Irkçılığa direnen Kürtler ve “benamus”lar...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Moğollar, Makedonyalı İskender gelip geçti. Persler, Arap ve Moğolların saldırısına uğradı, Kürdistan. “Adaleti”ne övgüler yazılan İslam Halifesi Ömer‘in orduları, aylar süren kuşatmadan sonra, kanlar içinde kalan Amed ve Mardin’i yağmaladı.

Afganistan’dan yola çıkan Selçuklu haydutlar, Osmanlı’da Alevi Kürtlerin katili Sultanı Yavuz Selim, kesik insan başlarını kuyulara dolduran Kuyucu Murat ile insan başından piramitler ören Ahmet Melik Paşa’dan yıllar sonra Atatürk ve çocukları Kürt kanını döktüler.

Ama bunlardan hiçbiri, Recep T. Erdoğan zararlısı kadar olamadı. O, Atatürk’ün bile yapamadığını, yer yüzündeki bütün Kürtleri hedefe oturttu. Kürt varlığını,  “Türklerin bekası (geleceği) için tehlike” ilan edip “nerede bir Kürt varsa oraya kadar” dedi.

IŞİD’lı biraderlerin yarım bıraktığını tamamlama güdüsüyle, tankları, topları ve uçaklarıyla Suriyeli, Iraklı Kürtlerin arasına daldı, efsanevi Şengal’e dadandı.

Can havliyle dünyaya yayılmış Kürtlere hayatı dar etmek için, Avrupa ülkeleriyle ittifaklar kurdu. Washington’da “katil” diye bağıran Kürtlere, yanında taşıdığı polis birliğini saldırttı. Kolombiyada “sen Kürtlere ne yaptın?” diye bağıran kadını dövdürttü.

Türk devletinin, Radyo’da Kürt müziği yayımlıyor diye Mısır’ı protesto etmesinden yıllar sonra, Recep T. Erdoğan da, Tokyo’da bir Kürt görülünce, tüm zamanların en haşin Türk ırkçısı olma güdüsüyle, Japon hükümetine bir nota verdi.

Yani ırkçılık zor işti. Hitler, Yahudileri bitiremeyeceğini anlayınca, kafasına sıkıvermişti. Recep T. Erdoğan, henüz o derekeye gelmedi. Ama Kürt kanı akmalı diye diye, deli dana misali ortalıkta dönüyor.

Fakat, konumuz o değil. Mesele, ona tapınan onuru çürük “benamus” Kürtler...

Elbette Kürtler kimseden, hiç bir halktan üstün değildir. Ama kimseden aşağı da değildirler.

Kürtler de, yeryüzündeki bütün halklar gibi, kendi yurtlarında özgürce yaşamak istiyor ve iki yüzyılı aşkın zamandan beri, bu kutsal hayalin savaşını veriyorlar.

 Seçtikleri kadrolar tarafından toplumsal işleri görülsün istiyor, barbarın, kendi kimliğini dayatmaması, elini  Kürt kanından çekmesi, hayatlarına tasalluttan uzak, evleri ve arazilerinin efendisi olarak yaşamayı, çocuklarının, kendi dil ve kültürleriyle yetişmesi hayaliyle mücadele ediyorlar.

Savaşımda Kürtler, hiç bir halktan ileri veya geri değildi. Önce Yunanlılar Osmanlıya başkaldırlar. Yunanlılar, Arnavutlar, Boşnak, Bulgar, Araplar batının desteğiyle kopup kurtuldular. Bir tek Kürtler ayak altında kaldı.

Gerçeği itiraf etmek gerekiyorsa, geride kalmanın sebeplerinden biri de, düşman hizmetindeki “benamus” Kürtlerdi. Benamuslar, bahaneler yaratıp savaşçı kardeşlerini arkadan vurdular. Düşmana yalakalık, dalkavukluktan öte, muhbirlik, klavuzluk, tetikçilik yaptılar. Hamidiyeci, korucu olarak, resmen düşman saflarında savaştılar. Politik, diplomatik hizmetler verdiler.  

