Gözetleme, fişleme, kriminalizasyon

Dünya Haberleri —

.

.

  • Eleştirel İletişim Bilimleri (KriKoWi), “Basın Özgürlüğü ve Anayasayı Koruma Örgütü Arasındaki İlişki” başlığıyla bir panel düzenledi. Panelde, Anayasayı Koruma Örgütü’nün muhalif basını fişlediği, gözetlediği ve kriminalize ettiği belirtildi.

 

NİHAL BAYRAM

Almanya’nın Münih kentindeki Ludwig-Maximilien Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki akademisyenlerin kurduğu “Eleştirel İletişim Bilimleri” (KriKoWi), “Basın Özgürlüğü ve Anayasayı Koruma Örgütü Arasındaki İlişki” başlığıyla bir panel düzenledi.

Panele Hans-Bredow Enstitüsü’nden hukukçu Amelie Heldt, Yeşiller Partisi eski milletvekili ve başkan vekili Christian Ströbele, Junge Welt gazetesi genel müdürü Dietmar Koschmieder ve gazetemizin editörlerinden Osman Oğuz konuşmacı olarak katıldı. Panelin moderatörlüğünü ise akademisyenler Mandy Tröger ile Kerem Schamberger üstlendi.

Junge Welt: Kriminalize ediliyoruz

Junge Welt Genel Müdürü Dietmar Koschmieder, gazetelerinin Anayasayı Koruma Örgütü (BfV) tarafından kriminalize edildiğini belirtti ve ekledi: “Bu baskıların edeni, gazetemizin kapitalist sistemin gerçek yüzünü gün yüzüne çıkarmasıdır.”

Günlük gazetelerinin 1991’den bu yana Alman iç istihbaratı tarafından takip edildiğine dikkat çeken Koschmieder, 2017’de ise baskıların yoğunlaştığını söyledi. Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın yıllık raporlarında gazetenin “komünist eğilimli günlük gazete, anayasayı değiştirmek istiyor” gibi ifadelerle tanımlandığı bilgisini veren Koschmieder, baskıların gazetenin ekonomik sorunlar yaşamasına da neden olduğunu vurguladı.

Gazetemiz fişlendi

Koschmieder, şu bilgileri verdi: “Bayiler gazetemizi kabul etmemeye başladı, maddi destek de azaldı. Örneğin büyük ölçekli reklam kampanyaları yaptığımızda Alman Demiryolları (Deutsche Bahn), reklamlarımızı trenlerde yayınlamayı reddetmeye başladı. Kütüphaneler gazetemizi almamaya, resmi kanallarda bile gazetemiz fişlenmeye başlandı.”

Özgürce haber yapmamız engelleniyor

Gazetemizin editörlerinden Osman Oğuz ise Yeni Özgür Politika’nın da aynı şekilde Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından “fişlendiğine” vurgu yaparak, gazetenin ”PKK’nin sözcüsü" olarak nitelendirildiği bilgisini verdi.

“Biz söyledikleri gibi ‘PKK’nin sözcüsü’ değiliz” diyen Oğuz, şöyle devam etti: “Fakat olsaydık bile bir özgürlük mücadelesinin sözcülüğünün de suç olmaması gerekirdi. Biz sadece PKK’nin söylediklerini basan ve başka hiçbir şeyden bahsetmeyen bir gazete olsaydık bile bize yönelik baskılar meşru olmayacaktı.”

“Biz her gün farklı konuları işleyen onlarca haber giren bir gazeteyiz ve bize yönelik saldırı, basın özgürlüğüne yönelik saldırıdır” diyen Oğuz, “Anayasayı Koruma Örgütü’nün nitelendirmeleri ise bize çok sayıda engel çıkarıyor. Bu baskının, doğrudan çalışanlarımızın oturum haklarına, temel insan haklarına yönelik somut sonuçları da oluyor. Özgürce haber yapmamız engellenmek isteniyor” ifadelerini kullandı.

Yeni Özgür Politika’nın gazetecilik yüzünden oturum hakları elinden alınan çalışanları olduğuna dikkat çeken Oğuz, “Mesela yaşadığı kenti bize yaptığı haberler yüzünden terk etmesi yasaklanmış bir muhabirimizi, bir habere nasıl gönderebiliriz?” diye sordu.

‘Terörist’ olarak gösteriliyoruz

Almanya’da Kürtlere yönelik kriminalizasyonun, son yıllarda yaralar alsa da, bir toplumsal meşruiyet ile sürdürüldüğünü belirten Oğuz, buna da şu örneği verdi: “Wikipedia’ya gazetemizin adını yazdığınızda Anayasayı Koruma Örgütü ve Alman devletinden başka hiçbir şeyi kaynak olarak almayan ifadeler görüyorsunuz. Mesela hemen ‘terörist’ sözcüğü çıkıyor karşınıza. Bu, bazen haber kaynaklarımızla iletişimimizi dahi zorlaştıran bir durum.”

Hukuki hiçbir gerekçeleri yok

Özgür Politika gazetesinin 2005’te Almanya İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklanmasını ve Alman polisi tarafından hem bürosunun hem de çalışanlarının evinin basılmasını hatırlatan Oğuz, “Bürodaki çiçeklere kadar her şeye el koymuşlar. Ardından açılan dava ise dört ayda sonuçlanıyor ve gazete haklı bulunuyor. Bu da o dönemdeki kapatma ve polis baskınlarının hukuki hiçbir gerekçe olmamasına rağmen yapıldığını, ardında siyasi ilişkilerin olduğunu gözler önüne seriyor” dedi.

“Kürtlere yönelik baskı, bir meşruiyet perdesi ardında ve dolayısıyla bir istisna mekânında icra ediliyor” diyen Oğuz, ekledi: “Ne var ki bugün biz bu baskılara maruz kalabiliyorsak bu, yarın herkesin de aynı baskılara maruz kalabileceğine işaret ediyor. Bu baskılar, bizim meşruiyetimizi elimizden alamaz ama bu tür baskılara meşruiyet zemini yaratıyor. Bu nedenle ortak bir cephe, bir dayanışma, hepimiz için bir zorunluluk.”

Fişleme faaliyeti özgürlüğe müdahale

Hans-Bredow Enstitüsü’nden hukukçu Amelie Heldt de Anayasayı Koruma Örgütü’nün fişleme faaliyetinin basın özgürlüğüne müdahale olduğunu belirtti. Bir istihbarat örgütü tarafından fişlenmenin “cinayetlere dahi sebep olabilecek büyük bir tehlike” olduğunu belirten Heldt, “Buna karşı çıkmanın yolu ise kamusal bir mücadeledir” dedi.

Gözetlemekle kalmıyorlar

Yeşiller Partili Hans-Christian Ströbele ise, “Basının ‘dördüncü kuvvet’ olarak dokunulmazlığa sahip olması gerekir” dedi ve devam etti: “Basına karşı bu istihbari çalışmalar, sadece gözetlemekle de kalmıyor; aynı zamanda bununla siyaset yapıyorlar. Buna mutlaka karşı durulmalı ve basın tamamen özgür olana kadar da mücadele devam etmeli.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.