İmralı tutsaklarına özel muamele

Çetin Arkaş - Nasrullah Kuran
- “Diyalog sürecinde” İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın sekretaryası olarak görev yapan Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran tahliye edilmiyor. Çetin Arkaş, infaz yakma uygulamasını fiili idam olarak değerlendirdi.
ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL
Türkiye cezaevlerinde siyasi tutsaklara yönelik tahliyelerin ertelenmesi ve infazlarının yakılması uygulamaları, fiili idam cezasına dönüşmüş durumda. 20-30 yıldır cezaevinde olan siyasi tutsakların şartlı tahliyeleri keyfi gerekçelerle yakılıyor. Bu tutsaklardan ikisi ise Nasrullah Kuran ve Çetin Arkaş. “Diyalog sürecinde” İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde rehin tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın sekretaryası olarak görev yapan Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, 2022 yılında tahliye edilmeleri gerekirken geçmişte aldıkları hücre cezaları gerekçe gösterilerek şartlı tahliye hakları ellerinden alındı.
1992’den bu yana rehinler
Arkaş, 1992 yılında Isparta’da gözaltına alınarak, Adana’nın Pozantı ilçesine getirildi. Yürüttüğü siyasal çalışmalardan kaynaklı İstanbul’da hakkında yakalama kararı olduğu için İstanbul’a sevk edilen Arkaş, burada tutuklandı. Devlet Güvenlik Mahkemesinde (DGM) yargılanan Arkaş, “Devletin birliğini bozmak” suçlaması ile müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Kuran ise 14 Nisan 1992’de Alanya’da tutuklandıktan sonra Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) yargılaması sonucu müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
‘Sayın Öcalan’ hücre cezasına gerekçe
Kuran ve Arkaş’ın infazlarının yakılmasına ilişkin gazetemize konuşan Avukat Rezan Sarıca, Nasrullah Kuran’ın 1994 yılından bu yana verilen hücre cezaları gerekçe gösterilerek infazının yakıldığını söyledi. Kuran’a 1994 yılında bir, 2006 yılında bir, 2007 yılında 5 ve 2017 yılında 2 hücre cezası verildi. 1994 yılında verilen bir iletişim yasağının da hücre cezası olarak işleme alındığını aktaran Sarıca, bu cezanın daha sonra bozulduğunu aktardı. Kuran’a verilen hücre cezalarının gerekçesine bakıldığında ise trajikomik nedenler olduğu görülüyor. Sarıca konuya ilişkin şunları ifade ediyor: “Verilen bu hücre cezalarının bazılarının gerekçesi, Adalet Bakanlığı’na yazdığı dilekçelerde kullandığı ‘Kürt Halk Önderi ve Sayın Öcalan’ ibareleri olurken, bazı hücre cezaları ise yaşanan hak ihlallerine karşı alkış ve kapı, tencerelere vurarak yaptığı protesto. Bu protesto ‘Kurum güvenliğini tehlikeye sokmak’ ve ‘Kamu görevlisine hakaret’ suçlamaları içeriyormuş.”
Sudan sebepler uyduruluyor
Çetin Arkaş’a da benzer gerekçeler ile 2007 yılında 3, 2008 yılında bir, 2017 yılında bir olmak üzere toplamda 5 ayrı hücre cezası verildi. Her iki isim hakkında verilen hücre cezalarına karşı Sarıca, infaz hakimliklerine, hem ağır ceza mahkemelerine hem de Adalet Bakanlığına itirazlarda bulunduklarını aktardı. Yapılan itirazlar sonucunda Kuran’ın 5, Arkaş’ın ise 2 hücre cezası kaldırıldı. Ancak her iki ismin tahliye edilebilmeleri için diğer hücre cezalarının da kaldırılması gerekiyor. Sarıca, diğer hücre cezalarının da kaldırılması için “Kanun yararına bozma” başvurularının 2 yıldır sonuçlanmadığını söyledi.
