Hayatımız dizi olsa

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Kürt televizyonlarının toplumsal etki alanlarını arttıracak, değişen Kürt sosyolojisine paralel bir kurgulamaya, yani özellikle yeni kuşakları çekecek yeni formatlara ihtiyacı vardır. Ve bunun kesinlikle dil ile yapılması gerekiyor.

İran ve Türkiye’nin başrolünü oynadığı, Irak ve Suriye’nin de daha flu olarak göründükleri Kürtlerin bir toplu kıskaca alma dönemindeyiz artık. Bu toplu bir kıskaç karşısında toplu, sistemli ve dünyaya dağılmış Kürtlerin çıkarlarını savunacak, olası tehlikelerden korumak için devlet refleksi ile hareket edebilecek merkezi bir akla, mekanizmaya ihtiyaç vardır.

Devlet gibi hareket etmekle kastettiğim, devletlerin en önemli özelliği olan idari ve kültürel alanları parçadan bütüne ve bütünden parçaya interaktif kurumsal işleyiş ve devamlılıktır.

Bunun mevcut haliyle kolay olmadığı açık ama bir uzmanlaşma da gerekiyor. Mesela Kürtlerin Musul politikalarını devamlı hale getirecek bir birimi var mı? Uzmanları var mı?

Ya da şu an en temel konulardan biri olan dil ile ilgili bir birimi var mı? Dil birliği, ya da dil konusu, (lehçe) farklılıklarının yarattığı sorunların çözümü, ya da tüm lehçelerin korunması ve geliştirilmesine yönelik süreklilik arz edecek bir yapılanmayı nasıl oluşturabiliriz? sorularının yanıtlarını verecek bir oluşum.

Dil ile ilgili özellikle Kuzey Kürtleri’nin ciddi anlamda asimilasyon tehdidi altında olduğunu görmemiz gerekiyor. Şimdilerde Türk dizileri aracılığıyla Güney’de de başlatılan dilin Türkçeleştirilmesinin yanında Güney’de başka sorunlar da üretilmiş belli ki.  

1990’ların ortalarında Paris’te bir toplantıda şaşkınlıkla fark ettiğim Sorani fanatizmi, diğer lehçeleri önemsiz gören bir anlayışla, Kürtçe’nin sadece Sorani üzerinden yürümesi gerektiğini dayatan korkunç bir algı yerleştirilmiş. Belli ki, dilin kullanımı önlenemeyince bu kez de Kürtler arasındaki birliği lehçe fanatizmi ile önleyecek şekilde bir plan uygulanmış.

Bu dilin herhangi bir lehçesini önemsiz görmek esaslı bir Kürt düşmanlığına tekabül eder. Her lehçe paha biçilemez bir hazinedir ve bunlardan birini önemsiz sayıp diğerini öne çıkarmak ya bilinçsiz bir aptallık ya da kasıtlı bir etnik ve kültür kırımına hizmet etmeye tekabül eder.

Bunun ne kadar geniş bir plan olduğunu anlamak için önemli örneklerden birini de bir Kürt gazeteciden dinlemiştim. Mealen, Belçika’daki Kürt televizyonlarının uluslararası bir mekanizma ile sürekli olarak baskılandığı dönemde her bölge/lehçe için ayrı bir TV. oluşturulduğunda saldırıların son bulduğunu söylemişti.

Çünkü Kürtlerin ortak bir dilde/lehçede ya da tüm lehçeleri anlayacak şekilde bir ortaklaşmaya gitmeleri istenmiyor. Dil, bir toplumu/ulusu ayakta tutan en temel zemindir ve mevcut haliyle bunun altı oyuluyor. Türkçe dil olarak Kürtçenin yuvasına bırakılan yumurtadan çıkan pepug gibi şimdi sırayla Kürt dillerini yuvadan aşağı atıyor.

Türkler mesela Azerbaycan’ı dil üzerinden Türkleştirdiler. Azeriler arasında Türklerin oranı sanıldığı kadar büyük değil. Şimdi de Türk dizileri üzerinden büyük bir coğrafyanın dili Türkçeleştiriliyor. Ciddi bir endüstriye dönüştürülen dizi sektörü büyük bir kültür emperyalizminin aparatı olarak işletilmektedir. Üstelik bu endüstrinin üretim emekçilerinin büyük bir oranını da ironik olarak Kürtler, Aleviler ve solcular oluşturmaktadır. Bu kişiler aracılığıyla aslında Türkiye sosyolojisiyle çok da uyumlu olmayan tamamen sol, Kürt ve Alevilerin idealize ettiği bir inşa ile büyük bir coğrafya hayali bir Türk kültürü üzerinden asimilasyona tabi tutuluyor.

Buradan gelmek istediğim, Kürtlerin bu asimilasyon kıskacına karşı dirençli hale getirilmesi ve özellikle dilin yaşatılmasında bu yöntemin kullanılmasının düşünülmesi gerektiğidir. Sinema ve tiyatro sınırları itibariyle bu misyonu yapabilecek bir kapasiteye sahip değildir.

Gündelik sıradan hayatın akışına katılma psikolojik açıdan bir ihtiyaçtır ve dikkat edilirse Türkiye dizileri -mafya dizileri ve Osmanlı ütopyası- haricinde gündelik basit hayatın pratiğini izlemeye odaklıdırlar.

İnsanlara gündelik hayatın ağır baskılarından başkalarının basit koşturmalarına dahil olmak çekici geliyor. Bu genellikle entelektüel bir eleştiri olarak küçümsense de sosyal-psikolojiyi iyi okuyanlar bunun küçümsenecek bir olgu olmadığını anlarlar. Dolayısıyla dil, kültür ve sosyal politikalar açısından bence Kürtlerin bu alanı iyi okuması lazım. Dizilerle dilin geliştirilmesi ciddiye alınacak bir konu.

Her ne kadar bunlar büyük finans gerektiren konular olsa da daha mütevazi bütçelerle de yapılabilir diye düşünüyorum. 

İyi işlerin internet üzerinde çok iyi paralar kazanma olanakları da mevcut. Gündelik sıradan hayat telaşının, kentli genç kuşağı özellikle kapsayacak şekilde yeni prodüksiyonların üretimi bence üzerinde ciddi durulması gereken bir konu. Bir oluşumla bu alanın yönetilmesi, yeni prodüksiyonları yapabilecek insanlara alan sağlanması için harekete geçilmesi gerekiyor.

Kürt televizyonlarının toplumsal etki alanlarını arttıracak, değişen Kürt sosyolojisine paralel bir kurgulamaya, yani özellikle yeni kuşakları çekecek yeni formatlara ihtiyacı vardır. Ve bunun kesinlikle dil ile yapılması gerekiyor. Büyük oranda Türkofon hale getirilen bu kitlelerin geri çağırılması için daha planlı davranılması önemlidir. Bu anlamda popüler kültür başta olmak üzere ciddi birtakım girişimleri düşünmemiz gerekiyor.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.