PKK'nin ilk Êzîdî gerillaları

Dosya Haberleri —

Veli Roj

Veli Roj

  • PKK saflarına katılan ilk Êzîdî gençlerin hikayeleri, Avrupa’dan Kürdistan dağlarına uzanan bir yolculukla tarihe kazındı. Veli Roj, tanıklık ettiği bu unutulmaz direnişi, ilk gerillaların fedakarlıklarını ve mücadele ruhunu anlattı.
  • İlklerden biri Ahmet Ergin’di (Rizgar). PKK kayıtlarında yer alan ilk Êzîdî şehittir, belki de Kürdistan dağlarındaki ilk Êzîdî gerilladır. Avrupa’dan gerillaya katılan ilk Êzîdî gençti aynı zamanda. 
  • Ali Agal (Xwedêda/Metin) eşi Xanê  ile birlikte mücadeleye katıldı. Behiye Yasit (Hacer), Binevş Agal’dan (Bêrîvan) sonra PKK’ye katılan ikinci Êzîdî kadındı. Sebriyê Hewrê (Cemil) ise Rojavalı ilk Êzîdî gerillaydı. 
  • Derviş Sevgat annemin amcasıydı. İsmet Ekinci (Devrim) ailemizinin en küçüğüydü, kardeşten çok evlat gibiydi. İrfan Dal (Şêro) için Başkan, “Heval Şêro, sen ismin gibi yaşıyorsun; ismin gibi çalışıyorsun” diyerek övgüde bulunmuştu.

ERKAN GÜLBAHÇE

Veli Roj’un Êlih’in Qubîn (Beşiri) ilçesine bağlı Şems köyünde başlayan yolculuğu, Almanya’nın Celle kentine, oradan da Kürt özgürlük mücadelesinin en kritik dönemlerine uzandı. 12 Eylül darbesinin karanlık günlerinde Bonn’daki Türkiye Büyükelçiliği önünde katıldığı ilk protestodan, Avrupa’daki örgütlenme çalışmalarına; Serxwebûn’un evlere taşınmasından 15 Ağustos hamlesinin yarattığı heyecana kadar yarım asırlık bir tanıklığın sahibi Veli Roj. 

Veli Roj ile iki gün sürecek söyleşimizin ilk bölümünde Avrupa’daki çalışmaların ilk yıllarını, 15 Ağustos hamlesinin etkilerini ve PKK’nin ilk Êzîdî şehitlerini konuştuk. 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kürt özgürlük mücadelesiyle nasıl tanıştınız?

Qubîn ilçesine bağlı Şems köyünde doğup büyüdüm. 1978’de Almanya’ya göç ettim. Almanya’ya gitmeden önce Kürt Özgürlük Hareketi ile doğrudan bir ilişkim yoktu, yalnızca adını birkaç kez duymuştum. Almanya’da Celle kentine yerleştim. 1979’dan itibaren hareketin adını daha sık duymaya başladım. 12 Eylül darbesinin ardından ise mücadeleyi yakından tanıma fırsatım oldu. Darbe sonrası kısa süre içinde, Almanya’nın o dönemki başkenti Bonn’da Türkiye Büyükelçiliği önünde bir protesto yürüyüşü düzenleneceğini öğrendim. Çok bilinçli olmasam da arkadaşlarla birlikte ilk kez bu yürüyüşe katıldım. Kürt arkadaşlarla birlikte yürüdük, ancak katılımcıların çoğu Türk solundan oluşuyordu. Yürüyüş sırasında arkadaşlarımızın dağıttığı bildiriler Türk solu tarafından yırtıldı. Bazı Kürt örgütler dahi bizi hedef aldı. Arkadaşlarımız saldırıya uğradı, bir kişi bıçaklandı, bir diğeri başından yaralandı. O dönem sayımız azdı ve siyasi bilincimiz henüz tam olarak oluşmamıştı.

Daha sonra PKK’nin 1. Konferans Bildirgesi elimize ulaştı. Yayınlar kitap formunda değil, genellikle A4 kağıtlarına zımbalanmış metinlerdi. Bunları okuyup tartışmalar yürütüyorduk. Basın-yayın imkanlarımız çok sınırlıydı. Günde bir kez Köln Radyosu’ndan 45 dakikalık Türkçe haber dinleyebiliyorduk. Ülkeden gelen akraba ve arkadaşlarımız da oradaki çalışmalara ilişkin bilgi aktarıyordu.

