Erdoğan’ın ‘gizli’ ordusu: SADAT

.

.

  • SADAT, sadece Kürdistan, Suriye, Libya, Azerbaycan’da konuşlandırılmaları için Türkiye'de vekil güçler yetiştirmedi. SADAT tarafından yetiştirilen cihatçı çetelerin Lübnan’a gönderildiği de Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından duyurulmuştu.

 

CEMAL SARI

Bir döneme damgasını vuran ancak sonrasında gündemden düşen SADAT, her ne kadar gündemden düşmüş olsa da faaliyetlerini sürdürüyor. 2012 yılında kurulan SADAT, Türkiye’nin Müslüman ülkelerdeki gizli askeri faaliyetlerinin yürütücüsü olarak biliniyor. En son Libya ve Karabağ’a Suriye Milli Ordusu çetelerinin gönderilerek savaşa katılmaları, Güney Kürdistan’da ise KDP bağlantılı silahlı güçlerin eğitildiği iddiaları tekrardan SADAT’ın bu faaliyetlerde rolünün ne olabileceğini düşündürdü.

SADAT’ın sitesinde yer alan broşürde kurucu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Bosna Savaşı üzerinden kendileriyle irtibata geçen bir ABD’li Özel Savunma Danışmanlık Şirketi üzerine bu konuya merak saldığını ve diğer ülkelerdeki modelleri incelemeye başladığını dile getirmiştir. Özel savaş şirketlerinin “mahrem askeri faaliyetler” yürüttüğü özellikle vurgulanmıştır.

Ancak yine Bosna üzerinden verdiği bir örnekte, özel savaş şirketlerinin kendi ülkelerinin çıkarlarını gözettiğini söylemiştir. Bunu da, o dönemin Bosna Ordusu’nun modernizasyonu üzerinden örneklendirmiştir. Bosna’nın ormanlarla kaplı ve dağlık coğrafi yapısına uygun olmayacak bir biçimde zırhlı birlikler ve tanklarla donandığına dikkat çekmiştir. Bunun, Bosna’nın menfaatlerine uygun bir danışmanlık olmadığını söyleyen Tanrıverdi, İslam ülkelerinin kendi menfaatlerine uygun olabilecek bir biçimde askeri danışmanlık vermesi gereken bir yapıya sahip olması gerektiğini öne sürmüştür.

 

Bu ihtiyaçtan doğan SADAT’ın sunduğu savaş hizmetleri şu şekilde sıralanmıştır:

-Danışmanlık Hizmetleri

-Eğitim Hizmetleri

-Donatım Hizmetleri

 

Danışmanlık hizmetleri, hizmet verilen ülkelere yönelik askeri tehdit değerlendirmesi yaptıktan sonra ülkenin menfaatlerine uygun olabilecek ortak savunma imkanlarını tespit edip, o ülkenin ordusunu buna uygun bir biçimde organize eder şeklinde tanımlanmıştır. Bu görev tanımını yaparken SADAT, personelinin niteliğinin reklamını yapmaktan da geri durmamıştır.

Eğitim hizmetleri iki başlığa ayrılır: nizami eğitim ve gayri nizami eğitim. Nizami eğitim bir ordunun konvansiyonel savaş ihtiyaçlarına göre tüm birimlerine ve kademelerine yönelik kapsayıcı askeri eğitimini tanımlamıştır. Gayri nizami eğitim ise savaş hizmeti verilen ülkelerin topyekûn bir biçimde savunmasını geliştirmesine yönelik tüm özel savaş yöntemlerini kapsayacak biçimde verilen eğitimi tanımlamıştır. Bu yöntemler pusulama, baskın, yol kapama, tahrip, sabotaj ve kurtarma-kaçırma harekatları olarak detaylandırılmıştır. Ayrıca hizmet verilen orduların özel harekat birimlerine yönelik nizami, gayri nizami ve özel savaş eğitimlerinin tamamının verilebileceği açıklanmıştır.

Donatım hizmetleri, savaş hizmeti verilen ülkenin silahlı kuvvetlerinin ihtiyaç duyacağı her türlü silah, araç, gereç, yedek parça, patlayıcı madde ve malzemelerin tespiti ve tedariki olarak tanımlanmıştır. Bu pakete ek olarak, malzemelerin dağıtımı, bakımı ve onarımı hizmetinin de verileceği açıklanmıştır.

