Haydut düzeni ve Kürtlerin atağı...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Yani öyle büyük bir Türk büyüğü idi, Sedat Peker. Sonra Recep Tayyip ile kadim çeteci Bahçeli bir olup Sedat Peker’in hasmı ve eski eşinin de katili Alaattin Çakıcı‘yı hapisten çıkarınca, işler değişti. Peker gözden düştü. Ona yer kalmamıştı. Kendisine sürgün yolu gösterildi.

Bilal’e masal anlatır gibi anlatayım ben, bunların kanlı düzenini:

Cami, bayrak, devlet, vatan, millet kavramlarıyla, Kürt düşmanlığını yüceltip kutsayarak, fukara kabalıkları ırkçı-şoven ruh ile kör ettiler. Yarattıkları karanlıkta, haydutlar düzenini kurdular.

Pıtırak gibi yeşerttikleri “nev zuhur“ çetelerle kol kola, camiyi, vatanı, millet ve bayrağı kutsal doruklara çıkartıp “bekamızı tehdit eden Kürtlere ölüm“ naraları atarak, büyük soygun için, Moğol sürüleri misali, ülkenin kılcal damarlarına kadar yayıldılar.

Devran, artık mafyanındı. Gün talan ve vurgun günüydü. Düzene destek veren yandaş ile çete başlarına, fabrikalar, işletme ve altın değerindeki arazileri, yok para ile ikram ettiler. Vatan, millet, bayrak ve caminin gölgesinde dağ, taş, ormanlar paylaşıldı.

En yüksek perdeden “Kürt kanı içeceğim“ diye haykıranlar, talandan büyük pay aldılar.

“Dinin yeni kaşifi“ camici çete başları, sakallarını yellendirip cübbeleriyle rüzgarlar estirerek “Allah rızası için“ diye diye, “ganimet bulmuş mağribi“ olarak, yeni servetlerini tesislerle taçlandırıyorlardı.

Dışardan gelen mafya reislerinden tıfıl Rıza Sarraf, bir anda sarılıyor 100 milyon dolar oğlana, 300 milyon da anaya derken, pay alma sırasına girmişlerle başa çıkamayınca, Amerika’ya kaçıp canını kurtarıyor, ama Azeri Masimov o kadar şanslı değildi. Onu kıskıvrak sarıp marinasını, gemicik, deniz tankerciklerini elinden almakla kalmadılar. Tut u rut hapse attılar.

Ülke, “yağma Hasan’ın böreği“ idi. Parça parça kapanın elinde kalıyordu. “Şahıs“lar satın alınan savaş araçlarından komisyonlarını alsın, oğullar, damatlar, can yandaşlar verilen hizmet ile sattıklarından para kazansın pazarında, Kürdistan ateş çemberiydi. Katliamlar yapılıyordu. Türk halkı aç, açlar intihar ediyor, salgına teslim oluyor, ama onlara gitmesi gereken paralar, bomba olarak dağlara atılıp kimileri zengin ediliyordu. Recep Tayyip de cami avlularında kamete durarak, İstiklal marşı okuyarak, uyanıp gibi olup “açım“ diyenleri, gerisin geri şoven uykuya yatırıyordu.

Kibarlık olsun diye “organize suç örgütü“ denilen mafya, Türk toplumunun en çok takdir gören kesimiydi. Sedat Peker, bunlardan biriydi. O vatanseverliğini, çeteler düzeninin başı Recep Tayyip’i parlatan mitinglerinden alıyordu. Türk ırkçılığını yayma girişimlerinden...

Ayrıca, Kürt sivilleri yok etme seferine çıkan kışlalara, kamyon kamyon savaş malzemesi ve yiyecek kolileri gönderiyordu. O nedenle Türk askerleri, sabah sporlarında “kızlar, ah kızlar“ diye avazlanma yerine, onun adını haykırarak tempo tutuyorlardı.