 

 

Almanya’daki ilk örgütlenme süreçleri nasıldı? 

İlk derneğimizi 1981’de Celle’de kurduk. Başkan Mam Zeki (İsmail Özden), sayman ise bendim. İlk toplantımızı, Delil Doğan anısına, bir çadırda gerçekleştirdik. Büyük bir folklor ekibimiz vardı ve Almanya ile Avrupa genelindeki etkinliklerde sahne alıyorduk.

Dernek olmayan şehirlerde ise yurtseverlerin evleri bu işlevi görüyordu. Mam Zeki, Ahmet Ekinci ve Mustafa Emel’in evleri gibi… Bu evlerde üç, beş ya da on kişilik gruplar halinde toplanılır, günlerce, hatta haftalarca süren eğitimler yapılırdı. Eğitim bitmeden kimse evden çıkmazdı.

1982’ye kadar arkadaşlarla ilişkilerim giderek güçlendi. Aynı yıl, Serxwebûn gazetesinin Celle’ye ulaşmasıyla mücadeleyi daha yakından tanıdım. Viranşehirli Halil Yarcı’nın evinde bir grup olarak toplandık. Aramızda Haydar Karasungur, Hüseyin arkadaş ve birkaç yoldaş daha vardı. Serxwebûn’un ilk sayfasında gazetenin çıkarılma nedeni ve amaçları anlatılıyordu; Abdullah Sevgat (Ömer) sesli olarak okudu. O dönemde Almanya’daki Kürtlerin yaklaşık yüzde 80’i okuma yazma bilmiyordu. Bilenler ise çoğunlukla ilkokul mezunuydu. Benim de okuma yazmam zayıftı. O günden sonra gazeteleri ailelere ve işyerlerine ulaştırmaya başladık. Bu, herkes için büyük bir heyecandı.

Hannover ve Celle tek bir bölge gibi hareket ediyordu. Serxwebûn, yayın hayatına başladıktan sonra çalışmalarımızın merkezinde yer aldı. Temel ilkemiz “Hiçbir Kürt evi Serxwebûnsuz kalmamalı” idi. Gittiğimiz evlerde okuma yazma bilmeyenler, “Lütfen okuyun, ne diyorlar” diye rica ederdi. Bazıları gazeteyi sadece gerilla fotoğraflarına bakmak için alıyordu; o fotoğraflar onlar için kutsaldı.

Serxwebûn’la birlikte halkla ilişkilenmeye başladık. Cezaevinden çıkan arkadaşlar gelip konuşmalar yapıyordu. 12 Eylül cezaevi direnişini yaşamış olanlar, deneyimlerini paylaşıyordu. Derneklerde eğitim faaliyetleri yürütülüyordu. Kadın çalışmaları bugünkü kadar yaygın olmasa da aktifti, kültürel etkinlikler de sürüyordu.

PKK’nin 2. Kongre Sonuç Bildirgesi geldiğinde, bildirgede ülkeye dönüş vurgusu vardı. Biz de bu temelde çalışmalara katıldık. Newrozlarda şehitler anısına afişler asar, bildiriler dağıtırdık.

O yıllarda Avrupa’daki Kürtler mücadeleye nasıl bakıyordu? Kitle çalışmaları ve tepkiler nasıldı?

Bir yardım toplama sırasında, biri bize “Arkadaşlarınız ne yapıyor dağda? Söyleyin gelsinler evlerinde otursunlar. Siz de kendinizi boşuna yormayın” dedi. Bu söz, o dönem halkın genel ruh halini yansıtıyordu. Avrupa’ya 60’lı ve 70’li yıllarda gelen Kürt işçilerinin çoğu politikadan uzaktı. Mam Zeki’nin ağabeyi Süleyman bir tanıdığı vasıtasıyla bize şeker pancarı fabrikasında iş ayarlamıştı. Hafta sonları grup halinde çalışır, kazandığımız parayı ülkedeki arkadaşlara gönderirdik.

