İnönü’nün partisini ne kılığa soktular!..

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • İsmet Paşa, 1969’da “ortanın solundayız” diyerek yeniden ivmelediği partisi şekilde görüldüğü üzere, yaranma adına ırkçılığın payandası durumunda. Irkçı maganda çetesi sınırlar ötesine hamle edip Kürt katliamı yaparken, malları mülklerini, bütün yurtlarını talan ederken, CHP “ordumuz terörle mücadele ediyor” diyerek destek çıkıyor. 

İsmet İnönü, “darağaçları”nın sıram sıram dizildiği, devlet eliyle işlenen cinayetler zincirinin birbirine dolanarak uzandığı, zindan hayatının tabii karşılandığı ve “arı Türk ırkı” yaratma adına Kürtlerin kırıldığı yıllarda, Atatürk’ün eli, kolu, emir eri, rejiminin de suç ortağıydı.

Ama, aynı İnönü Atatürk’ten sonra, başka bir kimlikle çıktı karşımıza. Siyasi idam ayinleri kesildi. Askerlerin (jandarma) yol kesip dayak atma özgürlüğü son buldu. Kürt sürgünlerin yurtlarına dönüş izni bile çıktı.

Türk halkının güçlü isteği, mücadelesi olmadığı halde, “Türk tipi” diye adlandırılan “demokrasiye” kapı açtı. Hakimiyetini kendi eliyle, Demokrat Parti’ye (DP) teslim etti.

Ve bir parantez: İnönü, askerler arasında bir istisna olarak çağdaş ve de özel hayatında da ayak uydurmasını bilen biriydi. Senfoni müzik dinlemeyi, bale seyretmeyi seviyor, arkadaşlarıyla briç oynuyordu.

Yerini (Cumhurbaşkanlığı) terk ettiği Pomak (Bulgar) Celal Bayar ise tam dersiydi. O lumpen eğilimleri olan eğitimsiz, eski bir çeteci ve Atatürk’ün son başbakanıydı. Ama TC’deki iktidar zinciri içinde kültürel düzey bakımından bir kıyaslama yaparsak, günün magandalar oligarşisinin atası...

O nedenle, zevk kalitesinin düşüktü. Cumhurbaşkanlığı köşkünde bile, dansözlü eğlence düzenleyecek seviyede bir lumpenlikle, “pavyon” kültürüne düşkündü.

Etrafı, “düşük seviyeliler”le doluydu. Gerektiğinde, vekalet edecek olan parlamento başkanı Abdulhak Hamit Renda, Ermeni kırımında Bitlis valisi ve kanla kirli biriydi. Kürt kırımının şeması olan Şark Islahat Planı’nın da hazırlayıcılarındandı. 

Böyle bir ekibin, ayağına yer edindikten hemen sonra, aslına dönmesi tabiiydi. Döndüler. İktidarın ilerleyen etaplarında, ekonomik krizle yüz yüze gelince ve 1954 yılında ekmek ile sıvı gaz karneye bağlanınca, usul usul diktatörlüğe evrilmeye başladılar.

1955’de (6-7 Eylül) organize edilmiş lumpen kalabalıkları İstanbul ve İzmir Rumları, son Ermeni ve Yahudilerin üstüne saldılar. İki gün boyunca cinayet ve tecavüzler yaşandı. İki şehir, müdahalesiz soyulup, talan edildi.

Asıl konuya gelirsek: İktidar olanlar, kendi suçunu Komünistlere yıkarak, çoğu Kemalist, tanınmış ne kadar yazar, şair ve sanatçı varsa tutukladılar. İsmet Paşa, bunların idam edileceklerini öğrenice, Komünistlerin koruyucusu denmesini göze alarak öne çıktı. Suçlamanın düzmece olduğunu, devlet eliyle iftiradan vazgeçilmediği takdirde, dünyaya gerçeği açıklayacağını söyleyerek, bir idam ayinini önledi.

Aynı iktidar, bir süre sonra, hayali düşman yaratıp darağaçları kurmak ve Türk halkını onların ölü bedenleriyle oyalamak için, “1000 Kürt’ün idamı”nı kendi gündemine alıyor, uzun tartışmalardan sonra sayıyı 50 kişiye indiriyordu. 50 kişiden biri mahpusken ölünce, ellerinde 49 kişi kalıyor ve olay “49’lar davası” olarak tarihe geçiyordu. Gerekçe düzmece ve çoğu birbirini tanımayan bu insanlar, başkaldırı hazırlamakla suçlanıyordu.

