Erdoğan’ın “şehit Yasin“i Hizbulahçıydı!…

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • AKP devletti. Kürtler sokağa çıkınca, devlet güçlerini milislerle takviye ederek genel saldırıya geçti.1990’larda, kalabalık sokaklarda yanaşıp insan ensesine kurşun sıkan, satırla kafa uçuran, mezar evlerde işkenceyle can alan, devlet himayeli Hizbullahın devamı  olan Hüda-Par’lılar bunlar arasındaydı. Resmi rakamlara göre, o gün ülke boyunca 37 kişi öldürüldü. Kürtlere ait binlerce ev, büro ve işletme saldırıya uğradı.

Recep Erdoğan, yedi senedir Yasin Börü’nün ölüsünü, bir iftira ve kışkırtma aleti niyetine ağzında dolaştırarak, Kürtlere karşı bir kin afyonu olarak kullanıyor.

Yasin Börü’nün, bayramda yoksul evlerini dolaşıp kurban eti dağıtan bir “hayırsever“ olduğunu, ama zalim Selahattin Demirtaş’ın kışkırttığı Kürtlerin saldırısında, “şehit düştüğünü” söyleyip duruyor, Recep Tayyip.

Oysa, bu söylemler “külliyen“ yalan, temelinden kara iftiradır. Gerçek ise başka şekil ve renktedir.

Sebep ne olursa olsun, kimsenin öldürülmesini “yerinde“ ve “hak edilmiş ceza“ olarak  görenlerden değilim ben. Ama gerçek şu ki, Recep Erdoğan‘ın “şehidi“ Yasin Börü, bir “hayırsever“ değildi. Kürtlerin üstüne salınan, kiralık Kürtler taifesinden bir Hizbullaçıydı. Elinde de kurban eti yok, insan öldürmek üzere silah vardı.

Kimi katletti, ya da bıçaklayıp bıraktı bilmiyorum, ama eli satırlı, bıçaklı Hizbulahçı grup arasında “icrai faaliyet“ halinde olan bir silahlıydı. İnsan “katle“ çıkmış bir “hayat avcısı“ydı. Yürüdüğü kanlı pusu yollarında da öldü.

Ancak, olayların buraya gelişinin bir süreci vardı. Hafızalarınızı tazelemek üzere, baştan alırsak, 2014 yılıydı.

Türkler, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tabelası altında toplanan, uluslararası İslamcı teröristleri, besleyip insan öldürme, ülkeyi yakıp yıkma konusunda eğiterek kullanıyor, önüne çıkan Suriye ordusunu “darma-duman“ ederek, ülkeye yayılıyordu.

Kendini, İslami terörün resmen ilan edilmemiş başı olarak gören Recep Erdoğan, “manzara-i umumiye“ye bakarak, yakında Suriyenin kalbi Şam’da zafer namazı kılacağını, kendi sesiyle dünyaya duyuruyordu.

Suriye, gerçekten giderek yok oluyordu. Hiç beklenmedik bir gelişme yaşanıyor, Kürtler kısa zamanda örgütleniyor ve “Allahuekber“ naralarıyla kafa keserek, hırsızlık, soygun ve tecavüzcülük yaparak yayılan IŞİD’in karşısına dikilip yurtlarını savunuyor, onları yer yer bozguna uğratıyorlardı.

Bunun üzerine, Suriyelileri bırakıp tüm güçleriyle, Kürtlere yöneldiler. 2014 yazında, Kobanê şehrini ağır silahlarla kuşattılar.

Kobanê, hemen sınırın ötesindeydi. Kuzeyli Kürtler, Türklerin ağır silah ve personel takviyesi ile kuşatmayı beslediğini görüyorlardı. Eylül ayında, buna tepki olarak, Kürdistan’ın dört bir yanından, direnen Kobanê’ye moral destek için, sınır boylarına, karşı sırtlar grup grup, Kobanê’yi gören Suruç’a aktılar. Şehirlerde Türklerin tutumunu kınayan gösteriler düzenlediler. Gösteriler boyunca, tek bir “nahoş“ olay yaşanmadı.

