Ermenistan’ın Türk sevdası

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Benim, Manukyan’ın dediklerine ekleyecek bir sözüm yok. Nikol Paşinyan, iki Kürt özgürlük savaşçısını “dost” ağzıyla yanaşıp teslim aldı ve sevdalısına armağan etti. O sevdalı ki, ülkesinde işgalci...

Ben kişisel hayatımda, Kürtlerden sonra halk olarak Ermenileri bildim. Benim halkımla katışık yaşamıştı. Yine halkım gibi barbarın hücumuna uğramış, sağalmaz yaralar almış, yeri doldurulamaz  zararlar görmüş, “kayıp” bir halktı benim dünyamda.

Çocukluğumun ilk aşkı Suna’nın kişiliğinden ailesi, karşılaştığım ilk Ermeniydi. Demirci Markar’a hayrandım. Fırsat buldukça, ahırdan bozma atölyesinin kapısından süzülür, onun avurtlarını şişire şişire nefes alıp vererek, müzik ritmiyle kor kızgın demir çekiçleyerek, aletler yaratmasını seyrederdim.

Sonra, aradan yıllar akıp geçti. Doğduğum topraklardan yarı kopuk yaşamak zorunda kaldım. O arada Ermenilere ilişkin öğrendiklerim, içime sızı olarak yerleşti. Bir halk öldürülmüştü. Ama din değiştirmiş, “ben Orta Asya’dan gelmiş bir Türk’üm” şarkılarıyla soyunu inkar etmişlerin dışında, kimi Kemalist edalı Ermeniler görünce, yüreğim burkulmaya başladı.

Benzer Kürtler de çok. Ama belki de yaraları çok derin olması nedeniyle, “katline aşık kişilik” benzeri bir dönekliği, okumuşu da çok olan Ermenilere yakıştıramıyordum.

Bunlar, yer edinmek, kabul görmek için Osmanlı’ya verdikleri hizmetle övünüyorlardı. Saraylar, köşkler inşa eden yapı ustaları olduklarını söylüyorlardı. Doğrudur. Kayseri’nin Ağırnas köyünden Sinan, dünya çapında bir mimardı. Sarayda hekim, yönetimde Paşa, dışarıda elçiydi onlar.

Katilleri Birinci Dünya Savaşı öncesinde, bu hizmetleri ve “Yahu, ne istiyorsunuz, devlet sizsiniz” sözleriyle, onları avladılar. Asker toplamaya çıktıklarında Kürtler o sıra zaten isyan halindeydi. Siz, “Kürtlerle birlikte savaştık” palavralarına bakmayın. Zorla sürüklenen veya  kaçırılarak götürülen Kürtlerden başka, kimse savaşa gitmedi. Ama Ermeni gençler 40 yaşındakiler dahil, “hizmeti”e koştular. Ve onlar, “vatan için savaşırken” geride kalan aileleri yok edildi. Çünkü, gençler askerlikteydi. Geride kalanlar kadın, çocuk ve ihtiyarlardı. İsteseler de karşı koyacak güçleri yoktu.

Bu askerlerden biri de Robert Koleji mezunu, dil üstüne uzman Agop Martayan’dı. Atatürk onu Suriye cephesinde tanıdı. Ticaretini yaptığı cins atlarını satıp oradan ayrılıncaya kadar Martayan’ı yanından ayırmadı. Kültür birikiminden yararlandı.

Martayan dönüşte ailesini bulamadı. Yok edilmişti. O da gidip Bulgaristan’a yerleşti. Ama Atatürk onu buldu. Getirip ona, Türk dilinin gramer ve alfabesini yapılandırdı. Sonra adını Agop Dilaçar olarak değiştirdiler. Dil kurumunda memuriyet verdiler. Dilaçar, ölünceye kadar katillerine hizmeti ile ana ve babasının ruhunu taciz etti.

Bir başka ünlü Ermeni de müzisyen Ruhi Su’dur. Vanlıydı. Ailesi yok edilmişti. Ama Ermeniliğini hiç bilmedi. Hayatı boyunca, Atatürk'e methiyeler düzen marşlar haykırarak yaşadı. Karısı ve oğlundan bile Ermeniliği ve ailesinin trajedisini sakladı. Buna rağmen yaranamadı.

Sabiha Gökçen, Atatürk'ün manevi kızı payeli ve Türk kadının sembolüydü. Kürtleri havadan bombalayan katil olarak ünlüydü ayrıca. Gerçek hayatta ise o, Halfeti’nin Cibin köyünden Hatun Sicilyan’dı. Yaşadığı sürece herkesten gizli öldürülmüş ana ve babası için ağladı.