Hukuki mücadeleleri de engellendi
Arkaş ve Kuran’a en fazla 2006 ve 2007 yılları arasında hücre cezaları verildi. Ancak her iki ismin müddetnameleri yeniden hazırlanıp kendilerine verilmesi gerekirken bu yıllarda herhangi bir müddetname verilmedi. Sarıca, bu uygulamayı şöyle yorumluyor: “Örneğin 2010 yılında infazlarının yakıldığına dair müddetname mahpuslara verilmiş olsaydı onlar belki de 10 yıl boyunca bu hücre cezalarının ortadan kaldırılması için hukuki mücadele vereceklerdi. Ancak bu yöntemle hukuki hakları da ellerinden alınmış oldu. 2020 yılında düzenlenen yeni müddetnameye itiraz edildi ancak ceza kararını veren Malatya Ağır Ceza Mahkemesi ve Bakırköy İnfaz Hakimlikleri itirazlarımızı reddetti. Kararlar kesinleştiğinde AYM’ye götürdük ve henüz AYM’den çıkan bir karar yok. Ancak AYM’de AİHM’de bu anlamda yapılan başvuruların tümünü reddediyor.”
Başvuruların içi boşaltılıyor
Arkaş ve Kuran hakkında kesinleşmiş hücre cezaları için infaz hakimliklerine itiraz ettiklerini aktaran Sarıca, şöyle devam ediyor: “İtirazda bulunduğumuz hakimlikler bu cezalar kesinleştiği için itirazlarımızı reddetti. Ancak atlanılan husus şu, infaz hakimliklerinin yetkileri genişletildiği için bu dosyaları en başından yeniden inceleme kararı verebilirlerdi ancak hakimlikler bu yetkisini kullanmıyor. 2 yıldır bu cezaların kaldırılması için Adalet Bakanlığı’na kanun yararına bozma başvurusu yaptık ancak tek bir adım atılmış değil. Başvurunun bir an önce sonuçlanması için yaptığımız başvurulara ise ‘başvurunuz incelemede’ yanıtını alıyoruz. Ama ne zaman sonuçlanır, öngörülebilir bir süre var mı, bu anlamda ne zaman karar verilecek bu konuda bir belirsizlik var. Başvurunun özgün koşullarına göre süreç işletilmesi gerekirken tersine süreci uzatıp yapılan başvuruların da içini boşaltan bir pratiğe dönüştüğünü görüyoruz.”
Son 23 yıl daha da ağırlaştı
İnfazlarının yakılmasına ilişkin kaldığı Silivri Marmara Kapalı Hapishanesi’nde sorularımızı yanıtlayan Çetin Arkaş, yapılan uygulamanın fiili bir idam cezası olduğunu söyledi. 31 yıldır cezaevinde olduğunu söyleyen Arkaş, “On yıllar önce verilen müddetnameye göre 7 Şubat 2022 yılında serbest bırakılmam gerekiyordu ama sudan bahanelerle hapiste tutulmaya devam ediyorum. Güya idam cezası kaldırılmış gözüküyor. Zaten hukuksuz olan mahkemelerde çoğu göstermelik olan yargılamalar sonucu birçok insan çok ağır hapis cezalarına çarpıtıldılar. Dört duvar arasındasın, koğuş dönemleri de farklı değildi. Ama son 23 yıldır hücre ve oda sistemiyle şartlar daha da ağırlaştırıldı. Sağlık hizmetlerine erişim, beslenme olanakları, diğer imkanlar kısıtlandıkça kısıtlandı” dedi.
Cezaevleri ölüm yeri
Cezaevi koşullarından kaynaklı birçok mahpusun yaşamını yitirdiğini kaydeden Arkaş, şöyle devam etti: “Daha iyi koşullarda birçoğu sağlıklarına kavuşabilirdi. Çoğunun hapse girdiğinde ciddi rahatsızlıkları yoktu. Hapishane koşullarında birçok değerli arkadaşımız yakalandığı hastalıklar nedeniyle yaşamlarını yitirdi. Ancak birçoğumuzda ruhunu, bedenini koruyarak, olumsuz şartlara rağmen hayatta kalmayı bildik. Geçen yıllar birçoğunda ciddi hastalıklar bıraksa bile! Şimdi bu tutsakların azımsanmayacak bölümünü çeşitli bahanelerle içeride tutmaya devam ediyorlar. İnfaz yakmalar, gözlem kurulları, açılan yeni davalar bu bahanelerden sadece birkaçı.”
