Devletin iki senaryosu ve “üçüncü ittifak” 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Yapılması gereken, hepimizin varını yoğunu ortaya koyarak HDP’yi her bakımdan güçlendirmektir. “Üçüncü İttifak” çizgisini var güçle hayata geçirmektir. 

Türkiye bölgesel emperyalist bir ülkedir. Dış pazar krizine girmiştir. Faizi indirip, doları yükselterek 3. Dünya Savaşında kaybettiği pazarlardan gelecek dolar açığını kapatmak için “batan geminin mallarını” yok pahasına satmak zorunda kalmıştır. Ahmaklıktan değil, kaybettiği savaşı Kürdistan’a karşı sürdürdüğü için krize girmiştir.

Geçen yazımda Millet İttifakı’nın, savaş ve uzantısı politikayı kökten değiştirmeden krizi bir ölçüde yumuşatsa da aşamaz demiştim.

Diyelim ki aşmak için savaş bütçesini, polis bütçesini, diyanet bütçesini kısmaya kalksa birkaç ayda çöker. Hem içerden çöker, hem de çöktürülür.

Bu yazıda devletin kriz karşısında elindeki iki alternatif senaryoyu ve demokratik güçlerin ne yapması gerektiğini ele alacağım.

Okurlarımız şunu bilmeli; bu sayfalarda yalnızca kişisel görüşlerimi dile getiriyorum. Hatalı olanlar bana, doğru olanlar hepimize ait görüşlerdir.

İşte kişisel görüşlerim: 

Şu anda devletin önünde sadece iki çıkış yolu duruyor.

Birincisi “rejimi” olduğu gibi devam ettirmek, Erdoğanlı, ya da Erdoğansız AKP-MHP “aparatını” kullanarak ve muhalefeti bertaraf ederek, daha çıplak bir “seçimsiz, meclissiz faşizme” gitmek. Bu “kontrollü kaos yaratma” yoludur. Yani “kaosla muhalefeti tasfiye ederek rejimi koruma” yolu.

İkincisi ise, Kürt halkını ve onun parlamenter temsilcisi HDP’yi dışlayarak, Millet ve Cumhur İttifakını birleşmeye zorlamaktır. Yine kaos yoluyla. Yani “kaosla muhalefeti rejimle birleştirme” yolu.

Bu iki yoldan başka devletin elinde hiçbir alternatif kalmamıştır.

Yapılırsa seçimin sonucu belli. Cumhur gider, muhalefet gelir.

İşlenen savaş suçları ve diğer suçlar öylesine büyüktür ki, rejim yıkıldığında Mİ partileri “devr-i sabık yaratmayacağız” dese de, halk zulmün öcünü almak için seçim gecesi harekete geçer.

“Türkiye baharı” başlar. Devlet bunu göze alamaz.

“Kaosla muhalefeti tasfiye ve rejimi koruma” senaryosunu tasvir edelim:

Erken, ya da zamanında seçim kampanyası başlamıştır. MİT, SADAT işbaşındadır. Erdoğan’ın, diyelim ki Diyarbakır mitingi yapılmakta. “İyi saatte olsunlar” bu defa HDP mitingini değil, AKP mitingini hedef alacaktır. Bir bomba, miting alanında patlar. Yüzlerce ölü… Derken, bir AKP’li bakanın otosu havaya uçar. Aynı anda SADAT, kontrgerilla harekete geçer. Bütün partilerin binaları basılır. Seçimler iptal edilir. OHAL…

Ya da kaos seçim gecesi benzer şekilde uygulanır.
Rejim kaybetmiştir, ancak kazandık demektedir ve YSK yüzde otuzluk rejim oyunu yüzde elli artı bir olarak ilan eder. Halk sokağa dökülür. Erdoğan “balkon konuşması” yapmaktadır.

Bomba patlar. YSK seçimi iptal eder. OHAL. TBMM kapatılır. Katliamdan “kokteyl terör örgütü” olarak tüm muhalefet suçlanır. Rejim muhalefetsiz ve meclissiz birkaç yıl kazanır.