Elbette bu durum, salt Kürtlere has değildi. Başka halkların mücadelesinde de, haysiyetini satan hainler türedi. Ama, Kürtler gibi karşı tarafın ırkçılık teorilerini yazan, baş tetikçisi kesilenler çıkmadı.

Mesela, “b....k yedirilen bir İrlandalı, daha sonra İngilizlerin “kuşun askeri” olmadı. Bir Hintli, Güney Afrikalı da bu duruma düşmedi. Ama hapishanede “b….k” yedirilen bir Kürt, daha sonra, damağındaki “b…k” tadını çiğneye çiğneye rejimin hizmetinde milletvekili oldu.

Her neyse, “hangi yüzle?” demeyin, 10 şehrin katili Recep T. geçenlerde, haritadan sildiği Şırnak’taydı.  Nurcan Baysal, ertesi gün Ahval’de Erdoğan rejiminin 2015 güzünde başlayarak 8 ay boyunca muhasara altında tuttuğu Şırnak’tan geride kalanları yazıyordu:

“....Ocak 2017’de Şırnak’a gittim... Başka bir ülkeye giriyormuşuz, sınır geçiyormuşuz gibi kentin girişine tel örgüler ve peronlar yapılmıştı. Girişteki bez dövizde “Şırnak bir Türk ildir” yazıyordu. Şehre girişteki arama noktası ile üniversite arasındaki boş arazide, yıkılan evlerden çıkarılan eşya vardı. Buzdolapları bir yere, klimalar başka yere ayrılmıştı. Şırnaklıların eşyası, Şırnak’ı yıkım ihalesi alan firma tarafından, ikinci el olarak satılıyordu. Kente girince, devasa bir boşluk karşılamıştı, beni. Uzun süre boşluğun içinde gittik. Mihmandarıma ‘şehir merkezi, çarşı nerede?’ diye sorma gafletinde bulunmuştum. Uçsuz, bucaksız boşluk meğer kentin merkeziymiş. Koca kentten, neredeyse hiç bir şey kalmamış. Bildiğimiz Şırnak yok. Koca düzlükte, bir taşa çöküp ağladım.”

Şırnak manzarası, aynı tarihlerde kuşatılan 10 Kürt şehrinin başına getirilenleri de özetliyordu. IŞİD geçti, Kürt şehirlerinden. Nurcan Baysal Şırnak‘ın halini özetliyordu:

“Şırnak bir Kürt kentiydi. 8 ay süren sokağa çıkma yasağında, yüzde 70’i yıkıldı. Yedi büyük mahalle tamamen yok oldu. 64 bin Şırnaklı yerinden edildi. Onbinlerce Şırnaklı hala evsiz ve hala memleketlerine dönememişlerdir. Yasak sırasında kaç kişinin öldüğü bugün bile tam olarak bilinmemektedir. Bazı cenazeler bulunamamıştır.”

Ve Erdoğan, Şırnak’ta alkışlar, sevgi ve bağlılık bağırtılarıyla karşılanıp uğurlandı.

Hiç kuşkusuz, alkışlayanlar arasında, evi başına yıkılan, yıkılmış evin eşyası ganimet olarak pazarlanan, dahası öldürülmüş, ölüleri de kaybedilmiş yakınlarının yasını tutanlar vardı.

O günden sonra şehre sokulmayan onurlu insanlar, bu benamusları uzaktan seyrediyor, isimlerini “ülkenin rezil, soset” listesine kaydediyorlardı.

Benzer, manzara geçen hafta Van’da yaşandı. Van’ın haysiyetli insanları bunlar ibretlik diye seyretti.

Direnen milyonlarca onurlu Kürde karşılık, “ikibuçuk kuruş”a haysiyetini satıp annesinin tecavüzcüsü, babasının katiline aşık “benamus”lar da vardı. Olur böyle şeyler. Benamusluk Kürtlere has değil, bir yaşama biçiydi. Dünya kurulduğundan beri, bazıları kendini satarak geçiniyor.

Ama unutmamak ve tarih boyunca teşhir etmek üzere, bunları not etmek gerekiyor...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.