Erdoğan’ın ‘yaşasın ölüm’ narası

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Oysa oğlu üç kuruş bedelinde kiralanmış bir askerdi. O Kürtleri öldürmekle uğraşta can verirken, Erdoğan‘ın oğul ve damatları, IŞİD talanını paraya tahvil etmekle, halka ait mülkleri üstlerine geçirmekle, gemi filoları ile savaş taşımacılığından, pilotsuz uçak satmaktan para kırmakla meşguldü. 

İber Yarımadası faşistleri (Falanjistler), yaşamayı değil ölüm ve öldürmeyi kutsuyor, “yaşasın ölüm” naraları atıyorlardı.

Türk-İslam faşizmi, Recep Erdoğan’ın ağzı ile İberli faşistlerin kutsal ölüm kavramına çekici bir ek yaptı. Erdoğan, cami avlularında düzenlenen cenaze ayinlerinde, tabuda dirseğini dayayarak, geri bırakılmış yoksulları ölüme, savaşta can veren Türk’ün kazancına güzelleme yapıyor, “tabutta olma“yı kutsuyordu.

Kimin mafya, neyin ya da kimlerin devletin adamı olduğu, 5’li çete ve tekmil mafyanın gerçek reisinin kim olduğunun net ayırt edilmediği bir yerde, Erdoğan cennet de satıyordu. Cami avlusunda tabuta elini basıp, “burada yatanı ölü saymayın, o aramızdaki dirilerdendir“ diye haykırıyor, “onlar cennete gittiler, gidiyorlar“ diye devam ediyordu.

Televizyondaki bir başka naklen propaganda gösterisinde, ölmüş gencin annesine, “sizi tebrik ederim, oğlunuz cennete gitti“ diyerek, oğlu ve onun kişiliğinde kendisinin elde ettiği kazancı müjdeliyordu. “Cennete giden bir şehit annesi olmanız nedeniyle sizi de tebrik ederim“ diye ekliyordu.

Oğlunu kaybeden anne, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kandırma ve dolandırma olayında kullanılıyor, birilerinin kazancına alet ediliyordu. Fukara kadın,“hadi ordan!“ deme yerine, oğlunu cennete gönderdiği için Erdoğan’a teşekkür ediyordu.

Oysa oğlu üç kuruş bedelinde kiralanmış bir askerdi. O Kürtleri öldürmekle uğraşta can verirken, Erdoğan‘ın oğul ve damatları, IŞİD talanını paraya tahvil etmekle, halka ait mülkleri üstlerine geçirmekle, gemi filoları ile savaş taşımacılığından, pilotsuz uçak satmaktan para kırmakla meşguldü. Nereden, Latin Amerika’nın hangi sahilinden geldiği bilinmeyen dolar balyalarını istiflemekle meşguldu. Ve onlar için savaş alanları, kazanç tarlalarıydı. Ne kadar savaş, o kadar kazanç demekti. Başkaları ölürken, onlar hep kazanıyorlardı.

Sonra naralanıyorlardı:

“Bu vatan bölünmez, bu bayrak inmez!..“

Çünkü bayrak da, vatan da dolar kasalarıydı. Binali Yıldırım’ın oğlu kumar masasında değilse, bu vatanı ve bayrağı sevme aşkıyla Venezuella’daydı. Burak Erdoğan’ın filosundaki gemi sayısı devlet sırrı. Bilal, vergilerden muaf 7 ayrı vakıfla, bir dünya zengini.

Oysa Bilal ve Burak, babalarının ondan bundan dilendiği bursla okumuştu. Sıfır sermayeyle geliyorlardı. Devlet, damat Selçuk’un hava savaş araçlarını pazarlamakla görevli.

Ve Erdoğan cennet satıyor ona buna. Türk tipi muhalif siyasetçiler, Erdoğan‘ın “yaşasın cennet yolu açan ölüm“ nakaratı karşısında suskundu. Kimse “kendine gel adam! IŞİD dini ile cennet kavramını kirletmeyi bırak, insanlık gerçeğine  bak“ demiyordu.

