Göreceksiniz, Kürtler Recebin heykelini dikecekler...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Ve katliamdan hemen sonra, Türk medyası ve siyasetçileri, kedinin pisliğini örtmesi gibi, katliamı ört-bas etmeye kalkıştılar. Aile Kürt olduğu için katledilmişti. Kendini Hitler’in Gestapo şefi sanan İçişleri Bakanı SS, “etnik yanı yoktur, husumet meselesidir“ dedi. Katliamı da kınamadı. Ama, “aile kırımına ırkçılık“ diyenleri suçlayıp kınadı, suçladı.

“Konya Meram katliam“ından hemen sonra, Türk basın ve yayını organları, muhalefet ve diktatörlüğüyle tüm sözcüleri, bir kere daha, Kürtlere karşı “yek“ oldular. Rejimin son suçunu ört-bas etmek için, “pisliğini örten kedi“ kesildiler.

Oysa katliamın sebebi açık, aleniydi. Katil de, bu toprakların taşı, toprağı kadar yerli olan Ermenileri, Rum, Süryanileri katlederek yurtlarına, yuvalarına yerleşen, aralıksız yüz yıldır Kürtleri kıran Türk, Türk ırkçılığı vandallığının son vahşetiydi.

Celladın kim olduğu ise önemli değil, değildir. Çünkü, o kullanılan bir alettir, sadece. 1980’lerde, Ankara Cezaevi’nde patır patır insan asan bir celladı, arayıp bulmuştum, ben.

“Neden insan asıyorsun, sen? Bu sana zevk mi veriyor“ diye sorduğumda, “ne zevki abi“ cevabını vermişti, zavallı bir adam olan cellat. “Ekmek parası işte. Çağırıyorlar. Biz de söyleneni yapıyoruz.“

O nedenle, tarih boyunca hiçbir asılmış yakını, celladı sorumlu tutmadı. Mesela, 1921’de Koçgiri’nin celladı Sakallı Nurettin ile Rum katili haydut Topal Osman’dı. Onların şefi de Atatürk...

Zilan katili General Salih Omurtak, Dersim Kasabı General Abdullah Alpdoğan’dı. Ama Atatürk dururken, sorumlu diye esamesi okunmaz onların.

Hala yerinde duruyor mu bilmiyorum, ama 1980’lerde, Sırbistan’ın bir kasaba meydanında, Osmanlı paşasının heykeli dikili duruyordu.

“Bu ne sevgi, böyle?“ diye sorduğumda, “sevgiden değil“ cevabını vermişti, Sırp. “Onlar, bu kasabada soykırım yaptılar. Vahşet unutulmasın diye Paşalarının heykelini diktik.“

İnanıyorum ki, gün gelecek, Kürtler de en azından Cizre’nin, Sur, Şırnak ile kana bulanan diğer yedi Kürt şehrinin orta yerine, Gürcü Recebin üstünden kan damlayan birer siluetini dikeceklerdir. Gelip geçen, uzaktan tükürür mü, kuşlar mı tepesinden aşağıya pisler, onu bilemem...

Çünkü, Türk ırkçılığına soyunan Gürcü Recep, vandallık çarkı ile Atatürk’ü de arattı.

“Kürt varlığını, Türklerin bekası (geleceği) için engel“ ilan edip onları, Türk ırkçılığı vahşetinin önüne atan odur. Sadece ve yalnızca Kürt yurdu olduğu için, Cizre’yi yaratan, orada diri diri insan yakma ayinleri düzenleyen, Efrîn’i, Rojava ile Irak Kürdistanını işgal eden de o...

Türk devleti boyunca, Kürt öldürümleri ilk defa bunun diktatörlüğünde cezasızlaştı. Ve Kürt linçile kurşunlama zinciri uzadı.

Dedeoğulları, ailesinin katlinden

bir kaç gün önce

Bu nedenle, bir kaç gün önce, yine Meram’da 30 sene önce oraya yerleşmiş Diyarbakırlı Dal ailesine karşı toplu bir saldırı başladı. Onlar da jandarma çağırdılar. Jandarma geldi. Ama gözleri önünde Hakim Dal’ı katlettiler.