Mafya gruplarıyla yakın ilişkili

SADAT, personelinin niteliğini tanımlarken kadrosunun emekli olmuş ve genç personellerden oluştuğunu özellikle vurgulamıştır. TSK’nın yetişemediği yerlerde faaliyet yürüten SADAT, savaş hizmeti sunduğu devletlerin kara, deniz ve hava güçlerine yönelik eğitim verildiğini açıklamıştır. Kara eğitimlerini nizami, gayri nizami harp yöntemlerine ve taktiklerine göre vermektedir. Zırhlı araç kullanımı, deniz taşıtları kullanımı, savaş uçakları, S/İHA kullanımına yönelik kapsamlı bir eğitim verildiği özellikle vurgulanmıştır.

Suriye’de Türkiye’nin çeteler aracılığıyla yürüttüğü vekalet savaşı herkesin malumu. Türkiye’nin işgal ettiği bölgelerde kurduğu askeri eğitim kamplarının bulunduğu biliniyor. Bunun haricinde, daha öncesinde İYİ Parti lideri Meral Akşener tarafından Türkiye içerisinde de askeri kamplar kurulduğu açıklandı. Akşener, Tokat ve Konya’da askeri eğitim kamplarının bulunduğunu dile getirdi.

Daha öncesinde ise, 2017 yılında CHP’li Veli Ağbaba SADAT, Osmanlı Ocakları gibi yapılanmaların iktidarın milis örgütlenmeleri olduğunu dile getirmişti. Osmanlı Ocakları gibi sivil yapılanmalar daha sonrasında farklı yapılanmalara giderek, farklı isimlerle varlıklarını sürdürdüler. Ağbaba, bu yapılanmaların mafya gruplarıyla yakın işbirliği içerisinde olduğunu dile getirmişti. Mafya lideri Sedat Peker’in daha öncesinde toplumsal muhalefete yönelik tehditlerde bulunduğu biliniyor. Sonrasında ise iktidarla ters düşen Sedat Peker’in Türkiye’den kaçmasının ardından MHP’nin faşist lideri Devlet Bahçeli’nin girişimleriyle serbest bırakılan Alaattin Çakıcı bu rolü üstlendi. Çakıcı, Cumhur İttifakı’nın adeta sözcüsü gibi açıklamalar yaparak geçtiğimiz günlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu kazığa oturtmakla tehdit etmişti. Hükümetten destek alan mafya liderleri bir anlamda iktidarın sokaklardaki güvencesi olarak varlığını sürdürüyor.

Kayıp silahlar nereye gitti?

15 Temmuz’un hemen ardından ordu envanterindeki yüzbinlerce silahın ortadan kaybolduğu, bu silahların iktidar tarafından oluşturulan milis güçlerince veya Suriye’de desteklediği cihatçı gruplar aracılığıyla kayıt dışı bir şekilde içeride ve dışarıda savaş hizmeti verdiği güçlere tahsis ettiği de tahminler arasında.

Suriye Milli Ordusu adlı yapılanma adı altında bir araya getirilen cihatçı çetelerin, Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda özellikle Libya ve Azerbaycan’da görünür bir biçimde istihdam edildiği biliniyor. 27 Eylül 2020 tarihinde başlayan Karabağ Savaşı’nda cihatçı çeteler Azerbaycan Ordusu’na destek olması amacıyla bölgeye gönderildi. Guardian’ın konuştuğu bir cihatçı, Suriye Sınırı boyunca oluşturulan bir sınıf muhafızı birliğinden bahsetti. Bu birlik Efrîn’deki eğitim kamplarında eğitiliyordu. Eğitildikten sonraysa Türkiye merkezli bir şirket tarafından savaş bölgelerine gönderiliyordu. Karabağ Savaşı boyunca uluslararası ajanslara konuşan cihatçı kaynaklar tarafından Türkiye’nin cihatçı çeteler aracılığıyla çıkarı bulunan ülkelerdeki kukla veya müttefik yönetimlere savaş hizmeti verdiğine dair güçlü iddialar mevcut. Bu iddialar arasında Reuters’a konuşan kaynaklar, Azerbaycan için istihdam edilen cihatçı çetelerin 1500-2000 $ gibi maaşlar aldığını doğruladı. Bir diğer iddiaysa Middle East Eyes’ta yer aldı. Azerbaycan’a gönderilen cihatçılar, burada iş yapan Türk şirketler aracılığıyla işçi olarak istihdam ediliyordu. Böylelikle işçi olarak istihdam edilen cihatçıların varlığı yasal olarak güvence altına alınıyordu.

