Haydutun haydutluğu!..

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

Bir gazete haberinin başlığı: “Kürtler, Türk devletine karşı, mezarlık nöbetine başladılar.”

Bir başka haber başlığı:

“Rojavalı çiftçiler, Türk devletinin ekin yakma taarruzlarına karşı, nöbete başladılar.”

Devletin sefaletine bakın. Haydutların mertlik damarı ve onurunu inciterek mezar taşları, ekin tarlalarına savaş açıyor, yıkım ve yangınlarla taarruza geçiyor.

Oysa, Musa Peygamber “Güneşin altında, hiç bir şey yeni değil”dir, demişti. Türk devletinin yeni “icatlarına” kadar, ben de Musa gibi düşünüyordum. Her şeyin, kötülüklerin de dünün icadı olduğunu sanıyordum.

Ama değilmiş. Evet, insanlar topluca yaşamaya başladıkları günden beri, mal ve canlarını korumanın ön tedbirlerini alıyorlar. “Nöbet” tedbirlerden biridir.

Avrupalı köylüler, Osmanlı hırsız ve talancı kollarına karşı yüz yıllar boyu nöbet tuttular.

Eski Amerika’da, birçok yerde “demokrat” olarak bilinen çiftçiler, ırkçı Ku Klux Klan çetelerine karşı ekin tarlalarında, sürülerinin başında, evlerinin çevresinde nöbete duruyorlardı.

Kürdistan’da da, böyleydi.

Türk devletinin her türlü vahşi eziyetini “normal” karşılayan kimi Kürtler, öz kardeşlerine pek “merhas”tılar. Sudan sebeplerle, “kan davaları” derekesinde düşmanlık yaratıyor, sonra “düşman kardeş” kötülüğüne karşı nöbete duruyorlardı.

Acı duyarak, bu durumlara tanıklık ettim, ben de. “Düşman”a karşı, birileri karanlığa karışıp gelir ve yakar endişesiyle, geceleri kışlık hayvan yemi otlaklarının etrafında nöbet tutuyorlardı. Değerli atlar, öküzleri, ev ve sürüye de nöbetçilik ediliyordu.

Bazı sabahlar uyandığımda, annemi oturduğu yerde, sıkı sıkıya kavradığı tüfeğe başı dayalı, uyuya kalmış görüyor, üzülüyordum. Ama “Ya neyar, neyariya xwe bikê” diyor, elde tüfek sabahlıyordu.

Evet bağ, bostan dahil, her türlü nöbet vardı. Ama, mezarlık nöbeti yoktu. Kürtler, bunu da Türk zulmüne karşı önlem olarak icat ettiler. Moğollar, Atilla bile bunu yapmamıştı.

Yılan kini dedikleri bu olmalıydı. Türk devleti, utanmazlığın evrensel tarihinde yeni bir sayfa açarak, ruhu çıkmış, nefesi durmuş, yani ölmüş, bedeni durduğu yerde çürümüş, geride “tutu rut” kemikleri kalmış insanlara, onların yattığı mekanlar olan mezarlara saldırıyor, tuh ki isanlıklarına, mezar taşlarına, toprağın dibindeki kemiklere işkence ediyorlardı.

Ta Garzan’daki kemikleri çalıp İstanbula götürüyor, orada kaldırım altına gömüyorlardı.

Hadi gelin de, bunlarla birlikte yaşamak zorunda kaldığınız için, insanlığınızdan utanmayın, siz. Ve “yahu” diyerek söze girip, “haydutluğun bile bir şerefi, onuru vardır” demeyin, kendinizi tutabiliyorsanız. Bunlar, kendilerine benzetmek için, eşkıyalık onurunun da ırzına geçtiler.

Dünyanın rezili, Kürtçe söylemle “soset” olarak güneş altında durdular.

Ve bir başka haydutluk. Ama bu kez IŞİD (DAİŞ) ile ortaklaşa…

Fırat Haber Ajansı (ANF) geçtiği bir haberde, Türk devletinin Rojava’da ekin tarlalarına düzenlediği yangın taarruzlarına önlemleri şöyle özetliyordu:

“Türk devleti, işgal ettiği alanlardan top atışlarıyla Eyn İsa, Hasekê, Zirgan gibi alanlarda buğday ve arpa talalarıyla zeytinlikleri hedef aldı. Mayıs ayı sonu itibarıyla, 100 bin dönüm buğday ve arpa, 360 dönümlük zeytin bahçesi kül oldu.”

Haberde, Rojava yönetiminin geçen yıldan deneyimli olarak, karşı önlemler aldığı belirtiliyordu. Karşı önlem olarak, arazi itfaiye teşkilatı kurulmuştu. Haber şöyle devam ediyordu:

“İç güvenlik güçleri, ekili arazileri korumak için, 30 bin üyesini görevlendirdi. Köylerde 24 saat devriye başladı. Toplum savunma güçleri ise 15 bin üyesini ekinleri korumakla görevlendirdi.”

Hadi gelin, hayat damarlarını yakan kara haydutu seyreyleyin. Bir alkış da haydutu kucaklayan “çağın demokrat” devleri için olsun…

Ve insan, hayvan hayatı ve doğaya kasdeden haydutluğa bir örnek daha:

Dicle gibi Fırat nehri de Kuzeyde Kürt topraklarında doğuyor. Irak ve Suriye’den geçerek Basra körfezine ulaşıyorlar. Kaynak, Kuzey Kürdistan ama, Irak ve Suriye’nin bu sudan yararlanma hakları var. Bu hak, uluslararası anlaşma ile güvenceye bağlanmıştı.

Ama Türk devletinin adalet ve “medeniyeti” bu ya, düşman Kürtler sussuzluktan kırmak için, Fırat’ın suyunu kıstılar. Barajların kapasitesi düştüğü için, elektrik üretilemiyor. Rojava’da insanı, hayvanı, doğa ve tarımıyla sussuz.

Ben ne diyeyim, “terörist” diye Kaddafi’yi kazığa geçirenler utansın ve haydut devlet onlara hayırlı olsun. Tepe tepe kullansınlar…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.