Halepçe, Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza ve Kürt hainlere dair

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Yeri gelmişken, çalışma masamda, “Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza’nın Hatıraları” başlıklı bir metin duruyor. Şeyh Ali Rıza, yalnız isyancı Şeyhin oğlu değildir. 1925’in odağındaki başlıca kişi ve Malazgirt cephesinin de konutanıdır. Dönemin hainler resmi geçidinin yakın tanığı...

“Halepçe” Kürt soykırımının en rezil, en aşağılık etabıydı. Aynı zamanda çağın Kürtlere bakışı ve ona reva gördüğü muamelenin adıdır, Halepçe. (Bu kanlı, köpüklü ve elma kokulu mirası, bugün Türk-İslam faşizmi sürdürüyor)

Ayrıca Halepçe, çağın güçlerinin ortaklaştığı bir insanlık suçudur. Tetikçi Iraklı Saddam ama kullanılan zehir ve ekipman iki bloklu dünyanın karma ürünüydü. “Çok Marksist” Rusya ve kimi NATO ülkelerinin ortaklaşması...

Türk’ün Kürt düşmanlığı, ırkçı histerisi, ilk defa Halepçe’den sonra sınırları aştı. Türkler, gazlarla zehirlenen Kürtlerin önünü keserek, arkadan uçak, tank ve toplarla vuran Irak rejimine katkı sundular. Özal Birleşmiş Milletlerden (BM) aldığı para karşılığında, Kürtlere kapı araladı.

Ama Kürdün soykırım çemberinden çıkmasını, Kürdün Kürde bir ekmek, soğuktan titreyen çocuklara bir battaniye sunmasını da asker dipçiği ve namlu terörüyle setleyip yasakladılar.

İçeriye aldıkları Kürtleri vebalı gibi Kürtlerden kaçırarak, dikenli teller ve silahlı askerlerle çevrili kamplara kapattılar, tecrit ettiler. O sıra Milliyet gazetesinde çalışıyordum. Amed ve Kızıltepe kamplarını gezdim. Her biri ayrı birer Nazi esir kampı “prototipi“ydi. Ayrıca, “Kürt” ismi yasaktı. Kürt değil, anlamı meçhul Peşmergeydi onlar.

Ve Türk devleti, BM’de suçlanan Saddam’ı aklayan yönde oy kullanıyordu.

Ama aynı Türk devleti daha sonra Kürtlere yardımlarını dillendirerek, diyetini istedi.

Bu vesileyle, seni anıyorum Pirim Seid Rıza. Bunların entrika ve yalanlarıyla baş edilemiyor.

***  

“Türk’ün, Kürk öpücüğüne giriş” başlıklı son yazım, Kürt katili partilerin “kardeşim, gel seni öpim” diyerek Kürt kapılarında oy dilenme kuyruğuna girdiklerine dairdi. Yazı “devam edecek” notuyla noktalanıyordu.

Yine demiştim ki dilencilerin, işbirlikçilik çirkefine düşmüş, doğrulunca onurunu satışa çıkarmış, ajanlıkla, kapı kulluğuna “fit“ olmuş Kürtlerden, karşılık bulabileceklerini not etmiştim. Doğrudur. Bunların varlığı gerçektir. Geçimleri, siyasetin önlerine attığı kırınlar üzerinedir. Menderes ve mirasçısı Demirel seçimden seçime, bunların önüne okkalı yemler atıyordu.  

Yeri gelmişken, çalışma masamda, “Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza’nın Hatıraları” başlıklı bir metin duruyor. Şeyh Ali Rıza, yalnız isyancı Şeyhin oğlu değildir. 1925’in odağındaki başlıca kişi ve Malazgirt cephesinin de konutanıdır. Dönemin hainler resmi geçidinin yakın tanığı...

Onun tanıklığına göz attığınızda, Kürdistan‘da halka ihanetin de “aile boyu” olduğunu görüyorsunuz. Irsi ve kuşaktan kuşağa geçen...

