İmamoğlu ve ikinci bir Erdoğan riski

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • Mağduriyeti fırsata dönüştürmek fena bir bakış açısından çıkıyor. Her duyduğumda ürperiyorum. Mağdurun acılarını silen hoyratça bir bakış söz konusu.

Görünen köy için kılavuz istemeye can attığımız zamanlardayız. Bir şehirlerarası yolculukta önde seyreden kamyonun arkasındaki yazıya katılmak istemediğimiz zamanlar: ‘Tükenen kalemin adı tükenmez olduğu kadar yalan her şey.’
 
Mağduriyeti fırsata dönüştürmek fena bir bakış açısından çıkıyor. Her duyduğumda ürperiyorum. Mağdurun acılarını silen hoyratça bir bakış söz konusu. Yaşamına devam etmek için, kimin cebine gidecek olursa olsun dilenenlere bembeyaz kınamayla bakan gözleri çağrıştırır; ya da taciz/tecavüz sonrası fiziksel özellikleriyle tanınan, taciz/tecavüz geçmişlerinden kurtulmaya çıkanlara dönük acımasız tanımları ya da başörtülü kadınların toplumsal hakları için mücadele örneklerini siyasal İslam’ın kurumsal iktidarı ele geçirdiği dönemlerdeki görece serbestliği koşulsuz, istisnasız İslamcı siyaset, İslama göre düzenlenmiş toplumsal ilişkiler taraftarı olmakla eşitleyen okumayı… Liste uzun. Bu tür eşleştirmeler hoyrattır, zira gaddarlığa uğramak anlamında mağduriyetin insanlarda ve topluluklarda neden olduğu yaraları bir yandan kaşır, diğer yandan etkilerini hiçe sayar.
 
Ama İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun YSK üyelerine hakaretten yargılandığı davada aldığı, ağırlıklı olarak kişisel bir kaprisle eşitlenen bir kararla özdeşleşen bu ceza ve hemen akabinde özellikle Altılı Masayla ilgili gelişmeler bu listeye dâhil değil. İmamoğlu’nun henüz mağdur olarak tanımlanmadığı bir aşamada ve öncesinde telaffuz etmeden yaptığı başkanlık dansları halihazırda avantajlı bir toplumsal ve yönetsel pozisyondan doğru Türkiye’deki siyasete yerleşikleşmiş kişisel sataşmalarla işli kurumsal iktidar arayışına işaret ediyor, birlikte yaşanılabilir kaynak dağıtımı formları arayışına değil. İmamoğlu, belediye başkanlığına geldiği günden bu yana yerel düzeydeki uygulamaları ulusal yönetime seslenen bir retorikle anlatıyor, anlattırıyor.
 
Hannah Arendt, insanın yaratıcılığı ve dolayısıyla birlikte eylemliliğiyle ilişkilendirerek tanımladığı politikanın otoriterleşen uygulamalarla sönüşüne işaret eder. İnsanlar o kadar hızlı, aynı anda ve sayıca fazla ölürler ki, yaşamsal içgüdülerini insan olmaya özgü akıl ve iradeyle birlikte eylemlilik dolayımıyla yaratıcılığa dökmenin yollarını ve ihtimallerini ararlar. Bu arayışı kısıtlayan ve nihayetinde imkânsızlaştıran yönetim formlarında insan olmak, insan kalmak da zorlaşır. Arendt’in özellikle Nazi ve Stalinist yönetim örneklerine referansla tanımladığı totaliter rejimlerde insanlar salt bedensel devamlılıklarıyla var olurlar; biraradalık ve yaratıcılık üzerinden ilişkilenmezler. Değiştiremeyecekleri, özsel addedilen ya da özselleştirilen, bedenlerine kazınan kimliklere kıstırılırlar. Arendt, bu rejimlerde baskılanan kimliklerin aynı zamanda direnişin ve yaratıcılık arayışının oluştuğu zeminler olmasına dikkat çeker - Yahudi kimliğini merkeze alıverir. Bu arada kadın hareketine, feminist harekete politik alternatiflere ket vuran örnekler olarak ve bedene dayalı bir kimliklendirmeyi yeniden ürettikleri tespitiyle karşı çıkar. Ama bu, feminist teorisyen ve aktivistlerin Arendt’in Yahudi kimliğine ayırdığı ayrıcalıklı yeri, bir arada politik öznelik mücadelesinin çıkış - ve tabii ki, kalış olmayan - noktası olmasını önce kadınlar için talep etmelerine engel olmaz; aksine bu talep feminist politikayı zenginleştirir; etkide bulunduğu alanları da. Bazen gerçek-dışı görünen öneriler, talepler, hamleler mevcudun kökten dönüştürülmesinde daha etkili olur.
 
O nedenle, bu ülkede yeni Erdoğanlar ve ANAP’lar, DYP’ler ve AKP’lerin kaynakları talan eden yönetimlerinden çıkmayan bireysel ve benzer örgütsel oluşlara bakmakta fayda var.  O nedenle, İmamoğlu’nun davasının sonuçlandığı gün otobüs tepesinde sarılıverdiği/kendisine sarılıveren Meral Akşener’den ziyade Canan Kaftancıoğlu’nun mesafeli işbirliği ümit vaad eder. Altılı Masaya oy vermemeye kararlı seçmenin cesareti ümit vaad eder. O nedenle, akıtılan onca parayla, harcanan onca mesaiyle, alternatifi salt bir erkeğin iktidar-dışılığı üzerine kuran Altılı Masadan uzak duran muhalefet önemli.  
 
Böyle bir muhalefet, kendisini halihazırda görenlerin ötesinde ana akım seçmenlerin bir bölümüne hitap etmenin yollarını bulduğunda, işte o zaman ‘belki şehre [canımız yanmadan rol paylaştığımız] bir film gelir’.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.