AKP Siirt mitingindeki bombayı “Etrak-ı bi idrak” algılayacak mı?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  1. Dilim varmıyor ama AKP mitingini bombalayacak olan devlet, “şefimiz hastalıktan öleceğine, bombadan ölsün de şehit olsun” diyebilir.
  2. Mikrobun öldürdüğü şef kahraman olmaz ama bombanın öldürdüğü şef dillere destan olur. Olunca da onun “dört kollu” tabutunu “taşıyan ve bombanın pimini çekmiş olan” eşhas da payidar olur.

Osmanlı İmparatorluğu bir “Türk” devleti değildi. Öyle ki, Fatih’in İstanbul’u almasından hemen sonra Türk ya da Türkmen olanlar genellikle bir daha Sadrazam olamadılar. Fatih “son Türkmen sadrazamı” öldürdü, yerine bir Rum’u sadrazam yaptı. Padişahlar da Türk eş almak yerine Türk olmayanlarla evlendiler. Bu iki önlemin sebebi şuydu: Saray iktidarında bir Türk’ün yükselmesiyle onun ailesi, sülalesi ve aşireti siyasi ve ekonomik nüfuz kazanabilirdi, bu önlendi. Genellikle kimi kimsesi olmayan “devşirmelere” görev verildi. Demek ki Osmanlı hanedanı “Türk” denilen unsurdan pek de hoşnut değilmiş. Bu hoşnutsuzluk Osmanlı Sarayı’nda Türkler için “etrak-ı bi idrak” denmesinden de bellidir.

“Etrak-ı bi idrak” ne demektir? “İdraksiz Türk” demektir. Yani gördüğünü anlayamayan Türk demektir. Osmanlı dünyasında Türk böyle anılırdı.

 

“İdrak” nedir?

İdrak şu dönemde çok moda olan “algı” demektir. İşin ilginci Türk siyasetçileri bu “algı” kelimesini tümüyle “olumsuz” anlamda kullanarak, “Türklerin algısızlığı”nı, yani “idrakten yoksunluğunu” teyit etmekteler. Başta Erdoğan olmak üzere “algı operasyonunundan” söz edenler “gerçeğin idrakine varmanın, yani gerçeğin algısına ulaşmanın” berbat bir şey olduğunu, “dış güçlerin” ve “iç düşmanların” “algı” yaratmak istediklerini iddia ettikleri zaman, bunu itiraf etmiş oluyorlar.

“Türklerin kafası algıyı kabul etmez” gibi bir şey söylüyorlar. 

Eh, bu da doğal. Erdoğan kendini Padişah sanıyor ve Türkleri de ecdadı gibi “etrak-ı bi idrak” olarak görüyor. Bilinç altına bakacak olan bir psikiyatrist, Erdoğan’ın içten içe “şükür ki Padişah atalarım gibi ‘saf kan’ Türk değilim ve Padişah atalarım gibi şükür olsun ki bir Türk kadınla evli değilim” dediğini teşhis edebilir. “Algı”yı, “kafası algıyı-idraki kabul etmeyen” Türkleri “ifsad” etmek olarak anlıyor olması, “algı”yı yıkıcı operasyonların konusu olarak “algılaması” belki bu psikanaliz yoluyla “algılanabilir.”

Bilinç altında “Türk değilim” diyen, üst bilincinde “Türküm, tek milletin evladıyım” diye bağıran bir adam için, bu durum bir parçalanmadır, şizofrenik semptomlarla boğuşmaktadır, tedavi edilmelidir. Kendi öz varlığıyla “yüzleşmesi” sağlanmalıdır. Bilinç altında Türklük tarafından ezilmiş, ötekileştirilmiş, değersizleştirilmiş Gürcü, dönüp Türklüğün en gaddar, eli kanlı temsilcisi olmuştur.

Böyle olur. Lenin de vaktiyle Stalin için “Rus milliyetçisi Gürcü” demişti.

Hay Allah, şu “algı oluşturma” işinden nerelere geldik.  

