Fiili sansürdür 

  • Kürt gazetecilere yönelik siyasi soykırımı fiili sansür olarak değerlendiren gazeteciler, “Biz meslektaşlarına düşen, onlara güçlü bir ses ve destek olmaktır” dedi. 

 

Gazeteci Fehim Işık, 90’lı yıllara işaret ederek, o dönem devlet içerisindeki JİTEM gibi yapılar tarafından onlarca Kürt gazetecinin katledildiğini anımsattı. Işık, “O günlerden itibaren özgür basın, çalışmalarını aksatmadan yoluna devam etti. Bedeli ne olursa olsun bu çalışmalarda kendisine düşen tüm görev ve sorumlulukları layıkıyla yerine getirdi” dedi.

Yeni gözaltı operasyonuyla ilgili bir hususun dikkatini çektiğini ifade eden Işık, “Kürt basınına dönük saldırıyı normal göstermeye dönük bir çaba var. Kendisini duyarlı gazeteci olarak gören, hatta muhalif kesim içinde yer alan bazı gazeteci ve kesimler bile ‘eğer Kürt’e ve basınına saldırı varsa bu normaldir’ gibi bir anlayışın içinde olabiliyor. Tepkisiz kalabiliyor. Zaman zaman iktidarın barbar uygulamalarının destekçi de olabiliyor. İktidarın hedefi tüm medyayı kontrol altına alma, insanları sadece iktidar yanlısı medya üzerinden yalanlarla manipüle etmeyi hedefliyorlar” diye konuştu. İktidarın Kürt basınını kriminalize etmeye çalıştığının görülmesi gerektiğinin altını çizen Işık, şunları dile getirdi: “Geçmişte her sessiz kaldıklarında iktidarlar daha çok güçlendiler. Faşist uygulamalarına daha da hız verdiler ve giderek birçok kesime saldırmaya başladılar. Artık hedefte sadece Kürt basını veya Kürt gazeteciler yok. Artık Türkiye’de faşizmin önünde duran ya da ‘bana dokunmaz’ deyip sessiz olmayı tercih edenler, iktidar onlarında evine gidecektir. Kürt basını katliamlara rağmen geri adım atmadı, bu gün de atmayacaktır. Biz meslektaşlarına düşen ise, onlara güçlü bir ses ve destek olmaktır. Bunu yapmadığımız sürece suça ortak olmuş olacağız.” 

Kürt gazeteciler ilk hedef

Siyasi soykırıma epki gösteren gazeteci Candan Yıldız, Kürt gazetecilerin hep “ilk hedef” olanlar arasında yer aldığını anımsattı. Yıldız, 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal’de (OHAL) çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle Dicle Haber Ajansı, JINHA ve Özgür Gündem gazetesi gibi birçok ajans ve gazetenin kapatıldığını hatırlattı. Bu yayın organlarının çizgisini sürdüren yayın kuruluşlarının da aynı baskıya maruz kaldığını dile getiren Yıldız, “Kürtlere yönelik insan hakları ihlallerinin yanı sıra öldürülen Kemal Kurkut, Ceylan Önkol’u haberleştirdiler. Öte taraftan köy boşaltmaları, faili meçhul cinayetler ve kayyumları ile yolsuzluklarını haberleştirdiler” dedi. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik yeni işgal saldırısı tehdidine dikkat çeken Yıldız, “Bütün bu gözaltılar, fiili sansür olarak ele alınmalıdır. Öte taraftan gazeteciliğin kriminalize edilmeye çabası var. Kamuoyunun neler olup bittiğini bilmesini istemiyorlar. Gazetecileri korkutmak, fiili olarak mesleklerinden koparmak istiyorlar” dedi.

Dayanışmayı eksik etmeyeceğiz

 T24 yazarı ve gazeteci Murat Sabuncu da baskı ve gözaltının salt bir dönemle sınırlı olmadığını, bunun Türkiye’de süreklilik arz ettiğini söyledi. Sabuncu, “İster Kürt ister Türk olsun genel olarak gazetecilere yönelik bir baskı durumu söz konusu. Ayrıca iktidar bu durumu süreklilik haline getirdi. Bu durumu dönemsel olarak okumuyorum. Özellikle seçime doğru giderken gazeteciler üzerindeki baskının daha da artacağını düşünüyorum. Bugün de var, dün de vardı. Özgür Gündem zamanında da vardı. Bu nedenle dayanışmamızı eksik etmeyeceğiz” diyerek, tepkisini dile getirdi.           

