her 30 Ağustos gününü, çağın emperyal güçlerinden aldığı yardım ile Yunanistan‘a karşı savaşı, büyük zafer şenliği olarak kutluyor. Bu yıl da, zafer nedeniyle, yeni zaferler için, Atatürk ruhu çağrıldı. Askerler, meydanlarda  kaz adımlarıyla rap rap yürüyerek düşmana posta koydular. Ruslar’dan destek, petrolcu şeyhlerden para alırsa eğer, Kürt ile Kurdistan parçalarını pay û mal etmeye hazırlanan reisleri, Türk atasının tapınak mezarında kendini alkışlatarak düşmana korku salmaya çıktı. Onun gayri resmi yardımcısı, CHP’nin uluyan son Kemali, gün aydınlığında hayali işgalleri kutsayan fener alayında en önde yürüdü.

Ama, o sırada kalabalık da açlıktan kıvranıyordu. Açlık çıkmazında bunalan insanlar birbirini vuruyordu. Ve onlar, büyüklerince yüz yıl önce, başka güçlerin yazdığı bir masalla avutulup uyutuluyor, açlıkları unutturulmaya çalışılıyordu.

İyi ama gerçekte, yüz yıl ne oldu? Kısaca o konuya değineyim ben. Ancak öncelikle söyleyeyim ki, yok yere gün ortasında Diyojen feneriyle hakikatin izini sürmeyin. Bir şey göremezsiniz. Her yerde, 'bılk bılk' uydurmalar kaynıyor. 30 Ağustos da bunlardan biri.

Özetin özetiyle anlatayım: Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı’nı başlatanlardan olan Osmanlı yenilmiş, devleti dağılmıştı. Ortada kalan kalabalıklara da bir çatı, barınak gerekliydi.

Savaş galipleri, 1920’de bu amaçla Londra’da bir konferans düzenlediler. Ama ortada kalanların temsilcisi olarak Osmanlı Sultanı’nı atlayarak, savaşı başlatan İttihatçıların “B“ takımı olan Kemalistleri çağırdılar.

Elbette bu tercih sebepsiz değildi. Çünkü, onlar dünyayı aralarında bölüşüp kaymağını çalan, emperyal imparatorluklar Britanya ve Faransa için, makbul adamlar, “cici çocuklar“dı. Çağlar boyunca her türlü barbar sularda yüzen Osmanlıyı ve onu temsilen büyük savaşı başlatan İttihatçı çetenin tutumunu red ediyordu Kemalistler. Yumuşak başlı, uzlaşmacı ve  söz dinleyendi. Yani kullanışlı...

Ve onların tercih edilmesi, yeni bir başlangıç oldu. Dahası destek gördüler. İngiliz ve Fransız işgalcileri çekilirken ağırlık olan silah ve her türlü askeri malzemeyi Kemalistlere verdiler. Çekilmemekte direnen müttefik Yunanlıları, düşman gibi dışlayıp yalnız bıraktılar. Kemalistlerin yanında yer aldılar.

Kemalistler, öte yandan Rus Çarlığını kanlı bir darbeyle deviren ve dizginleri ele geçiren Lenin rejimiyle sıkı dost olmaya başladı. Atatürk dostluğunda inandırıcı olup yardım almak için, en yakın kadrolarından kurulu bir Komünist Parti bile kurdurttu. Sonra çil çil altınlar gelmeye başladı. Silah ve Ruslar’ın kara, yağmura dayanıklı askeri giyim eşyası gelmeye başladı.

Bir örnek, Atatürk Yunanlılarla savaşta başından çıkarmadığı ve Kemalist yazarların, tabii ki Nazım Hikmet’in de öve öve anlatmayı bitiremediği “şayak kalpak“, Lenin hediyesiydi. Atatürk’ün karlara yatarak uyku pozunda, fotoğraf çektirdiği “Kaput“ da Rusya’nın armağanıydı.

 İzmir’e girerken sağındaki Kürt ve Rum katili Sakallı Nurettin, solunda bugün İslamcı terör örgütü Nusra’nın dalgalandırdığı kara cihat bayrağını taşıyan kalpaklı da eşkıya Topal Osman’dı.

Kısacası Kemalistlerin, emperyalist yedi düvelle (devlet) savaşa savaşa vatanı kurtardı söylemi, aslı, astarı olmayan bir masaldır. Yedi düvel diye bir şey yoktur, olmamıştır. Bir avuçluk Yunanistan’ın geride kalan ordusuyla kapışma ise gerçektir.

Ancak, bunu da  çağın en büyük sömürge imparatorluklarından güç devşirip destek alarak yaptılar. 30 Ağustos zaferse eğer, bu dönemin sömürge imparatorlukları Britanya ile Fransa’nın bir bağışıdır. Daha sonra, Sovyetler Birliği İmparatorluğu’na dönüşecek Rusya’nın büyük katkısıyla.

Türk devletini kuran da Kemalistler değil, Rusya’nın onayı ile Britanya, Fransa ve İtalya’dır.

Sonra ki aşamada da değişen bir şey olmadı. Yayılmacı atakların tümü, dış güçlerin yardımı ile oldu. Hatay, Fransızların hediyesidir. Kıbrıs Amerikalıların.

Rojava ve Suriye’nin işgali Rus Putin ile Amerikan Başkanı Trump’ın alınan hizmetlerle beklentiler karşılığı olarak verdikleridir.

Yeni hamleler için de, güç ve izin almak üzere birilerini kandırıp dolandırma taklaları atıyorlar...

Ha başa dönersek, “kasık biti“ türü hayat tarzı, pek onurlu bir yol değil, ama kandırmaca, dolandırmaca üzere işler yürüten mafyatik düzenlerde yaşama biçimidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.