Asıl söz etmek istediğim şuydu: Biliyorsunuz internette Said Sefa adlı bir yorumcu var. Bu yazıyı yazmadan önce onu dinliyordum. Cevheri Güven gibi Said Sefa da Cemaat’e yakın yorumcular. Yaptıkları yorumlar son derecede ilginçtir.

Sefa, son videolarından birinde “Erdoğan’ın Siirt mitinginde ‘keşfedilen ve imha edilen’ bomba oyunundan hareketle, seçim öncesinde ‘çakma bombalamalarla’ bir “mağduriyet algısı” yaratılmak istendiğini dile getirdi. Ona göre HDP mitinglerini bombalama yöntemi artık Haziran-Kasım seçimlerinde olduğu gibi bir sonuç doğurmaz. Bu defa, Siirt’deki “algı operasyonundan” da anlaşılacağı gibi, kendi mitinglerini bombalayacaklar.

Said Sefa, böyle olursa Erdoğan “mağduriyet algısı” yaratarak önümüzdeki seçimi kazanabilir düşüncesinde.

Ben Sefa’nın “bombalama senaryosuna” katılıyorum. Sonucuna katılmıyorum.

Sosyolojik açıdan artık Erdoğan’ın “karizması” geriye dönüşü olmayacak ölçüde çizilmiştir. Hiç kimse “hasta ve yaşlı” bir adamın “gençleşip” eski Tayyip olacağına inanmaz. Her şey geriye dönebilir. Dolar ve enflasyon inebilir, Türk devleti Batıyla yeniden barışabilir. BAE’nin dolarları krizi hafifletebilir ama Erdoğan geriye dönemez. Bir ayağı çukurdadır. Halk öyle görmektedir. Havada üç perende atan görüntüsü yayınlansa bile, Türk seçmen bunu “algı operasyonu” olarak görür.

“Tek şef” üzerine kurulu bir sistemde şefin alternatifi, o şefin sağlığında ortaya çıkamaz. Alternatif ölümünden sonra ya çıkar ya da çıkmazsa zaten sistem çöker.

Lafı uzatmayacağım; AKP mitingini bombalayarak “mağduriyet algısı” yaratmak mümkün değildir artık. Çünkü Tayyip denilen şef “bombalanmaktan ötürü mağdur” olmayacaktır; kendi metabolizmasının “mağdurudur” zaten ve bu da seçmenin meselesi değil, hekimlerin ve “şahsının” meselesidir. Bomba şefi gençleştiremez, ona uzun dönem güveni sağlayamaz, Erdoğan’ın suç ortakları Erdoğan’ın mağdur olmasıyla, onun daha uzun yıllar yaşayacağına bel bağlayamaz. Geçmiş olsun. Hasta adamı mağdur etsen ne olur, etmesen ne olur? 

Buradan ne sonuç çıkar?

Dilim varmıyor ama AKP mitingini bombalayacak olan devlet, “şefimiz hastalıktan öleceğine, bombadan ölsün de şehit olsun” diyebilir. Mikrobun öldürdüğü şef kahraman olmaz ama bombanın öldürdüğü şef dillere destan olur. Olunca da onun “dört kollu” tabutunu “taşıyan ve bombanın pimini çekmiş olan” eşhas da payidar olur.

Erdoğan’ın “cenaze töreni” ise, demokrasiye geçiş umutlarının da “cenaze töreni” olur.

Demek ki, şimdiden, kimilerinin pek hoşuna gitmese de böyle “ihtimalleri” yazı konusu yapmak ve daha şimdiden, eğer patlarsa bombaların “devlet bombası” olacağını halkın “idrak etmesi, algılaması” için çaba harcamak çok önemlidir. Halk bombanın devlet bombası olacağını “idrak ettiği ve algıladığı” zaman, bu bombalar çata pat haline dönüşür. 

Bu arada, Erdoğan’ı da uyarmak gereklidir: Durduk yere “keşke şehit olsam” falan deme, arkandan “ne şehittir ne gazi, b.k yoluna gitti Niyazi” diye teneke çalarlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.