Faşizmin planına karşı demokratik birleşik cephe

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Kürtlere karşı sürdürülen savaş faşizmin kurumsallaşması, savaş sanayi eksenli sermaye birikiminin önünün açılması, hinterlandının düzenlenmesiyle de enerji alanlarının kontrolü açısından kritik önemde.

Bartın Amasra maden faciası bir kez daha kapitalizmin düzenini teşhir etti. Sadece emek gücünün maddi sömürüsüyle yetinmeyen, yaşam hakkını gasp eden bir düzenden bahsediyoruz. Bu düzenin neoliberal dönemle birlikte sürdürülebilirliği giderek daha fazla otoriter rejimlere gereksinim duyar hale geldi. Yarı otoriter rejimlerden neo-faşist yönetimlere kadar bir otoriterleşme süreci neoliberal düzene eşlik etti. 

Türkiye’de de otoriter şefçi rejim Erdoğan şahsında, özellikle çözüm sürecinin sonlanması ve yeni dönem tecrid politikasıyla birlikte inşa edilmeye çalışıldı. Bu süreç aslında hala devam ediyor, henüz sonlanmış değil. Nihai amacına ulaşamamasının önündeki en önemli engel kuşkusuz Kürt meselesinin demokratik çözümü adına mücadele veren direniş güçleridir. O nedenle de öncelikle bu direnişin çok boyutlu ve farklı araçlarla yürütülmesinin ne denli önemli olduğunun farkında olmamız gerekiyor. Direnişin farklı cepheleri arasında bir karşıtlık oluşturarak değil, birbirini bütünleyen anlayışla bir dili siyasete taşımak bu süreçte büyük öneme sahip. Savaştan beslenen bu düzeneği sonlandırmanın yolu direniş cephelerini büyütmekten, bu anlayışla ittifak alanlarını zenginleştirmekten geçiyor.

Erdoğan maden faciasını yorumlarken ‘kader planı’ sözünü çok bilinçli bir şekilde sarf etti. Aslında kader planıyla kast ettiği dinsel bir çağrışımdan çok topluma vermek istediği dünyevi bir mesajdı. Bu otoriter şefçi rejimin bu toplumun kaderi olduğunu dile getirmekteydi. Yüzyılı aşkın süredir farklı yüzlerle sürdürülen aslında aynı ittihatçı strateji ve artık bu strateji toplumun kaderi olarak kabul ediliyor…

Maalesef Türk toplumunun rıza gösterdiği bir durumdan bahsediyoruz. Bu rıza başta Kürt düşmanlığı olmak üzere ırkçı duygularla beslene geliyor. Darbe mekaniği ve savaş politikaları da toplum mühendisliği için en önemli araçlar.

Bu tarihselliğin belki de en sofistike dönemini yaşıyoruz. Rejim tüm riskleri alarak yayılmacı savaş politikalarında ısrar ederken, küresel siyasi krizin de avantajlarından yararlanarak ‘Türkiye Yüzyılı’ projesini pazarlama peşinde. Bu proje bölgesel emperyal bir güç olma hayalidir. Misak-ı Milli’nin yeni versiyonudur. Bunun yolu da Kürdistan coğrafyasından geçmekte. Savaşın ve içeride ırkçı saldırganlığın bu projenin dayandığı gerçeklikle olan bağını bu nedenle iyi okumamız gerekiyor. Maden faciası karşısına takınılan tavır ve ortaya konan fikir bu büyük projenin içeride nasıl sürdürüleceğine dair önemli bir gösterendir.

Faşizmin planı Kürt, kadın ve emekçi düşmanlığına dayanıyor. Bu düşmanlık toplumun ırkçı, cinsiyetçi zeminde yapılandırılmasına ve aşırı sömürülmesine bağlı gelişiyor. Kürtlere karşı sürdürülen savaş faşizmin kurumsallaşması, savaş sanayi eksenli sermaye birikiminin önünün açılması, hinterlandının düzenlenmesiyle de enerji alanlarının kontrolü açısından kritik önemde. Kadınlara yönelik düşmanlık ise toplumun faşizm ile barışık yaşayabilmesi adına önemli. Sıradan faşizmin tüm topluma haki olabilmesi erkek egemen bir toplumsal örgünün hakim kılınmasıyla mümkün. Emek sömürüsü ise bölgesel sömürüyle birleştiğinde her seferinde daha fazla artı değere ihtiyaç duyacak olan teknoloji yoğun savaş sanayi için bir zorunluluk.

Eğer kurgu buysa o zaman bu kurguyu bozmak gerekiyor. Kurgu topluma kader olarak sunuluyorsa bu kadere razı olmak yerine bu kaderi değiştirmek, faşizmin planını yıkmak gerekiyor. Bunun yolu Kürtlerin, kadınların ve emekçilerin birleşik mücadelesinden geçmekte. Bu mücadelenin örgütlenmesi için şimdi emekçilerin, kadınların ve Kürlerin farklılıklarından güç alarak ittifak siyasetini inşa etmeleri ve bunu örgütlü bir mücadeleye çevirmeleri zamanıdır. Demokratik siyasetin acil görevi budur. Bu siyaset HDP ile demokrasi ittifakı olarak yola çıkmıştır. Şimdi bunu büyütmek adına herkes sağa sola bakmadan, boş laflarla tren sallamadan taşın altına elinin koymalıdır. Demokratik siyasetin anti-faşist bir cephe siyasetine çevrilebilmesi adına tüm demokrasi güçlerinin biraradılığını sağlamakla yükümlüyüz. Bunun için seçim hesaplarında boğulmaksızın cepheyi büyüterek seçimlere ve sonrasına dair çalışmak zorundayız. Başka bir dünya mümkün diyorsak nerede savaş ve sömürü varsa orada faşizmin karşısına dikilmeliyiz… 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.