1981’den itibaren Avrupa’da partinin kuruluş yıl dönümü etkinlikleri yapılmaya başladı. İlki Köln’de düzenlendi. Köln arenası kiralanmıştı ve belki de Avrupa’da ilk kez bu kadar büyük bir kitle bir araya gelmişti. Bu, PKK adına Avrupa’da düzenlenen ilk resmi geceydi ve ilk defa orada PKK’den bahsedildi. 1980–1984 yılları arasında bazı arkadaşların şehadet haberleri geldi. Bu haberlerin ardından yürüyüşler düzenlendi, cezaevi direnişleri yakından takip edildi, destek amacıyla eylemler yapıldı. 

O dönem kitlemizin büyük bölümü Gimgim, Meletî, Erzingan, Dêrsim ve Dîlok illerindendi. Katılım büyüktü. Geceleri o dönemki kültür-sanat ekipleri hazırlar, sahne alır, tiyatro oynar, folklor gösterileri yapardı. Salonun hazırlanmasında da onlar çalışırdı.

Avrupa genelinde haftalık veya birkaç günlük yıllık parti toplantılarına katılırdım. 1983’te Münster’de, 1984’te ise 15 Ağustos hamlesinden bir hafta sonra Hildesheim’da toplantılar yapıldı. Divanda gözlüklü Kasım arkadaş vardı. O toplantıda, hamle sonrası Türkiye Komünist Partisi’nin “Demokrasiye sıkılan ilk kurşun” açıklaması gündeme geldi. Kasım arkadaş şöyle söyledi: “Biz eylem yaparken sizle mi tartışacağız? Otuz yıl sonra bu açıklamayı yapan Türk solunun temsilcilerini toplamak lazım; bu hamleden sonra siz mi haklı çıktınız, biz mi?” Bu sözü hiçbir zaman unutmadım.

15 Ağustos hamlesini ilk kez nerede ve nasıl duydunuz? Avrupa’da bu hamle ne tür bir etki yarattı?

Eylemi ilk kez Köln Radyosu’nun Türkçe yayınında duydum. O zamana kadar Dihê (Eruh) ve Şemzînan’ın nerede olduğunu, hatta Türkiye sınırları içinde olup olmadığını bile bilmiyordum. Bu ilçelerin Colemêrg ve Sêrt’e bağlı olduğunu öğrenince eylemin Kuzey Kürdistan’da gerçekleştiğini anladım.

1984’e kadar hareket içinde yer alan bazı arkadaşların direnişlerini ve zaman zaman gelen şehadet haberlerini duyuyorduk. Ancak bu büyüklükte ve bu yankıyı yaratacak bir eylem beklemiyordum. Haberi duyduğumda büyük bir sevinç yaşadım. 

Hamlenin ardından bir yıl içinde Celle’de 15’e yakın kişi mücadeleye katılma ve ülkeye dönme kararı aldı. Kitlede büyük bir coşku oluştu. İnsanlar mücadeleyi daha fazla sahiplendi, katkılar arttı, örgütlenme hızlandı. Hamle sonrasında genel kampanyaların yanı sıra, 15 Ağustos’a özel çalışmalar da başlatıldı. Bu hamleden sonra çalışmalarımız büyük bir hız kazandı. Eylem ve etkinliklerin bilançosu bize ulaştığında, bunları Avrupa’daki etkinliklerde kitleye aktarıyorduk. 1985’te Hannover’dan Bonn’a, Frankfurt Hanau’dan Bonn’a kadar üç hafta süren uzun yürüyüşler düzenlendi. 1986’da, 15 Ağustos kutlamasında ben de katılma kararı aldım. 

 

 

Kürdistan özgürlük mücadelesinde Êzîdî gençlerin önemi büyük. İlk katılan Êzîdî gerillalardan tanıdıklarınız kimlerdi? Onların katılım hikayelerini paylaşır mısınız?

Êzîdî gençlerin mücadeleye katılımı hem Avrupa’da hem de Kürdistan’da önemli bir iz bıraktı. İlklerden biri Ahmet Ergin’di (Rizgar). 1960’ta Qubîn’in Bazbut köyünde doğdu, genç yaşta Apocu harekete katıldı. 1982’de Avrupa’dan Ortadoğu’ya geçti, PKK Parti Okulu’ndaki eğitiminden sonra Kürdistan’a giden ilk gerilla gruplarından birinde yer aldı. 3 Mart 1986’da Sason-Baykan-Kozluk üçgenindeki Dodan Dağı’nda iki gerilla arkadaşıyla birlikte yaşamını yitirdi. Onu en son Paris’te, Mam Zeki ile birlikte gördüm. Ailesinin yaşadığı sorunlar nedeniyle Mam Zeki gitmesini istemedi, ama o kararlıydı. “Burada daha fazla duramam, mutlaka gitmeliyim” diyerek gitti. Şehit Rizgar, PKK kayıtlarında yer alan ilk Êzîdî şehittir, belki de Kürdistan dağlarındaki ilk Êzîdî gerilladır. Avrupa’dan gerillaya katılan ilk Êzîdî gençti aynı zamanda. 