İlk üs Duhok’ta

Türkiye’nin ekonomik olarak açıldığı yerlerde varlığını güçlendirmek adına MİT ve SADAT gibi kurumsal veya yarı kurumsal yapılanmalarla gizli faaliyetler yürütüyor. Avrupa’daki gizli faaliyetlerin, Diyanet aracılığıyla kurulan camilerin de dahil olduğu biçimde yürütüldüğü biliniyor. Adnan Tanrıverdi’nin de dile getirdiği biçimde, Müslümanların bulunduğu her yerde örgütlenmek esas amaç. Tabii ki buna Türkiye’nin arka bahçesi haline getirmeye çalıştığı Güney Kürdistan da dahil.

ANF İngilizce Servisi’nde yer alan habere göre, SADAT şirketi ilk üssünü 2017 yılında Güney Kürdistan’ın Duhok kentinde kurdu. Güney Kürdistan'da faaliyetlerini TİKA, HAKSİAD ve ORSAM şirketleri adı altında yürüten SADAT ile bağlantılı şirketler, Türk gizli servisi için de personel istihdam ediyor. Yine ANF’de yer alan iddiaya göre, doğrudan Barzani Ailesi’ne bağlı olan Hêzên Gûlan ve yine KDP’nin Rojava’daki sermaye grupları olarak doğrudan desteklediği ENKS’nin Roj Peşmergeleri, SADAT tarafından Duhok’un Xenz ilçesinde oluşturulan bu kampta eğitiliyor. SADAT, eğitimlerinin ardından Hêza Gulan'ı, daha öncesinde Rojava’da YPG’ye karşı da savaşmış olan KDP bağlantılı çeteler örneğinde olduğu gibi Esad rejimiyle mücadelede kullanmak üzere ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)’na entegre etti.

Kerkük’ten Beyrut’a paramiliter örgütleme

SADAT’ın faaliyetlerinin Güney Kürdistan’ın Kerkük şehrinde de sürdüğü biliniyor. Bölgesel güçlerin müdahaleleri sonucu istikrarsız bir bölge haline gelen Kerkük’te SADAT, paramiliter vekil güçler kurmak ve eğitmek için Türkmenlerle olan bağlantılarını kullanıyor. Bu Türkmen paramiliter güçler, Xurmatu’da Kürtlere karşı kullanılmıştı. Bölgedeki Kürt ve Türkmen nüfusu arasında gerginliğe neden olmuştu. Buradaki Türkmenlerin Kürtlere karşı kışkırtılması için MİT ve SADAT faaliyetlerini sürdürüyor. Türkiye’nin Misak-ı Milli politikası gereği Musul ve Kerkük’te yer altı kaynaklarını elde etmek istediği yüz yılı aşkın süredir biliniyor.

SADAT, sadece Kürdistan, Suriye, Libya, Azerbaycan’da konuşlandırılmaları için Türkiye'de vekil güçler yetiştirmedi. SADAT tarafından yetiştirilen cihatçı çetelerin Lübnan’a gönderildiği de Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından duyurulmuştu. Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yaşanan patlamanın ardından ülkedeki istikrarsızlığı derinleştirmek isteyen Türkiye’nin doğrudan müdahil olmaya çalışıyor. SOHR’un haberinden sadece birkaç gün sonra Beyrut banliyölerinde orduyla kimliği belirsiz gruplar arasında silahlı çatışmalar yaşandı ve bu çatışmalar birkaç kez daha tekrarlandı. Ayrıca daha öncesinde, Arsel Kampı örneğindeki gibi Suriye’den çıkmak zorunda kalan göçmenlerin içerisinde cihatçı grupların örgütlenebildiği de biliniyor.

Türkiye’nin Ortadoğu’nun bütününde savaş ve kaos yaratıp, sınırlarını genişletmek istediği artık sır değil. MHP ve Ergenekon’la yaptığı ittifak gereği Misak-ı Milli’yi güncelleyen AKP, buna bir de çevre denizlerdeki yayılmacı emellerini tezleştirerek Mavi Vatan iddiasını ekledi. Azerbaycan örneğindeki gibi Kafkasya özelinde Rusya’ya karşı tek başına varlık bulması mümkün olmayan güçlerin, Türkiye’nin gemi azıya almış yönetiminden aldığı cesaretle boyundan büyük işlere kalkışıyor. Karabağ örneğindeki gibi Rusya’yı kazançlı çıkarttığı gibi, Türkiye’nin emellerine ulaşmasına imkan sunuyor. Tüm bunların dışında, halklar arasındaki nefreti körüklüyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.