Bunlar, katillerinin hizmetindeki Ermeni ünlülerden üç köşe taşı. Ayrıca devşirilmiş Ermeni çocuklarından Yeniçeri benzeri Atatürkçü öğretmenler, İstanbul veya Erzincan doğumlu gösterilen Generaller yetiştirildi. Soyuna küfreden devşirmelerden bakan, milletvekilleri gördük, görüyoruz.

Bunca uzun girişten sonra, asıl meseleye gelirsek, en başta Rahip Süren ve ailesi beni bağışlasın, soylarının kırımınından Türk halkını sorumlu tutan, çok az sayıda Ermeni gördüm. Ama benim karşılaştığım pek çok Ermeni Kemalist kafalıydı. Onları yıkama, temizleme cehdiyle, sanki Ermeniler salt Kürtlerin yurdunda yaşamış gibi “onlar yaptı” diyerek suçlamada bulunuyorlardı.
Onlara da nafile yere Kürtler adına dil döktüm, Kürt’ün devleti, hatta bir derneği bile yoktu diye.

Ayrıca Ermeni’nin malı, mülkü, devlet ağzıyla “vadedilmiş ganimet”ti. Kanı helaldi. Katile, cennet vaad ediliyordu. Elbette, mala, mülke tamah edenler vardı. Ayrıca, bugünün korucuları benzeri, devlete bağlı ama resmi olarak “yok” gibi görünen “Hamidiye Alayları” vardı.

Dolayısıyla olanlar Kürtlere mal edilemezdi. Ama mantık dışına çıkarak suçluyorlardı.

Oysa Kürtler, tarih boyunca Ermenilerle dayanışma içinde olmak istedi. Bu konuda ciddi adımlar da attılar. Kürt liderlerden Şeyh Ubeydullah, İran Kürdistanı'na yürümeden önce birlik için Ermeni kapılarına da gitti. 1915’de başlayan soykırım sürecinde Kürtler, sayısız Ermeniyi saklayarak kurtardı.

Ermeni yazar Garo Sasoni, Kürtlerin Ağrı’da Ermenilerle dayanışma çabalarını yazıyor.
Ama katiline sevdalılar, ilişkilerin izini siliyorlar. Utanmasalar; İstanbul’da, Ankara’da, Afyon, İzmir, Karadeniz şeridinde, Kayseri, Yozgat’ta da Kürtler Ermenileri kırdı diyecekler.  

Kazanç avcısı kimileri günümüzde “biz” diyerek yazılarına başlıyorlar. “Sen nesin, nereden biz oluyorsun?” sorusunun cevabı ise yoktur.

Ancak bunların çabalarına rağmen, son yıllarda, iki halk arasındaki ilişkiler, beklentilerin çok üstünde bir gelişme gösterdi. Garo Paylan bugün Türk parlamentosunda Kürdistan’ın da oğludur. Rakel Dink, Kürdistan’ın kızı. Eşi katledildiğinde Kürtler yanında olmak için İstanbul sokaklarını doldurdular.

Fakat anlaşılan o ki Kürt düşmanlığı “Ermeni resmi siyasetinde” yer etmiş. Stalin döneminde, “Kurdistana Sor”u (Kızıl Kürdistan) yerle yeksan eden, yüzbinlerce Kürt’ü ülkelerinden savuran siyasetin kini, Nikol Paşinyan’ın Başbakan olduğu Ermenistan’da yeniden hortladı.

Yanlışlıkla sınır geçen iki Kürt gerillası Atilla Çiçek (Leheng) ve Hüseyin Yıldırım (Alîşêr), önlerine çıkan  Ermenistan askerlerini dost bildikleri için, yanlarına gitmenin acısını yaşıyor şimdi. Nikol Paşinyan, ne karşılığında olduğu bilinmez ama, onları esir muamelesiyle düşmanlarına, Türk devletine teslim etti.

Ben bu konuda bir şey demeyeceğim, sözü Ermenistan parlamentosu üyesi Gegham Manukyan’a bırakıyorum:

“Kendi halkının kurtuluşu için mücadele eden iki Kürt gerillası, mahkeme kararına rağmen düşmanlarına teslim edildi. Ermenilerin, çocuklarınızı işkence edecek olan Türklere verdikleri için, bizi bağışlayın kardeşlerim. Şimdi bizim bir hükümetimiz yok. Bu hükümet bizim değil. İşgal güçleridir. Ermenistan, otuz yıldır, böyle bir ihanet görmemişti. Bunun için, beni affedin. Nikol Paşinyan Türklere bir hediye verdi.”

Benim, Manukyan’ın dediklerine ekleyecek bir sözüm yok. Nikol Paşinyan, iki Kürt özgürlük savaşçısını “dost” ağzıyla yanaşıp teslim adlı, sevdalısına armağan etti. O sevdalı ki, ülkesinde işgalci...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.