Hulusi’nin soykırım itirafı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Hulusi, genelkurmay eski başkanıydı. Şimdi ordunun hükümranı. Katliamların efendisi yani. Bilerek veya bilmeyerek, yenemedikleri Kürtlere karşı, 1970’deki Endonezya benzeri soykırıma hazırlandıklarını itiraf ediyor, acelecilere sabır telkin ediyordu.

Doğrudan söze gireceğim. Fransa ve İngiltere’nin teslim ettiği devleti ırkçı güdülerle masalların kana doymayan devine çevirdiler. Üç kadim halkı sırasıyla kırarak mülkleri, emeklerine çöktüler.

Aynı süreçte, önce Kürtlerin dilerini, kültürlerini, yaşama biçimleri, kimliklerini yasakladılar. Ardından Lenin Rusyası’nın verdiği para, silah ve diğer savaş araçlarıyla Kürtlerin kapısına dayandılar. Koçgiri ve Şeyh Said olayı gibi hayali isyanları gerekçe yaparak, çocuk, kadın, doğmamış bebek, ihtiyar ayırımı yapmadan kırıma başladılar.

Kürt soykırımı seferleri o gün bugündür devam ediyor. Ancak gerçektir ki, Kürtleri yenemediler. Seid Rıza’nın deyimiyle bu da onlara dert oldu.

Hemen ekleyelim ki, bunların hile dolaplarıyla öne sürdükleri gibi, savaşın etapları olan muharebelerin kaybı yenilgi değildir. Şeyh Said’in yoluna kurulan tuzağın ardından oluşan gelişmeleri onlar kazandılar. Bu doğru. Ama, Kurdistan’ın bir yanı kanarken, Ağrı Dağı’nda direniş ateşleri alevleniyordu.Yani yenilgi yoktu. Ağrı etekleri, Geliye Zilan boyları ile Dersim soykırımından yıllar sonra Kürt gençleri tabur tabur dağlara aktıysa eğer, onlar da yenilgi değildi.

Ulusal kurtuluş savaşlarında yenilgi de bütünsellik gerektiriyor. Eğer Ermeniler, Rumlar ve Suryanilerde olduğu gibi bir halk kırılarak ve sürgüne gönderilerek teslim alınıp bitirilmiş, yeri yurdu, mal ile mülkü ele geçirilmiş, uygarlıkları silinmişse bu yenilgidir.

Oysa Kürtler yüz yıldan beri ayaktadır. Kaybettiklerine karşılık her defasında yeniden doğrularak, savaşıma devam ediyorlar.

Düşmanları bugün de ellerindeki kana bakarak, “bitirdik“ diye övüne dursunlar, Kürtler tarihlerinin en güçlü evresini yaşıyorlar. Batı dünyasında, artık yeri var onların. Güney parçasında, ulusal bilinç yayılıyor. Rojava’da bir varlıktır. Kurdistan‘ın Doğu parçasında İranı sarsacak etkinlikte...

SS’in son açıklamasına göre 88 kişiden ibaret kalan Kuzey, bugün son yüzyıllık ulusal mücadele tarihinin en güçlü kitle tabanına sahiptir. Ezbere söylenen söz, kuru propaganda değildir bu. Kuzeyin nasıl ve ne oranda kenetlendiğini görmek için seçim sonuçları yeterlidir.

Bundan önceki seçimde Kürtlerin sandığa yansıyan öfkesi 6 milyon kişiydi. Her oyu iki ile çarparsak 12, üç hesabıyla 18 milyon kişi demektir bu. İstatistiklere bakılırsa bu seçimde, birbirine omuz veren 24 milyon kişi söz konusudur. Bu da Kürt nüfusunun tamamına yakın...

Ha, elbette ruhunu üç kuruşa satanlar da vardır. Çocuklarının onurunu kirleterek kendini satan bazıları Amed’de devlet konuk evlerinde yatırılıyor, yedirilip içirilerek sokağa salınıyorlar. Hatta dünün kiralık katilleri (kontra)nden parti bile yaratıldı. Faşist cephede, özgürlüğün Kürtler için ne kadar zararlı olduğunu bağırıyor, terör ağı olarak, Kürtlük ruhuna tehditler savuruyorlar.

Ama dünya gerçeğidir ki, Kürtler yer yüzü boyunca, organize bir politik güçtür. Kazanmaya adanmışlıkla mücadele eden.

Ve kazanacaklardır. Zamanın ruhu bunu söylüyor bize. Çünkü ırkçı vahşet, bugüne kadar dünyanın hiç bir yerinde, sür-git hükümran olamadı. Irkçılığın her damarı birer birer evresini tamamladı ve çöplüğü boyladı. Bunlar da öyle olacaktır.

Bunlar da sonlarının geldiğini gösteren zamanın ruhunu algılamaya başladılar. Kürtler için, tüneli sonunda beliren ışığın farkındalar. Bu nedenle kudurgan ve öfkeden köpürerek saldırıyorlar.

Şu hale bakın. Recep Tayyip, Türk’e en yakışan olarak başların başı. Bir kaç yıl önce Kürtleri yenmek için, elindeki tüm olanakları ortaya döktü. Seçilmiş belediye başkanlarını hapsetti. Yerlerine memurlar atadı. Kürtlerin politik liderlerini esir aldı. 10 Kürt şehrini, kuşatma altında aldığı insanların başına yıktı. Kara kinini emzirmek için, 177 genci diri diri yaktı. Katledilmişleri molozlarla birlikte oraya buraya savurdu. Kurdistan boyunca katliamlar yaptı.

Şimdi yanında kontrgerillanın kiralıklarını partileştirip yanına almış. Geçen hafta Amed’deydi. Konuk olduğu evin sahiplerine sövüyordu, Recep. Domuz bağı ile insan boğan, satırla doğrayan katillerin başı da yanındaydı.

Ve Recep kötülükleriyle övünüyor, “Selo nerde Selo“ diye bağırıyordu.

Ona özenen katilin oğlu Ümit Özdağ da Kürtlere oy verenleri 'katil' ilan ediyordu. Babası Muzaffer Özdağ, dili, kültürü, yaşama biçimi yasak, yarı esir bir Çerkezdi. Ve kendisi bu yasakları uygulayan Türk rejiminde bir ırkçıydı. Sonra, seçili düzene ihanetle katil oldu. DP iktidarını deviren cuntada yer aldı. Devamında Başbakan Menderes asıldı. Bu da ikinci cinayeti oldu.

Oğlu Ümit Özdağ da, azılı bir ırkçı. Geçenlerde sokakta oy avındayken, karşılaştığı genç kızın HDP’ye oy vereceğini söylemesi üzerine kendini kaybediyor, mafya adaletine bile sığmayan bir kişilik çürümesiyle “katile hiç benzemiyorsun“ diyordu.

Çerkez halkının bir başka yüz karası olan Hulusi Akar ise vandallığın uç sınırlarında dolaşıyordu. Kayseri’de, Kürtleri aşağılarken, bir ırkçının “vur de vuralım“ diye bağırması üzerine “onun da zamanı gelecek“ cevabını veriyordu.

Hulusi, genelkurmay eski başkanıydı. Şimdi ordunun hükümranı. Katliamların efendisi yani. Bilerek veya bilmeyerek, yenemedikleri Kürtlere karşı, 1970’deki Endonezya benzeri soykırıma hazırlandıklarını itiraf ediyor, acelecilere sabır telkin ediyordu.

Çanlar Kürtler için çalıyor yani...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.