Sonra, her yaz mevsimi, tüm dünyada görülen yangın Akdeniz şeridini de sardı. O akşam diktatörlüğün emir ve komutasındaki tüm televizyon kanalları, elde herhangi bir kanıt, tanık, olmadığı halde ağız birliği ile “Kürtler yaptı“ yanınına geçtiler.

Mafya şefi Ergenekoncular, kiralık aydınlar ve bu arada Cehennem ateşine dayanıklı kefen, terlik pazarlayan Cübbeli Ahmet namlı bir şarlatan dinci de, iftira torbasını açıp “Kürtler“ yaygarasına başladı. Ötede Recep Erdoğan katıldı onlara. Şöyle diyordu:

“Bilindiği gibi örgüt (Kürtler), geçtiğimiz yıl ormanlarımızı yakacağını ilan etmişti. Ciğerimizi yakanın ciğerini sökmek boynumuzun borcudur. Şayet böyle bir irtibat tesbit edersek, -ki şimdiden bazı emarelere ulaşıldı- sonu nereye giderse gitsin, gereğini yapacağız.“

Ve o gün, gereği yapıldı. Manavgat’ta Kürt avı için yollar tutuldu. Kimlik yoklamaları, linç olayları başladı. Ankara, Bağlum köyünde Kürt evleri yıkıldı. Ertesi gün de Konya Meram’da, Kürt Dedeoğulları ailesinin evine oturmaya giden Mehmet Altun adındaki Türk cellat, kalkarken, aile bireylerini, (Yaşar, Barış, Sibel, Serpil, Metin, Serap ve İpek Dedeoğulları) bir arada kurşunladı.

Ve katliamdan hemen sonra, Türk medyası ve siyasetçileri, kedinin pisliğini örtmesi gibi, katliamı ört-bas etmeye kalkıştılar. Aile Kürt olduğu için katledilmişti. Kendini Hitler’in Gestapo şefi sanan İçişleri Bakanı SS, “etnik yanı yoktur, husumet meselesidir“ dedi. Katliamı da kınamadı. Ama, “aile kırımına ırkçılık“ diyenleri suçlayıp kınadı, suçladı.

Evet, 12 yıl önceye dayanan, bir “husumet meselesi“ vardı. Komşuları, Kürtleri hedef alan küfür ve hakarete başlayınca, Yaşar Dedeoğulları, “küfredemezsin, ben de Kürdüm“ deyince tartışma sertleşmiş, ilişkiler kesilmişti. “Husumet“ buydu. Gürcü Recep teranesinden sonra ise Dedeoğulları ailesine hakaret ve tehdit salvoları başlamış, 12 Mayıs günü de 60 kişilik bir organize güç halinde, aileye saldırmış, kadın, erkek 4 ağır, 7 kişiyi yaralayarak hastanelik ediyordu.

O gün yaşanan bir olay dikkat çekiciydi. Polis ve asker saldırgandan tavır takınıyor, adliye de koruma altına alıyordu. Dört gün önce aile, kendi evinde katlediliyordu.

Özetlersek katil belli, bilinendir. O katil, Kürtlerin de vergileriyle beslenen orduyu, polis ve adliyeyi özel muhafızı, emir eri niyetine kullanarak, Türk ırkçılığını azdıran kişidir.

O kişinin diktatörlüğü ise ırkçılığın ve ırkçı katillerin koruyucusudur. Nitekim Dedeoğulları’nın katline karşı söylem ve adalet arayışı ile sokağa çıkanlar, tutuklandılar. İşkence gördüler.

Öte yandan, ırkçıların efendisi, sağlıklı biri değildir. Konuşurken uyuklayan, yas içinde olan, matem tutan insanların başına, çay torbaları fırlatan, yas evinde yüzlerce otomobil ile şenlik gösterisi düzenleyen, halkın parasıyla 13 saraylı ve 13 makam uçaklı bir hastadır.

Bu bir afattır. O halde Kürtler, bu belaya karşı dayanışma günüdür. Tek durma zamanı değildir. Tek giden kolay avdır. Anlaşılan o ki, katil “seçim yok“ demek için giderek, azgınlaşacaktır...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.