Haydut’a, ‘haydut’ demeye başladılar

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kürtlerle savaşı da, “kazanç“ olarak gördüler. Silah alış-verişinin nasıl ve kimlerin ne gibi vurgunlar yaptığını kime bilmiyor. Ama, gecekondulardan fırlayıp yalın ayak gelenlerin hepsi, aile fertleriyle birlikte ayrı ayrı birer dünya zengini. Hırsızların dünyadaki gizli kasalarında hazineleri...

Alman Hitler, Yahudi kininden ruh hastası, bir megolamanyak’tı. Manyak yani...

Avrupa’dan başlayarak bütün dünya, uzun süre onun Yahudileri kırıp (bugün Kürtlerin yaşadığı gibi) toplama kamplarına doldurmasına seyirci kaldı. Hatta Kürtler kırılırken TC ile olduğu gibi, Hitler Faşizmi ile flört ettiler. Ticari anlaşmalar imzaladılar.

“Komünistliği“ oynayan Rusya da buna dahildir. Ama, Hitler günün birinde kapılarına dayanınca, cephe açmak zorunda kaldılar. Amerika da, çıkarlarına dokunulduğu için...

Recep Erdoğan’ın Türk-İslam naralı Faşizmi de, Hitler’in sefaletini örnek almış gibi, benzer olarak hem içerde ve hem de dışarıda saldırgandır.

Hitler, Yahudi takıntılıydı. Recep Erdoğan’ın ise kafası Kürtlere takıntılı, bir ırkçı.

“Nerede bir Kürt varsa“, oraya kadar hırsıyla, Kürtleri kanatarak, yurtlarını işgal edip hırsızlarına, yağmacı, soyguncularına kazanç kapıları açıyor.

Haydutlaşma, çağdaş deyimle, Türk devletinin mafyalaşmasıdır, bu.

Haydut devlet...

Ve TC’nin mafyalaşması (haydut) yeni değildir. Sabıka dosyası oldukça eski ve kabarıktır. Temeli başlangıca dayanıyor. Kürtler, o tarihten beri bunların eli kanlı katilliklerini bağırmaktan seslerini kısıldı. Ama çığlıklarını, kimseye duyuramadılar.

Kısa bir ara dönemden sonra, 1970’lerde askeri darbeler ve daha sonra, 1980’lerde Kürdistandaki yangın, yıkım ve kan sesiyle, yeniden sahneye çıktılar.

1990’larda Avrupa’nın bazı gazeteleri, haydutluğun kendilerine zararını anlatmak için, Türk bayrağı üstünde eroin şırıngası motifini yerleştirip, Türklerin Kürtlerle savaşını uyuşturucu geliriyle karşıladığını, ilan ettiler.

Türk-İslam Faşizmi, “kendi ülkesini işgal eden, halkını düşman gören“ bir unsur olarak çıktı karşımıza. Para eden her şeye saldırdılar. Taşınır, taşınmaz ne varsa sattılar. Aralarında paylaştılar.

Kürtlerle savaşı da, “kazanç“ olarak gördüler. Silah alış-verişinin nasıl ve kimlerin ne gibi vurgunlar yaptığını kime bilmiyor. Ama, gecekondulardan fırlayıp yalın ayak gelenlerin hepsi, aile fertleriyle birlikte ayrı ayrı birer dünya zengini. Hırsızların dünyadaki gizli kasalarında hazineleri...

“Kürtlerle savaş“ bandı ile göz bağlayıp giriştikleri soygunda, sıfırı tükettikten sonra, çareyi maflaşmada aradılar. Mafyadan yeni seçkinler yarattılar. Birlikte vurguna başladılar.

Yalnız “yerli ve milli, Türk oğlu Türk“ değil; kimi Rus, Amerikan, Gürcü, Azeri mafyasının reisleri de saraylarda ağırlanıyordu. Mafya ile müsameresel “askeri darbe“ bastırıyorlardı. Mafyanın özel uçaklarını şaşırtma aracı olarak kullanarak...

“Türk seçkinleri“ olarak mafyanın, Vip uçakları, her türlü himayeye mazhar ticari gemileri, Latin Amerika kokainini, Avrupaya dağıtım merkezi olan TC’ye taşıyorlardı.

Bunları herkes görüyor, seyrediyordu. Ama evrenin polisi görmüyor, baktığında ise göz yumuyorlardı. Ta ki, Hitler olayında olduğu gibi canları yanana kadar.

Haydutlaşmanın ucu onlara dokununca, nihayet Dünyanın Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na (OECD) bağlı olan gözleri birden bire açıldı. OECD’nin Paris merkezli örgütlenmesi olan Mali Eylem Görev Gücü (FATF), kongre kararıyla, TC’yi terörü finanse ve kara parayı aklamada sanık sandalyesine oturttu. Haydutlaşma suçlamasıyla, TC’yi takip altında tutmak üzere, “gri“ kategoriye aldı.

Hayduta, ilk defa haydut demeketi, bu.

Bir ses de Avrupa Birliği’nden geldi. Kürt kırımı ve yurtlarının işgalinde aniden körleşen ve hiç bir şey göremez olan  AB, zarar görmüş olmalılar ki, o da nihayet, yeni görmüş gibi yaparak, “hayduta haydut“ dedi ve 2021 yılı raporunda, Suriyede işgalci ve dahası demografik yapıyı bozan olarak ilan etti.

Aya giden ilk insan olan Amstrong‘un sözüyle, “küçük ama insanlık için büyük bir adım“dır,  bu karar ve raporlar.

Yaptırımı olur mu bilmiyoruz. Ancak haydut, amiyane deyimle “haydutluğuna devam“ ediyor. İnsani tepkilere aldırdığı yok. Çünkü “insanca kelam“ anladığı dil değil.

“Kimsenin toprağında gözümüz yok“ diye diye, Suriye ve Rojava Kürdistan’da yeni işgal ile kan dökme, hırsızlık, talan hamlelerine hazırlanıyor. Başûr Kürdistan’da, kimyasal silahlar, zehirli gazlar kullanarak insansızlaştırma proğramlarını sürdürüyorlar.

“Dünya nizamı“ndan sorumlu rolde karşımıza çıkan güçler, insanlığın katli suçu karşısında suskun.

Suskunlar, aslında TC’nin kurucularıdır. 1920’lerde Kürtlerin soyuna kastedilirken de, arkalarını döndüler. Atatürk, mağaralara sığınmış Kürtleri “fare gibi“ zehirlerken, kör oldular.

Daha dün, Irak‘lı Saddam’ın 10 bin Kürdü, zehir bulutlarıyla katlini de önce görmediler. TC, BM’de Saddamın bu konudaki savunma avukatıydı.

Ama günün birinde, Saddam da Hitler gibi doğrudan çıkarlarına dokununca, darağacına giden yoluna taş döşediler.

Bu açıdan, yani Hitler ile Saddam’ın kaderi penceresinden bakış ile, OECD’ye bağlı kurumun kararı ile AB komisyonunun raporunu, haydutluğa karşı bir dikelme olarak görelim. Amerikanın tutumunu da bunlara ekleyelim.

Kürtlerin, “eceli gelen keçi, çobanın ekmeğine göz diker“ diye bir sözü vardır.  Amerikanın tepkici tutumu bir yana, OECD ve AB ayrı ayrı hayduta “haydut“ diyorlar. Kürt bilgeden sonra, başka söze gerek yok.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.