İsmet Paşa, suçlamanın düzmece olduğunu Samsun’da “fahş” edince, Bayar’ın idam düzenleme hayalleri kırt kesiliyordu.

Demem o ki, “Türk tipi” de olsa İsmet Paşa, izin verdiği demokrasiye sahip ve buyurganlığa karşı çıkıyordu. DP iktidarı muhalefeti, kendi evinde mahpus tutmaya kalkışınca, Kayseri’de önü kesilmesine ve Uşak’ta taşlanmasına rağmen, “demokrasi” diyerek yollara, meydanlara çıkıyor, sadece kalabalıklara karışmak için, Ankara caddelerinin kalabalık olduğu saatlerde bankadan para çekme bahanesiyle Kızılay meydanına çıkıyordu.

Aynı İsmet Paşa, daha sonra Demirel’in diktatoryal girişimlerine karşı duruyordu. “Komünistlerin koruyucu” suçlamasını göze alarak, TİP bürosunun basıldığı gecenin sabahı, tarihe “eşkıyanın, yarın gece ne yapacağı belli değildir” hükmünü yazdırıyor, Milletvekili Çetin Altan’ın dokunulmazlığı için mücadele veriyordu. 

Daha sonra Deniz Gezmişlerin idam edilmemesi için savaşım veriyor, davayı Anayasa Mahkemesine taşıyor, ama üç gencin öldürülmesini önleyemiyordu.

Bütün bu anlatımlar, bugüne gelmek içindi. İsmet Paşa’nın, bir zamanlar başında bulunduğu o parti (CHP), günümüz çakma demokratların elinde kimlik ve şekil değiştirmiş, zalimin yedek lastiği haline gelmiştir. Savaş, kırım seferleri, Kürtlere zulme en başta o destek çıkıyor.

Öte yandan, tarihte bunca kötülüklerine rağmen, Türk ırkçılığı ilk defa İnönü zamanında (1944) takibata uğradı. Nihal Atsız ve yandaşı Alpaslan Türkeş tutuklandı. Ondan sonra, ırkçı sloganlarla onca cinayet işlendi, toplu kırımlar yapıldı, yapılıyor. Türk adaleti, kimseciğe “ırkçı ayağa kalk” demedi. “Birinci sınıf Türk”, Recep Erdoğan, “bekaamız için, Kürtlerin sonu getirile” diye diye oraya buraya seğirirken, CHP bir kere olsun “kendine gel Recep, huzurda Kürt var” demedi.

Tersine CHP Nihal Atsız’ın adını “şan ve şeref” ilanı olarak parka asıyor, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ırkçılık sembolu kurt işareti yaparak ortalıkta dolaşıyordu.

Kürt şehirleri yıkılırken, sivil kitleler napalm bombaları, kimyasala tutulurken, köylüler helikopterden atılırken, köylüler evinin kapısında katledilirken, Urfa milletvekilinin çetesi Suruç’ta katliam yaparken, Kürt seçilmişler yerlerde sürüklenerek kemikleri kırılırken, parlamentodan hapishanelere sürüklenirken, seçimle alınmış belediyeler gasp edilirken, dönüp bakmıyor, ağzını açıp “hani ya demokrasi vardı?” demiyordu

Tersine, Kürtlerin okunulmazlıkları kaldırılıp parlamentodan atılsın diye CHP’nin başındaki Kılıçdaroğlu, iki elini birden kaldırarak, İsmet Paşa’nın şerefini yerde sürükleyip iki paralık ediyordu.

İsmet Paşa, 1969’da “ortanın solundayız” diyerek yeniden ivmelediği partisi şekilde görüldüğü üzere, yaranma adına ırkçılığın payandası durumunda. Irkçı maganda çetesi sınırlar ötesine hamle edip Kürt katliamı yaparken, malları mülklerini, bütün yurtlarını talan ederken, CHP “ordumuz terörle mücadele ediyor” diyerek destek çıkıyor. Kılıçdaroğlu, bu söylemle sevk edilen askerlerin ardından el sallıyor...

İsmet Paşa’nın ruhu eğer hissediyorsa, taciz ve tecavüz altında. Çünkü, Türk ırkçılığının elinde insanlık ölüyor. CHP, tepki veren seyirci bile değil. Yazık. Ortalık topyekün Faşist. Eskiden İsmet Paşa bile, bir karşı sesti.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.