Ancak Potamyalı Recep, Kürtlerin tepkisine misillemede bulunurcasına, bir koşu IŞİD’çi ailelerin kaldığı sınırdaki mülteci kampına gidip müjde verir gibi, “Kobanê düştü düşüyor“ diye haykırınca, HDP Kürtleri gösteri alanlarına çağırdı.

Bu çağrı, Türk anayasasında deve dişi kelimelerle yazılı olduğu üzere, bir haktı.

Siyasi partiler, önceden izin almaksızın her türlü toplantı ve gösteriyi düzenleme hakkına sahip, devletin ise  gerekli ortam ve güvenliği sağlamakla görevliydi.

Ama öyle olmadı. AKP devletti. Kürtler sokağa çıkınca, devlet güçlerini milislerle takviye ederek genel saldırıya geçti.1990’larda, kalabalık sokaklarda yanaşıp insan ensesine kurşun sıkan, satırla kafa uçuran, mezar evlerde işkenceyle can alan, devlet himayeli Hizbullahın devamı  olan Hüda-Par’lılar bunlar arasındaydı. Resmi rakamlara göre, o gün ülke boyunca 37 kişi öldürüldü. Kürtlere ait binlerce ev, büro ve işletme saldırıya uğradı.

1990’larda, kalabalık sokaklarda yanaşıp insan ensesine kurşun sıkan, satırla kafa uçuran, mezar evlerde işkenceyle can alan, devlet himayeli Hizbullahın devamı  olan Hüda-Par’lılar bunlar arasındaydı.

Kobanê göstericilerine karşı vurucu

Fakat,  AKP (siz IŞİD de diyebilirsiniz) alışıldık üzere, suçluları bırakıp mağdurların, yani saldırıya uğrayanların üstüne yürüdü. Kürtleri tutuklamaya, HDP’yi suçlamaya başladı. HDP lideri, Selahattin Demirtaş o günden beri, elinde bilgi, bulgu kanıt, hatta düzmece mahkemelerinin kararı bulunmadığı halde, o günden beri Recep Tayyip’in ağzında “katil“dir. O gün, silahlı Hüda-Parlılar arasında vurulan Yahin Börü de “şehit“tir.

Ama gelelim ölüm olayına: Yasin Börü, o gün, Diyarbakır’da saldırıda olan HÜDA-PAR’lı Riyat Güneş, Ahmet Dakak ve Hasan Gökoğuz’la birlikte sığındığı bir evde öldürüldü. Evin sahibesi L. O. daha sonra gazeteci Ferit Aslan‘a yaşananları anlatırken, dört, beş kişinin kapıya gelip “Allah rızası için bize yardım et” dediğini ve kendisinden polisi aramasını istediğini söylüyor ve devam ediyordu:

“Ben hemen polisi aradım. Dedim ki ‘Çabuk gelin binanın kapısını kıracaklar. Yetişin, bunları kurtarın dedim, kimse gelmedi.“

Kadın, daha sonra polisi tekrar aradığını ama gelmediklerini, bunun üzerine kapıyı açmak zorunda kaldığını, bunların HÜDA-Par’lılar olduklarını söylüyor, devam ediyor:

“Onların ellerinde kurban eti falan da yoktu. Bir tanesinin elinde bıçağı vardı. Bir tanesinin elinde pala vardı. Hatta bir tanesi de yaralıydı. Sol kolunda kan vardı. Riyad’ın elinde de sopası vardı. Sonra aşağıdaki dış kapı kırıldı. Binaya hücum ettiler. Sayısız ayak sesi vardı. Sekiz katlı binadır. Tek tek aradılar. En sonda baktılar ki hiç kimse açmıyor kapılarını. Kapıları kırıp içeri girmeye başladılar.”

Ev sahibesi, o sırada çocuklarıyla birlikte yatak odasına saklandıkları için olanları görmediğini ama, silah sesleri ve bağrışmaları duyduğunu belirtiyordu.

Özetin özeti: Recep Erdoğan’ın dediği gibi Yasin Börü, kurban eti dağıtmaya çıkmış ve yolu kesilmiş bir hayırsever değildi. Can almaya çıkmış bir insan avcısıydı. Canını almak istediği kişilerce düşürülmüştü.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.