Haydutların adaleti ve Kürtlerin yol haritası

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Bunlar dünün haydutları, “derin devlet“ denilen Ergenekon’un tetikçileriydi. Sokaklarda, “Türk ve İslam“ yoklaması yaptılar. Yeterince Türk ve Müslüman olmayanı, oracıkta kurşunladılar. 1975’den, 1980 Eylül’üne kadar, 6 bin kişinin canını aldılar.

 

O günün tetikçileri, bugün (iktidar demiyorum) su başlarında. Tetikçilerden Alaattin Çakıcı, “vatansever mafya“yı temsilen, bu ittifaktadır. İnsanın hası olan savcı Doğan Öz ve efsanevi sendika lideri Kemal Türkler’in katilleri, 7 üniversite öğrencisini boğan caniler, bugün MHP çatısı altında güç kadrosunda.

Siz, Recep’in afra-tafrasına bakmayın. O da İktidarın (muktedir) efendisi değildir. Bir vitrin süsüdür. Gerçekte, o sadece bir zaptiye, karakol polisidir. Götürdüklerinin bekçisi...

Asıl iktidar, bir görünmez olarak, daima muktedir olan “derin devlet“tir. Başının kim, hangi mevki, makam oturduğu kimsenin bilmediği bir çete, Ergenekon’dur asıl iktidar.

15 Temmuz 2016 tarihinde, “darbe“ adı altında, gün ortasında oynanan sokak tiyatrosu ile Ergenekon, “çelik çekirdek“ olarak vaziyete el koydu. İktidar ortağı Fethullah Gülen çetesine karşı “Recebin kurtarıcısı“ rolünde merdivenleri tırmanarak muktedir oldu.

16 Temmuz sabahı adliyede, polis, ordu ve idarede tasfiye edileceklerin listesi hazır ve uygulamada idi. Bu ne hız demeyin. Listeler, yıllara dayalı ekip çalışmasının ürünüydü.

Kamuda bir tek Kürt bırakmadılar. Yeni bir dinci-türkçü kadro yarattılar.

Bu tasfiye bir Ergenekon projesiydi. Proje ilk defa, 2003 yılında Türk devletinin “Derin Kuyu“su olan Milli Güvenlik Kurulu’nun (2001-2003) Genel Sekreteri, “derin adam“ Orgeneral Tuncer Kılınç, tarafından dillendirildi. General, Batı’dan kopup Rusya, İran, Çin ile bir eksen oluşturmayı öneriyor, Kürt sorunun çözümünü de, namlunun ucuna bağlıyordu.

Amerika, NATO’yu çöpe atan plana büyük tepki gösterince, proje hasır altı edildi. 2009 yılında da, “Ergenekon tasfiyesi“ başlatıldı. Tuncer Kılınç, bu arada tutuklanıp yargılandı. 13 yıl hapse mahkum edildi. Yıllarca mahpus tutuldu. Recebin “aldatıldık“ demesiyle, o da dışarıya çıktı.

Recep Tayyip, ortağı Fethullah Gülen ile paylaşım savaşında, hapisten çıkardığı Ergenekoncuları sığınak olarak kullandı. Aslında kendisi kullanıldı. Ergenekon’un görüşleri egemen kılındı. İlk uygulama olarak, Kürtlerle olan görüşme masası tekmelendi. Topyekün savaş ilan edildi. Recep, Ergenekoncuların iç narası, “Türk’ün bekası için, Kürtlerin yok edilmesi“ sloganını, kendi halkının kulağına haykırmaya başladı. Kürt şehirlerinin Sri Lanka modeli ile kuşatılıp kırım ve yıkıma geçilmesi de hazır bekleyen, Ergenekon projelerindendi. Tüm Kürt coğrafyasının işgali, Kürtlere ilişkin isim ve simgelerin silinmesi ile dilin yasaklanması da...

Bu arada, NATO üyesi olan Türk devleti, Kılınç’ın 2003 yılında açıkladığı plan üzere, hızlı bir kayma ile Rusya’dan füze, her türlü silah alıyor, Suriye, Ermenistan, Libya’da onunla işbirliği yapıyor, Rusya eliyle nükleer tesis kuruyor, Batı’yı, Akdeniz’de düelloya çağırıyor, Çin’le sarmaşıklaşıyordu.

