İki yazar, yalanlar maratonu, Türk‘ün vicdanı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Burası Sudan da değil. Diktatöre, hiç bir zaman başkaldırı olmadı, burada. Hep biat ettiler. Geleni alkışladılar. Gidenin ardın sövdüler. Günün çakma Orta Asyalıları, şimdi çaldıklarıyla gitme ve arkalarından sövgüler duyma sırasında. Burası Türkiye.

Bugün, değerli iki yazardan alıntı ile karşımızda olacağım: Tuğçe Tatari ve Murat Sabuncu’dan alıntı ile...
Hemen söze girersek, belki benzeri vardır. Ama ben bilmiyorum. Türk rejimin Kürtlere bakışını, Tuğçe Tatari gibi, böylesine net ve berrak ortaya koyan, “ben Türküm“ diyen herhangi bir yazara rastlamadım.
Onlar, 1920’den beri, “gözünüz, dizinize dursun“ demeye getirerek, hep eşitlikten dem vurdular. Atatürk’le oturup Kürt kırımını planlayan ve planı uygulayan İsmet İnönü’yü, “size Kürt diyenin yüzüne tükürün“ diyen Cemal Gürsel’i, Kürtler için “Sürgün ile Sansür Kararnamesini“ imzalayan, köy yakma “şenliğini“ başlatan Turgut Özal’ı göstererek, “Kürtler Cumhurbaşkanı bile oluyor“ diye yazdılar.
Tuğçe Tatari, 9 Eylül 2021 tarihinde yayımlanan “Bir Türk çocuğu Kürt çocuğundan daha değerli görülüyor bu topraklarda; itirazı olan aksini ispatlamak zorundadır“ başlılıklı yazısında, yüz yıllık eşitlik yalanını tükrük gibi sahiplerinin yüzüne yapıştırıyordu.
Tuğçe Tatari, Şırnak’ın İdil’inde Mihraç Miroğlu adlı çocuğun zırhlı savaş aracıyla ezilmesi ve katilin sorgudan sonra serbest bırakılmasının ardından, yazdığı yazıda şöyle diyordu:
“Eşit falan değiliz arkadaşlar; politikacıları bırakalım bir kenara da bari birbirimize karşı dürüst olalım. Bir çocuk... Kimin çocuğu olursa olsun... Dünyanın neresinde olursa olsun.. Bir panzer tarafından ezildiği için ölüyorsa, dünyanın orasında kıyamet kopar. Hele bu sistematik hale gelmişse... Hele de özellikle gidip sadece ‘bir coğrafyadaki bir halka‘ çarpıyorsa... İşte orada, dünyanın neresi olursa olsun kıyamet kopar. Kopmalıdır da zaten, Çocuklar kutsalımızdır, değil mi? Öyle tabii de çocuk Kürt çocuğu değilse!..“
Bu ortam, erdemin çığlığıdır, bu satırlar. Türk-İslam faşizminin yakıp yıktığı, Kürdistan’ı kana,  irin ve iniltiye boğduğu bu günlerinde, o dünyadan bir kalemin “eşit değiliz arkadaşlar“ demesi bile ferahlatıcıdır. Başka ne ekleyebilirim ki...
Ve bir başka namuslu kalem erbabı Murat Sabuncu’nun “Ceylan’ın gözleri, Mihraç’ın bisikleti, Tuğluk’un hastalığı ve kahredici susunluk...“ başlıklı yazısı.
Aysel Tuğluk, “Gürcistan Orta Asyasından bir Türk“ olan Recep Resin’in, özel kiniyle esir alınmış, Kürt siyasetçilerden biri. “Soyu yüce Türk mezarlığı“na uygun bulunmadığı için, annesinin cenazesi, alkışlar arasında gömüldüğü yerden çıkarıldı. Neyse ki, Kürtler yetiştiler. parçalamalarına zaman tanımadan ellerinden alıp Kürdistan’a götürdüler. Mahpus Aysel Tuğluk, ağır hasta. Ama dışarıda tedavisine izin vermiyorlar. Orda ölümünü bekliyorlar. Sabuncu bu nedene anıyor, onu.
