Gelecek kasvetli görünüyor
Dosya Haberleri —
Tarihçi, sosyalist Junge Welt gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nick Brauns:
- Almanya'da er ya da geç AfD'nin de dahil olduğu burjuva-muhafazakar bir hükümetle hesaplaşmak zorunda kalacağız -en azından eyalet düzeyinde. Burjuva güçler için faşistlere karşı kırmızı çizgiler ya da güvenlik duvarları yoktur, çünkü onlar muhafazakarların ve ekonomik liberallerin ete kemiğe bürünmüş halidir. AfD'li pek çok siyasetçi CDU ve FDP'den geliyor.
- Önce PDS, ardından da Sol Parti adını alan parti bu hayal kırıklığını uzun süre absorbe edebildi ve böylece bütünleştirici bir etkiye sahip oldu. Ancak Sol Parti, Thüringen gibi çeşitli eyaletlerde hiçbir şeyi temelden değiştirmeden ve sadece sefaleti ortaklaşa yöneterek yıllarca hükümette kaldıktan sonra, artık bir alternatif olarak değil, sistemin bir parçası olarak algılanmaya başlandı.
- Daha zengin olan Batı'da insanlar kendi yaşam standartlarını ve hayat tarzlarını kaybetme korkusuyla AfD'ye oy verirken, Doğu'da insanlar zaten kaybettiklerini anladıkları için AfD'ye oy veriyor.
GÖZDE GÜLER
Thüringen ve Sachsen eyaletlerinde yapılan seçimlerin ortaya çıkardığı tablo, Almanya’da siyasetinin rengini değiştirdi. Özellikle AfD ve Sahra Wagenknecht’in başını çektiği BSW’nin aldığı yüksek oyların yanı sıra hükümette bulunan SPD, Yeşiller ve FDP’nin bu eyaletlerde yaşadığı hezimet ve Sol Parti’nin oylarındaki düşüş de tartışılıyor. Tarihçi ve aynı zamanda sosyalist Junge Welt gazetesinin genel yayın yönetmeni Nick Brauns, Almanya’daki mevcut hükümetin Ukrayna ve Rusya savaşında yürüttüğü NATO merkezli savaş yanlısı siyasetin AfD’nin kendisini bir barış partisi olarak sunmasına zemin hazırladığına dikkat çekerek, Sol Parti'nin de Ukrayna'daki savaş konusunda net bir pozisyon almamasının seçimlerde kaybetmesinde belirleyici bir rolünün olduğunun altını çiziyor. Almanya'da eyalet düzeyinde olsa bile er ya da geç AfD'nin de dahil olduğu burjuva-muhafazakar bir hükümetin kurulacağına işaret eden, “Burjuva güçler için faşistlere karşı kırmızı çizgiler ya da güvenlik duvarları yoktur, çünkü onlar muhafazakarların ve ekonomik liberallerin ete kemiğe bürünmüş halidir” diyor.
Nick Brauns ile Almanya’da iki eyalette yapılan seçimler, Doğu Almanya’daki halkın seçimlerinde belirleyici olan faktörler ve gelecekte nasıl bir tablonun ortaya çıkabileceği ihtimaller hakkında konuştuk.
35 yıl önce Willy Brandt 'bir arada olması gerekenlerin birlikte büyümesi' gerektiğini söylemişti. Şimdi Doğu Almanya’da nüfusun yüzde 19’u kendini geri bırakılmış, ihmal edilmiş görüyor. Bu durumda solun güçlenmesi gerekirken bölgeler arası eşitsizlikten AfD nasıl karlı çıktı?
Şu anda Doğu Alman eyaletlerinde yaşadıklarımız bir anlamda son 35 yılın, hayal kırıklığına uğratılan umutların ve yerine getirilmeyen vaatlerin, süregelen aşağılanmanın intikamıdır. Sözde yeniden birleşme, Doğu'nun Batı tarafından fiilen ilhak edilmesi anlamına gelmiştir. Bunu takip eden süreç, elitlerin neredeyse tamamen değiştirilmesiyle büyük sömürgeci özellikler taşıyordu. Vasat bürokratlar, anti-komünist gazeteciler ve Batı'dan gelen karanlık kapitalistler idareyi, medyayı ve eskiden devlete ait olan işletmeleri ele geçirirken, milyonlarca eski Doğu Almanya vatandaşının biyografileri ve hayatları boyunca yaptıkları işler değersizleştirildi. Helmut Kohl tarafından vaat edilen “çiçek açan manzaralar”, Doğu Almanya büyük ölçüde sanayisizleştirildiği için kelimenin tam anlamıyla kullanılacaktı. Hastaneler ve demiryolu bağlantıları gibi hayati altyapı sürekli olarak söküldü ve tüm bölgeler geride bırakıldı. Bugüne kadar Doğu ve Batı arasında yaşam standartlarının eşitlenmesinden söz edilemez. On yıllar boyunca büyük bir hayal kırıklığı birikti. Önce PDS, ardından da Sol Parti adını alan parti bu hayal kırıklığını uzun süre absorbe edebildi ve böylece bütünleştirici bir etkiye sahip oldu. Ancak Sol Parti, Thüringen gibi çeşitli eyaletlerde hiçbir şeyi temelden değiştirmeden ve sadece sefaleti ortaklaşa yöneterek yıllarca hükümette kaldıktan sonra, artık bir alternatif olarak değil, sistemin bir parçası olarak algılanmaya başlandı. AfD şimdi bu boşluğu dolduruyor. Ancak AfD'nin işçi sınıfı, emekliler, kadınlar ve gençlerden oluşan seçmenlere sosyal politika anlamında sunabileceği hiçbir şey yok. Tamamen sosyalizm karşıtı, zenginlerin ve sermayenin çıkarlarına hizmet eden neoliberal bir programı temsil ediyor ve sözde geleneksel aile modeli lehine kadın haklarını geriye götürmek istiyor. Ancak AfD, göçmenlere ve Müslümanlara yönelik kışkırtmalarıyla dikkatleri toplumsal sefaletin gerçek nedenlerinden uzaklaştırmayı başarıyor. Kamuoyu tarafından solda kabul edilen iki parti olan SPD ve Yeşiller'in şu anda devletin silahlanma ve savaş rotasıyla gerici-militarist yeniden örgütlenmesini, demokratik hakların tasfiyesini ve sosyal kazanımlara saldırıları ilerletiyor olması da özellikle genç seçmenlerin artık solda değil sağda bir alternatif aramasına katkıda bulunuyor.