Asla sessiz kalmamalıyız

Sendika.org editörü Ali Demirhan ise iktidarın içinde bulunduğu siyasi kriz nedeniyle demokratik kitle örgütleri ve gazetecilere saldırarak, olağan bir süreç yaratma cabasında olduğunu belirtti. Baskı ve gözaltının da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini dile getiren Demirhan, aynı zamanda savaş politikalarının devrede olduğunu, bu nedenle Kürt gazetecilere yönelik gözaltının şaşırtıcı olmadığını söyledi. Demirhan, “İktidarın baskıyı tırmandırabileceğini öngörüyoruz. Basın örgütlerine, gazetecilere ve kamuoyuna düşen ise bunlara asla sessiz kalmamaktır. Kesinlikle her biçimde, hiç küçümsemeden dayanışma göstermek gerekir” ifadelerini kullandı.

Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun İzmir’de iki hafta boyunca gerçekleştireceği yıllık değerlendirme konferansına katılacağını ve Kürt basınına yönelik saldırının boyutunu göstermek için önerge şeklinde bilgilendirmede bulunacaklarını belirten Demirhan, iktidarın gazetecilere yönelik baskısını teşhir edeceklerini söyledi. 

 

Seçim hazırlığının da parçası

Medya ve Hukuk Araştırmaları Derneği (MLSA) avukatlarından Merve Kurhan da gazetecilere dönük baskıyı iktidarın seçim hazırlığı olarak yorumladı. Seçim yaklaştıkça iktidarın baskıyı artırdığını söyleyen Kurhan, şunları dile getirdi: “Mevcut durumda Türkiye’nin ağır bir ekonomik ve siyasal kriz hali içinde olduğu yadsınamaz bir gerçek. Böylesi bir kaos halinde, halkın habere ve bilgiye ulaşabilmesi her zamankinden daha da önemli hale gelmektedir. Amaç, basının sesini kısmak ve kamunun hakikate erişimini engellemektir. Diyarbakır’da gazetecilerin ev baskınları ile gözaltına alınması ve malzemelerine el konulması tam da bu amacı gütmektedir. Her gün gazete binalarında, meydanlarda veya adliyelerde, göz önünde işini yapan gazetecilerin şafak operasyonuyla gözaltına alınması, basın ve ifade özgürlüğünün ağır ihlaline yol açmıştır. Basın özgürlüğü ve yine basın faaliyetinde kullanılan araçlar anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altında olup, engellenmesi veya el konulması açıkça anayasaya ve bu sözleşmelere de aykırıdır.” 

Kürt sorunundaki çözümsüzlük

İktidarın Kürt sorunundaki çözümsüzlük ve çatışma halinin Kürt basınına dönük baskıyı da artırdığını vurgulayan Kurhan, Kürt basın emekçilerinin daha ağır koşullarda soruşturulduğunu, tutuklandığını kaydetti. Bu farkın görünür olduğunu söyleyen Kurhan, tutuklu gazetecilere işaret ederek şöyle devam etti: “Kadın haberciliğinin genel baskının yanı sıra ayrıca erkek egemen iktidarın özel olarak hedefi haline geldiğini de vurgulamak gerekir. Kadın kimliğinin aileden devlete uzanan sistemin her anında yaşadığı baskı, şiddet ve yok sayma hali kadın gazeteciliğinde de kendisini çarpıcı şekilde göstermektedir. İşte JINNEWS tam olarak bu sebeplerle çok önemli ve değerli bir çalışmadır. Çalışanlarının yaşadığı gözaltı, şiddet veya diğer baskılar doğal olarak kadın kimliğinin ve haklarının zarar görmesine yol açmaktadır. Sonuç olarak kadın gazeteciliğine yapılan baskının, erkek iktidarın kadına bakış açısının özel bir tezahürüdür.”

Gazeteciler serbest bırakılmalı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) basın özgürlüğünü düzenlerken, devlete iki ayrı görev ve sorumluluk yüklediğini hatırlatan Kurhan, şunları ekledi: “Devlet hem basını keyfi ve kural dışı engellemeyecek hem de gelişmesi ve özgürce faaliyet yürütebilmesi için koruyucu ve geliştirici bir rol üstlenecektir. Gazetecilere yönelik, gözaltı, el koyma, tutuklama veya yargılama politikaları derhal son bulmalı, gözaltında veya tutuklu bulunan tüm gazeteciler serbest bırakılmalı. MLSA olarak süreci yakından takip etmekteyiz. Diyarbakır’daki avukat arkadaşlarımızla bu süreçte hukuki desteğe ihtiyacı olan tüm gazetecilerin yanında olacağız.” 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.