Örneğin, İdrisê Bedlîsî’nin düşünce soyundan gelen “din adamı” kılıklılar, 1925’de de Türk devleti hizmetindeydi.  Osmanlının “Ağa” payesiyle Kürdistan’a yaydığı ajan-provakatör aileler ve Hamidyecilerin de iş başında olduklarını görüyoruz, 1925‘de.

Günümüzde de bunlar faal. Para, çocuklarına iş, kazanç imkanı verenlerin kapısında fedai durmaya devam ediyorlar.

Bunlara, Kürtlükten pişmanlar da eklendi.

“Tırşık” düşkünleri, avantacılar, kardeşinin kanını geçimlik yapan açlar ve soyunun düşmanlarına hayranlık besleyip bağlılıkla hizmete duranlar...

***

Ha, geçen yazımda da söyledim. İç ihanetler Kürtlere has değildir. Dünyada ulusal ruhun ayaklandığı her yerde, hainler çıktı ve rollerini oynadılar. Hep söylerim. İskoçya ve İrlanda’nın ulusal ruhu önündeki etkin engel, Britanya değildi. İskoçlu ve İrlandalı kimi aşiretler, ağa ve din adamlarıydı.

Onun için, milliyetçilerin bağımsızlık ve özgürlük savaşı uzadı, yüz yıllara yayıldı.

 Vietnam’ı saymazsak, dünyada en yüksek oranda ulusal ruhla mücadeleye katılan halkı, Kürtlerdir. Yahudi ve Ermenilerin direnişi, çok sönüktür.

Türk devleti işgalci olarak Kürtleri bastırıp sindirmek için  Nazilerin Prag’da, İspanyol Faşistlerin Katalan kasabası Guernica’da yaptıklarını saymazsak, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir vahşet uyguladılar.

Görülmemiş bir terör örneği ile “Faili meçhul cinayet” rüzgarlarını utanmaz, haya kaldırmaz bir utanç kasırgasına dönüştürdüler. Köyleri haritadan sildiler. “İbreti alemlik” olarak, Moğol sürüleri misali, şehirleri insan başına yıktılar. Bir, iki, üç, on değil 177 insanı diri diri yaktılar. Bebekleri, çocuk ve kadınları kurşuna dizdiler. Yamyamlaşma süreciydi bu. Gerillanın, kan damlayan başı ile hatıra fotoğrafı çektiler. Hacı Birlik’in ölüsünü sokaklarda sürüklediler. İnsanlar korkudan titresin diye, köylüleri helikopterlerden attılar. Efrîn’i Kürtsüzleştirdiler. Evleri, mülklerine kafa kesen Afganları, Çeçenleri, Allah u ekber diyen gezgin tecavüzcüleri doldurdular.

 Newroz’a katılımı önlemek için Kemal Kurkut’u naklen yayında kurşunladılar. Türk yargıtayı da, “yasalara uygun” kararıyla onayladı, cinayeti. Ama Newroz, bugün Kürtler için daha büyük bir coşku...

 “Kürt öldürümü serbest” demek için Suruç’ta şehrin tanıklığında Şenyaşar ailesini katlettiler. Katilleri ödüllendirip ailenin direnen ferdini zindana attılar.

Kürtleri öndersiz bırakmak için bütün seçilmişleri ve yerel kadrolarını zindanlara doldurdular. 

Ama nafile. Arkadan gelenler boşluğu doldurdular.

Kürt halkı zalimlere baş eğmedi. Tersine zulüm yağmurlarıyla bilendiler. Selahaddin Demirtaş Cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıktığında, altı milyonu aşkın oy aldı. Neresinden bakılırsa bakılsın, bu 18 milyon kişinin desteği demektir.

Yerim doldu. Özetlersek terör devleti, Kürtleri geriletemedi. Elbette işbirlikçileri var ama eşsiz bir destek damarından besleniyor. Daha dün Fransızları kovan Cezayir ve Tunus ulusal hareketi asla bu denli güçlü bir kitle desteğine sahip değildi, olamadı.

Kürtler, bilinç olarak en yüksek düzeylerini yaşıyorlar. Yenilmez güçleri budur onların...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.