Bu kertede, başa sarıp Kürtlere dönersek, Türk ırkçılığı (Ergenekon) Kürtlerin kendi kimlikleriyle, parlamentoda yer almasını “ulusal felaket“ ve dahası “beka“ meselesi sayıyor, diş biliyorlardı. Leyla Zana, bir cümlelik Kürtçe yüzünden, mahkum edilmiş, ikinci kere seçildiğinde de, bahane bulup dışarıya atılmıştı.

Ergenekon kafaya göre, Kürtlerin başka günahları daha vardı: Türk parlamentosunda, ilk defa, Kürtlerin imkan sağlamasıyla, unutulmaya terk edilmiş Ermeniler, Süryaniler ve Êzîdî Kürtler kendi kimlikleriyle yer alıyorlardı.

Bu, “hey katil, soyumu kurutamadın“ demekti, bu. Ergenekonun buna tahammülü yoktu. Kin ve öfkesi büyüktü. Ve dahası, Kürtlerin öncülüğünden sonra, ilk defa Pontus Rumları, “bizi öldürdüler“, Çerkezler ise yüksek sesle “dilimiz, kültürümüzü yasakladılar“ diyorlardı.

Kısacası, HDP, cesaret ve mücadele azmi yayıyordu. Bu bir dertti. HDP’yi kapatarak, dertten kurtulmak istiyorlardı. Ama, bu konuda da artık çok geç. Elektronik bir çağdayız. Kürtler güçlü bağlarla örgütlü olmasa bile telefon, internet ağlarıyla, birbiriyle iletişim halinde.

En önemlisi, günün Kürtleri düne oranla daha güçlü bağlarla birbiriyle kenetli. Topluca onurlarına ve onur savaşçılarına sahip çıkabiliyorlar.

Sadece öldürme ve yok etmenin diliyle konuşan taş kafalıların anlayacağı şey değildir, ama Kürtler hırsızlığa, yolsuzluğa yol yapsın, aracılık etsin diye kimse birine oy vermiyorlar. Onlar, yerde çiğnenip örselenen ulusal onurlarını temsil etsin, onu savunsun ve düşmanlarının gözüne diken olsun diye partiye oy veriyor, kişileri seçiyorlar.

O nedenle partinin proğramı da önemli değil, önemli olan doğrultudur. Kendilerine sunulan adaya ise hiç bakmadılar, bakmıyorlar. İlkeli durduktan sonra partinin adı, proğramı da önemli değil.

Bugüne kadar, Kürtlerin oy verdiği sekiz partiyi kapattılar. Ama her kapatılmadan sonra, yerine kurulanan oyları katlanarak arttı. Eksilme olmadı. Bağımsız olarak öne çıkanların oy oranı rekorlara koştu. Yine öyle olacak. Çünkü, bu inatlaşma üzere yürüyen bir savaşım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu milletvekilliğinin gasbına gelince: Onun suçu büyük.

“Kadınların baş örtüsü“ diye diye su başlarına yürüyenlerin, hapishanelerde kadınların iç çamaşırlarına el uzatarak, “faşistin dini, imanı, inancı olmaz“ doğrusunu, kısa yoldan kanıtladı, Gergerlioğlu. AKP günlerinde kadınların, hiç bir onurlu düşmanının esirlerine reva görmediği muamele ile çırılçıplak edilerek arandığını gündeme getirdi ve haysiyet celladı SS Süleyman’a da kabul ettirdi. Girdiği camide bir şey bulamazsa ayakkabı da çalan hırsızın, gaspçı, dolandırıcı ve talancının kini bundan...

Ve son söze, Kürtlerin yol haritasına gelirsek: Kürtler, yüz yıl önce, sadece yok ediciliği bilen, insanca konuşmaktan asla anlamayanlardan umudu kesti. O günden beri, kendi ufuklarına bakıyor, “onlardan kurtuluş umutlarını“ büyüterek yürüyorlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.