Türk ordusu askerlerinin büyük çoğunluğu artık kiralık amadır.  Dolayısıyla kiralık, peşin olarak ölümü kabullenendir. O nedenle, ölümleri de kamuoyuna açıklanmıyor.

Kürdistan’ın üç parçası boyunca savaş var. Kuzey Kürdistan, adım adım işgal kuleleriyle dolduruldu. Cûdî’yi yangına verdiler. Bitlis dağlarını, en son Bingöl-Diyarbakır arasındaki ormanları yaktılar. Ormanla birlikte IŞİD İslamının fetvası ile kuşun, kurdun barınaklarını, barınaktaki yavruları, keklikleri, soyu tükenmekte olan toy kuşunu, kaçamayı beceremeyen tavşanları, tilki inlerini, kaplumbağaları yaktılar. Kuzey’i barbarca yakıyorlar. Kürd’ün mülkünü, silah zoru ile Kürd’e yasaklamaya çalışıyorlar.

Irak Kürdistanı veya Başûr dediğimiz güneyin büyük bir bölümü işgal atında. Bu topraklarda 70 tane üs kurdular. Üslere, IŞİD takviyeli 30 bin asker yığdılar. Bu topraklarda bir tek Kürt özgürce nefes alamıyor. Etnik temizlikle köyleri boşalttılar. Ekin tarlalarını, bağ, bahçe, bostanları yaktılar.

Talan edilecek bir şey bulamayınca, tek duran ağaçları, meyve yüklü bahçeleri, Kürd’ün gözü gibi koruduğu korulukları kestiler.

Bu yürüttükleri, doğayı, doğadaki hayvanları, ağacı, çiçeği de hedef alan barbarca bir savaştır. Kürd’ün dağı taşı da düşmandır.

Elbette meydan, salt onların değildir. Bir Kürt direniş gücü de var alanda. Cephede durum ise gül bahçesi değildir. Kürtler,  dört yanda direniyor, savaşıyor. Düşmana kayıplar verdiriyorlar. Türklerin gizlemesine rağmen ağır kayıplar veriyorlar. Kürt tarafı, geçen hafta iki aylık bir savaş bilançosunu yayımladı. Bilançoda, derin sessizlik içinde olan Türklerin kaybı, bir taburluk asker kadardı.

Günlük açıklamalarda da Türklerin kaybı azımsanacak kadar değildir. Bu satırları yazarken bir ara ANF’ye baktım. Avaşîn, Metîna bölgesinde geride bıraktıkları ölü sayısı 8’di. Efrîn Kurtuluş Güçleri, son altı ayda 112 işgalci öldürdüklerini açıklıyordu.

Öte yandan savaşlarda her türlü hırsızlık, talan, gasp görüldü. Ama odun hırsızlığı bir ilktir. Bunlar, Rojava ve Başur’dan odun çaldılar. Kamyonlara yükleyip pazarlara sürdüler. Bunlardan önce, hiç bir savaşta, “ganimet odun“ örneği görülmedi. Hırsızlığın evrensel tarihinde örneği yoktur. Ama tren raylarını söküp çalanlara, odun çalıp götürmek de yakışıyordu.

Çünkü hecüc-mecüc denilen cinsten bunlar. Yalan üretip birbirine yalan satıyorlar. Cübbeli hoca denilen “bir din alimleri“, cehennem ateşinde yanmayacak terlik, kefen pazarlıyordu. Recep Erdoğan, servetine ek yapmak için para için savaşan kiralık askerleri de cennete gönderiyordu.

Oysa, Kur’an’da kiralıkların, hırsızlar, talancı ve tecavüzcülerin şehit sayılması yoktur. Yurdu, halkının onuru, ırzı için savaşanlar şehit sayılıyor.

Kiralık askere cennet vaadi ise cennet kavramını karalamak, ona hakarettir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.