Kaos çıkarmak devlet için çocuk oyuncağıdır. SADAT’ın “suikast ve sabotaj” eğitiminden geçmiş bir kişinin görevlendirilmesine, ardından medya aracılığı ile kitlelerin kışkırtılmasıyla gerçekleşir.

Ancak bu yol risklidir. Çatışmalar kontrolden çıkabilir. İç savaş patlayabilir.  NATO müdahale edebilir. Kürdistan kopabilir.

İkinci yol, tıpkı birincisi gibi başlatılır. AKP-MHP mitinglerinde bombalar patlatılır. Bu defa tıpkı 15 Temmuz çakma darbesi gibi bu defa “çakma iç savaş” sahnededir.

Güya önü alınamaz. İş başa düşmüştür. Akar ve Fidan “çakma iç savaşa” karşı harekete geçer. Erdoğan’a giderler. “biz bir çakma darbe yapacağız, siz hemen Hande Fırat’a bağlanıp, HDP dışında bütün partilere birleşme, ortak hükümet kurma çağrısı yapacaksınız, gönül hoşluğu, ya da süngü zoruyla muhalefete kabul ettireceğiz” derler.

Bu arada Erdoğan okka altına da gidebilir, büyük ihtimaldir, ama şu kesin “milli koalisyon” anında kurulur. Bu koalisyon krizi aşamaz, ama bir müddet birkaç uydurma reformla milleti uyutur.

Bunları okuru korkutmak, umutsuzluğa düşürmek için yazmıyorum. En tehlikeli ihtimallerden söz ediyorum ve ne yapılması gerektiğini de buradan çıkarmaya çalışıyorum.

Şunu her zaman tekrar ediyorum: Devletin ne yapabileceğini bilmek, ve muhtemel en tehlikeli senaryoları deşifre etmek bunları önlemenin ilk adımıdır.

Halk “patlayan ilk bombanın AKP bombası olduğunu” bilirse, ne birinci ve ne de ikinci senaryoyu devlet hayata geçiremez.

Deşifre edilen senaryolara bürokrasinin bir bölümü katılmaktan çekinir. Ve ben eminim ki, bu defa hiçbir “çakma”iş başarıya ulaşamayacaktır. 

Yapılması gereken, hepimizin varını yoğunu ortaya koyarak HDP’yi her bakımdan güçlendirmektir. “Üçüncü İttifak” çizgisini var güçle hayata geçirmektir. HDP’yi her türlü provokasyona karşı korumak, onu her türlü şiddet eyleminden, illegal işlerden uzak tutmak çok önemlidir. HDP parlamenter ve legal alternatiftir. Şimdi izlediği dikkatli üslup ve politika yerindedir.

Buna karşılık, parlamenter ve legal alan dışında örgütlü güçler, devletin her iki senaryosuna ve benim aklıma gelmeyen muhtemel senaryolarına karşı çok yönlü hazırlanmışlardır.

O gün geldiğinde kimin ne diyeceğinden tutun da kitleler içinde neler yapılacağına kadar, her adımı kalem kalem, derin gizlilik içinde planlayacaklarından şüphe edilemez.

12 Eylül öncesinde darbeye karşı nasıl direnileceğini değil de, “kadroları koruma” adı altında hiçbir ciddi hazırlık yapmayan biz yani Türkiye solcuları bu defa hata yapmamalı.

Eğer doğruysa, EMEP, Sol Parti ve TKP (SİP) üçüncü ittifakta yer almayacakmış. Bu arkadaşlara “devletin ve devrimci güçlerin ‘seçime’ değil, ‘son kavgaya’ hazırlandığını söylemekten başka elimden bir şey gelmiyor.

Bazıları seçimde HDP’yle birleşiyor, ‘son kavgada” birleşmiyor. Tuhaf değil mi?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.