 

 

Abdullah Sevgat (Ömer) 1980’de aktif devrimciliğe başladı. İlkokulu bitirememişti ama bizden çok okurdu. Gelen bildiri, yazı ya da talimat ne olursa olsun önce o okur, sonra bize aktarırdı. Okuma biçimi etkileyiciydi. Halkla ilişkilerde ustaydı, hangi sınıftan olursa olsun herkesle bağ kurardı. Çocuklarla ilişki kurarak ailelerle iletişimi kolaylaştırır, sokakta sarhoşlarla bile sohbet eder, onları örgütlerdi. Celle’de ve daha sonra Avrupa’nın birçok merkezinde çalıştı. 1985’te gerilla saflarına katıldı. Qubîn Êzîdîlerinden olan Sevgat, 28 yaşındayken 6 Aralık 1987’de Mêrdîn Şemrex’de (Mazıdağı) altı arkadaşıyla birlikte şehit düştü. 

Derviş Şevgat, yakın akrabamdı; annemin amcasıydı. İyi bir yurtseverdi, Avrupa’daki ilk çalışmalarımızdan beri katkı sundu. Abdullah Sevgat’ın da kaynıydı. 1988’de Viranşehir’de panzere bağlanarak sokakta sürüklendi ve katledildi.

 

 

Ali Agal (Xwedêda/Metin) taksicilik yapıyordu, boş vakitlerinde sürekli kitap okurdu. Aramızda en çok okuyan oydu. Cesurdu. Hannover’den Bonn’a kadar yapılan uzun yürüyüşte tüm malzemeleri tek başına taşıdı, günde sadece iki saat uyuyarak çalıştı. Teknik işlerden çok iyi anlardı, tüm teknik işlerimizi o yapardı. Gözü pekti. Çalışmadan kaçmazdı. Bir kez bile şikayet ettiğini duymadım. 1985’te Hannover’deki Türk Konsolosluğu önüne bomba süsü verilmiş bir paket bırakıp “Dikkat, bomba var” diyerek konsolosluk çalışanlarını korkutmuştu. Eşi Xanê ile birlikte mücadeleye katılma kararı aldılar. 1985’te Celle’den PKK’ye katıldı, ardından 1987’de Kürdistan’da gerilla mücadelesine geçti. Binevş Agal’ın amca çocuğu ve Xanê Agal’ın hayat arkadaşıydı. 1990’da Misirc (Kurtalan) kırsalında şehit düştü.

 

 

Binevş Agal (Bêrîvan), 1966’da Êlih’in Qubîn ilçesinde bir Êzîdî köyünde doğdu. Ablasının çocuklarına bakmak için geçici olarak Almanya’ya geldi, 12 Eylül darbesinden sonra ailesiyle Celle’ye yerleşti. Dernekte folklor çalışmalarına katılırdı. Yürüyüşü sert ve heybetliydi. Bir gün takılarak “Sen jandarma gibi yürüyorsun” dedim, bana “Hayır, ben gerilla gibi yürüyorum” diye karşılık verdi. Mücadeleye ilgisi arttı, 1984’te Hannover-Bonn yürüyüşünde yer aldı. 40 kişilik eylemci grup içindeki tek kadındı. Bu, kadınlar üzerinde güçlü bir etki yarattı. 1985’te Köln’de çalışıyordu. ERNK’nin ilanı öncesi afişleme sırasında, Kürtçe okuma yazması çok iyi olmadığı için üzerinde “Rizgariya Kurdistan” yazan afişlerin hepsini yırtmıştı. Derneğe geldiğinde afişlerin aynısını görünce anlamıştı. Bu olay günlerce gülerek anlatıldı. 1984’te ailesine bir not bırakıp PKK’ye katıldı, Bêrîvan ismini aldı. 16 Ocak 1989’da Cizîr’de şehit düştü.