Ceylan Önkol ise bir çocuktu. Evin yanında otlayan keçilerine bakarken, askerlerin tetiklediği bir roketle paramparça edildi. Katillere, neden sorusu bile sorulmadı. Miraç’ın bisikleti ise panzer altında ezilerek dört parçaya ayrılan bisikletin paramparça hurdası...
Murat Sabuncu’nun çığlığı:
“Mihraç Miroğlu için memleketin ayağa kalkması lazım idi. Eğer, bugün de dün olduğu gibi susulursa yaşanacak yeni ‚‘kazalar’a davetiye çıkacak...“
Sevgili Murat, yanılıyorsun. Kürtler, 1920’den beri yaşıyası değil, ölesiyedir. Bakış ve onlara karşı muamele, eylem değişmemek üzere böyledir. “İyi Kürt ölü olandır“ onlar için.
Baksanıza, katledilmiş Kürt sayısıyla Türk halkını mutlu etmek için, oturdukları yerde rakamlara takla attırıyorlar.
Onun için, sevgili Murat, Kürt katli ve katliamına sadece sevinilir, bu topraklarda.
Yüz yıllık talimle, önce insani damarları kestiler, vicdanları katlettiler. Kendi toplumlarını Kürtlerin ölümüyle sevinmeye alıştırdılar. O nedenle, hiç bir şeycik, karşı tepki mepki olmayacak.
Vicdanı olanların ağzına da, taa 1920’den beri ağzına susturucu takılı. Kürtler kıyımı söz konusu ise eğer, vicdanların gözünde göz bağı, kulağında tıkaç.
Çünkü, onlar yer yüzünün (hadi yabanileri demiyeyim) farklılarıdır. Orhan Kemal’in “Murtaza“ romanınındaki sözüyle, “büyüklerinden böyle görmüş terbiye, al almış kurs...“
Sivas, Çorum, Maraş katliamlarının önde gelenleri daha sonra, günün muktedir yuvaları MHP ve AKP’de “Türk büyüğü“ oldular. Ölenler, taşla kafası ezilen çocuklar, ikiye bölünen bebekler Kürt Aleviydi. Katillerin avukatları, sonra milletvekili oldular. “Orta Asyalı Türk Recep“in birinci adamı Hayati Yazıcı, Sivas’ta insanları diri diri yakanları avukatıydı.
Kürtlerin 4 bin köyü, 10 şehri toza, yangının dumanına boğulurken, Cizre’de 177 Kürt genci ve çocuk diri diri yakılırken, Cemile çocuk, Miran bebek keskin nişancıların bahis kumarında nişangaha oturtulurken kimsenin kılı, kapısındaki ağacın yaprağı kıpırdamadı. Tersine cehennemin yaratısıcı orduya övgü dizme yarışına girdiler. Ülkelerine giden yersiz, yurtsuz Kürde parasıyla ekmek, kiralık ev, mezarlıklarında yer vermediler.
Hangi vicdan sevgili Murat Sabuncu, Kürt’ün dili yasak, dili. Kürtçe müzik dinleyen veya konuşanı linç ediyorlar. Linççiler aramızda.
Konya’da 7 kişilik Kürt aileyi kuşuna dizdiler. Katiller korunadursun, katliamın haberini yazan gazeteciye soruşturma açtılar.
Burası Amerika değil, sevgili Murat. Beyinler ve yüreklerde vicdan yeşermedi, henüz. Amerikada George Floyd adındaki siyahi polisçe katledildiğinde, en başta beyaz adamlar ayaklandılar. Başkan Trump’ı, dünyaya lanetli ilan ettiler. Tunus’da işine engel olunan gezici satıcı Seyfeddin el Hardani, 2010 Kasımında kendini yakınca, halk ayaklandı. Ülkede, “Yasemin Devrimi“ adıyla rejim değişti.
Burası Sudan da değil. Diktatöre, hiç bir zaman başkaldırı olmadı, burada. Hep biat ettiler. Geleni alkışladılar. Gidenin ardın sövdüler. Günün çakma Orta Asyalıları, şimdi çaldıklarıyla gitme ve arkalarından sövgüler duyma sırasında. Burası Türkiye. Gezegen dışı bir yer, sevgili Murat Sabuncu. Diktatörlere tepki olmaz. Tapınma olur...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.