Hem de, IŞİD’çilerden kurulu kiralık Türk ordusu ÖSO’ya zırhlı araçlar, çelik yelekler armağan ederek, Suriye soygununa ortak olmaya çalışıyordu

Yani öyle büyük bir Türk büyüğü idi, Sedat Peker. Sonra Recep Tayyip ile kadim çeteci Bahçeli bir olup Sedat Peker’in hasmı ve eski eşinin de katili Alaattin Çakıcı‘yı hapisten çıkarınca, işler değişti. Peker gözden düştü. Ona yer kalmamıştı. Kendisine sürgün yolu gösterildi.

Peker, bundan sonra gazaba geldi. Recep Tayyip’in çeteler düzenin bağırsaklarını deşti. Pislik ortalığa saçıldı. Katlettiği Kürt sayısı ile kendini, en az Recep Tayyip, Hulusi Akar kadar vatansever gösteren SS (Süleyman Soylu)’nin pisliğe bulanmış başı, yüzü, gövdesi orta yerde ışıldadı. Recep Tayyip’in suvarilerinden Mehmet Ağar mafya lideri, Recep oğlu Zülfü Tolga Ağar da tecavüzcü ve katil olarak sunuluyordu, Peker tarafından.

Oysa Recep Tayyip, General Hulusi Akar ve Süleyman Soylu “mahşerin üç Kürt kanlısı“ idi. Peker, üçlü çetenin düzenini temelden sarsıyor. Yıkılırsa, muhakkak ki, Recep Tayyip’in boynu altında kalacaktı. Recep bey, bunu hissetmenin şaşkınlığından mı bilinmez, vakitsiz öten horoz gibi durup dururken televizyonda kafayı havaya dikiyor, uluyan kurt taklidi ile İstiklal marşını okuyordu.

Vaziyet böyle yani. Cami, vatan, millet, bayrak talan suçlarını örtmüyordu...

 Öte yandan Recep Tayyip’in, kiralık borazanları da panik içinedeydi. Televizyon ekranlarında (Beyaz TV) ağlak ağlak, “bizleri tutuklayıp yargılayacaklar“ diyorlardı.

Evet, haydutluğun hükümranlığı sarsık. Kimileri korku içinde. Gerçi Kürtler için, değişen bir şey olmaz, ama bunların sonu görünüyor.

Bu arada, dinci-ırkçı çete düzeni için, Kürtlerle savaş cephesinde değişiklik rüzgarları.

Bu kertede bir parantez:

Tüm Kürtlerin gözü ve kulağı cephelerdedir. “Biz ve onlar“ diyerek izliyorlar gelişmeleri. Kürtlerin herhangi bir başarısıya seviniyor, başarısızlık karşısında hüzünleniyor, hatta küsüyorlar.

Bu bir gerçek. Direnişçilerin, Zap’ta füze kullandığı haberi, Kürt kamuoyunda büyük bir sevinç yarattı. Yansıması, sosyal medyada da görüldü.

Oysa Türklerin zehirli gazlar, napalm ve kimyasal bombalarla saldırıyor, haydutça hamlelerle suikastler düzenliyorlardı. Onca zaiyata rağmen Kürt güçleri, etkin teknolojiyi kullanılıyordu.

Halbuki, “kısasa kısas“ bir hak ve meşru savunma refleksi ve düşmanın enstrümanlarını edinmek imkansız değildir. Kürtler de “kanları yerde kalmasın“ istiyorlar.

Ve nihayet!..

Kürt tarafı ilk defa droneler kullanıyorlar. Zap‘tan sonra, önceki gün Amed’deki Türk hava üssünü, ardından Şırnak ve Batman üslerini vurdular. İki günden beri, Kürtlerin moral bulup konuştuğu ve kutladığı başlıca olaydır, bu.

Öte yandan Kürtler, bu hamle ile “meydan boş değildir“ dediler. Amed’den sonra, Şırnak ve Batman‘ın başlangıç, sonrasının ise geleceğini söylüyorlar.

Şimdi karşı taraf düşünsün. Savaş evriliyor. Bugüne kadar ilişmediler. Zarar vermediler. Ama bundan sonra yollar, köprüler, sınai ve ekonomik tesisleri, havalanları Kürtler için, birer açık hedeftir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.