 

 

Behiye Yasit (Hacer), Bêrîvan’dan sonra PKK’ye katılan ikinci Êzîdî kadındı. 1965’te Beşiri’de doğdu, 1986’da ailesiyle Celle’ye geldi. PKK ile tanıştı, bir yıl sonra aktif devrimciliğe başladı ve ardından gerilla saflarına katıldı. 4 Aralık 1989’da Dicle Nehri’ni geçmeye çalışırken 11 arkadaşıyla birlikte pusuya düşerek şehit düştü. Cenazeleri Cizîr’de Bêrîvan’ın yanına defnedildi.

 

 

Esmer Demir (Xanê), Mam Zeki’nin ablasının kızıydı. 1971’de Êlih’in Qubîn ilçesine bağlı Dusayî köyünde doğdu, baskılar nedeniyle ailesiyle Almanya’ya göç etti. Mücadeleye genç yaşta katıldı. Ülkeye giderken onu ve üç arkadaşını Münih Havalimanı’na ben götürdüm. Çok dürüsttü. Hem Mam Zeki’ye hem de mücadeleye çok bağlıydı. 1990’da PKK saflarına katıldı. Hem siyasi hem askeri alanda aktif görevler üstlendi. Daha sonra PJAK içinde de yer aldı. 22 Mayıs 2008’de İran’ın Kelareş bölgesinde altı arkadaşıyla birlikte çatışarak şehit düştü. Mücadelesi ve direnişi, Kürt kadın hareketinin hafızasında önemli bir yer edindi.

 

 

İsmet Ekinci (Devrim), ailemizin en küçüğüydü. Benim için kardeşten çok evlat gibiydi. Aile içinde çok sevilen, sayılan biriydi. 1984’te Almanya’ya geldiğinde yanıma geldi. 1988’de babam Saarbrücken’e gelince onun yanında mücadeleye katılma kararı aldı. Ajitasyon yeteneği güçlüydü, okuma yazması kuvvetliydi. Toplum içinde gülmemek için kendini sıktığında yüzü kızarır, sivilceler çıkardı. Doktora gittiğinde, doktor ona “Kendini sıkma, gül, yoksa bu sivilceler çıkmaya devam eder” demişti. Biz “Gülme” deyince, o da “Doktor bana gülmem gerektiğini söyledi” diyerek yine gülerdi.

30 Haziran 1993’te Eruh’a bağlı Nivila köyü çevresinde şehit düştü. O dönem ben Şam’daydım, telsizleri düzenli olarak dinliyorduk. Cuma arkadaş telsizde tekmil alırken biri “Devrim arkadaş şehit düştü” dedi. Cuma arkadaş, “Hangi Devrim?” diye sorunca, “Avrupa’daki Devrim, bizim Veli arkadaşın kardeşi” cevabını aldı. İki gün sonra Başkan beni çağırdı, Devrim’in şehadetini duyup duymadığımı sordu. “Duydum, halkımızın ve arkadaşlarımızın başı sağ olsun” dedim. Bana kızarak, “Siz çok ucuz yaklaşıyorsunuz, böyle büyük bir kaybı sadece başsağlığıyla geçiştiremezsiniz” dedi. 

Sebriyê Hewrê (Cemil), Rojavalı ilk Êzîdî gerillaydı. Tirbêspî doğumluydu, 1980’lerin ortasında PKK’ye katıldı. 1990 baharında, Elkê (Beytüşşebap) kırsalında günlerce süren bir çatışmada, bir grup gerillanın takım komutanı olarak direndi ve burada şehit düştü.

 

 

İrfan Dal (Şêro), Zeki arkadaşın akrabasıydı. Avrupa’daki eğitimini bitirir bitirmez “Ben kitle çalışmalarına katılmayacağım” dedi. Oysa bizim dönemimizde böyle bir şey olmazdı; genelde ülkeye gitmeden önce 2-3 ay kitle çalışmalarına katılınır, öyle gidilirdi. O ise eğitimden hemen sonra ülkeye geçti. Orada çok başarılı bir pratik yürüttü. Hatta Başkan, ona “Heval Şêro, sen ismin gibi yaşıyorsun; ismin gibi çalışıyorsun” diyerek övgüde bulunmuştu.

 

Yarın:

* Mam Zeki

* Êzîdî toplumu üzerindeki etkisi

* Şengal direnişindeki rolü

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.