Darbe yıllarında bile yoktu
Darbe yıllarında bile böyle bir uygulamaların olmadığını aktaran Arkaş, son olarak şunları söyledi: “Faili meçhullerin zirve yaptığı 90’lı yıllarda böyle bir hukuksuzluk kimsenin aklına gelmemişti, gelmişse bile uygulanamamıştı. Kenan Evren’in uygulamalarına şapka çıkaracağı bir infaz rejimi sürecini yaşıyoruz. İdam benzetmemiz kesinlikle yerindedir. Aynı cezaevinde birlikte kaldığımız 3 arkadaşımızı son birkaç yılda kaybettik. Her biri hapislik yaşamlarının 30’uncu yıllarındaydı. Birisini mide kanserinden, diğerini mide kanamasından, bir başkasını kalp krizinden yitirdik.”
*****
Cezalar yetmedi dava açıldı
Avukat Rezan Sarıca, Kuran ve Arkaş cezaevinde 28 yıllarını doldurduktan sonra zindanda tutulmaları için yeni davaların açıldığını belirtti. 2020 yılında haklarında “örgüt üyeliği” suçlamasıyla her iki tutsak hakkında dava açıldığını hatırlatan Sarıca şöyle devam etti: "Kuran ve Arkaş hakkında hapishanede 28 yıllarını doldurdukları 2020 yılının Mart ayında Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı ‘örgüt üyeliği’ ve 'Örgüt yöneticiliği' suçlamaları gerekçe gösterilerek bir soruşturma açılıyor. Aynı yılın 28 Mart tarihinde birçok cezaevine baskın yapılıyor ve hücrelerde aramalar yapılıyor. Aramalarda suç isnat edilecek hiçbir şey bulunamadı. Bu anlamda 'Yasadışı bir şey bulunmadığına' dair tutanak tutuldu. Baskınlardan sonra 2020 yılının Temmuz ayında Kuran ve Arkaş’ın da içinde olduğu 73 kişi hakkında ‘örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt yöneticiliği’ iddiaları ile dava açıldı.”
Dışarı ile temasları olmadı
Açılan bu davada hukukun temel kurallarının da ihlal edildiğini ifade eden Sarıca, sözlerini şöyle sürdürdü: “Örneğin davada tek bir soruşturma yeri var, tek bir iddianame var ve 73 kişi ile ilgili bütün bilgiler var. Ancak herkes bulundukları hapishanelerdeki illerde tek tek yargılandılar. Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran’da ayrı ayrı aynı suçlamalardan yargılandılar. Ancak dava açılmadan önce Arkaş ve Kuran’ın cezaevi koşullarına bakılması gerek. Kuran ve Arkaş İmralı’dan getirildiğinde 3 yıl boyunca mahkeme kararı ile izlendiler. İmralı’da da 1 yıla yakın kaldılar. Toplamda 4 yıl boyunca bu insanlar izlendi ve dışarıyla tüm temasları koparıldı. Bu bile isnat edilen suçlamaları boşa düşürüyor.”
Savcı ceza için delil aradı
Soruşturma aşamasında haklarında hiçbir delil bulunamadığını sözlerine ekleyen Sarıca, son olarak şu ifadeleri kullandı: “Soruşturma savcılığı ülkenin her tarafından bu iki kişi hakkında suç delili bulmaya çalıştı. Ancak haklarında hiçbir delil bulunamadı. Emniyetten istihbarat raporu istendi ve Emniyetten ‘İstihbarat raporu mahkemede delil teşkil etmez’ yanıtı geldi. Buradan bir şey çıkamayınca Kuran’ın daha önceki tarihlerde Demokratik Modernite dergisine yazdığı bir yazısı dava dosyasına girdi. Dava her iki isim için beraatla sonuçlandı ancak başsavcı vekili beraat kararına itiraz etti. Çetin Arkaş hakkında verilen beraat kararı onaylandı. Nasrullah Kuran hakkında verilen beraat kararı ise halen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde beklediğini görüyoruz.”











