Jîna Amînî'nin yaktığı ateş

Toplum/Yaşam Haberleri —

.

.

  • Kürt halkının son yıllarda tüm dünyada direniş sembolüne dönüşmesini ve tarihi mitlerin gündelik hayatla olan bağını yeniden hatırlıyoruz.

BİLGE AKSU

 

Geçmişten beri birçok alanda, tarihi mitlerin gerçekliği ve işlevi sorgulanır. Verilen cevapların çoğu, yine o sorunun sorulduğu alanla ilişkili bir noktaya işaret eder. Eliade'den Frazer'a, Freud'dan Levi-Strauss'a kadar her bir araştırmacı, toplumların geçmişinde yatan bu yarı karanlık hikayeleri, kendi bakış açıları doğrultusunda cevaplamış ve çıkardıkları sonuçlar da kendi çalışmalarına hizmet eder şekilde olmuştur. Frazer gibi, mitlerin tarihte bir sapma olduğunu iddia edenler de, Freud gibi bilinçdışı korkularla ilişkilendirenler de belli ölçülerde haklı bulunabilir. Çünkü tarafsız bir gözle baktığımızda, yaygın şekilde görülen belli motiflerin, toplumların geçmişinde ve çoğu zaman bugününde önemli noktaları aydınlattığı görülür. 

Hakkari'de bulunduğum uzun bir dönem boyu beni en çok şaşırtan hikayelerin niteliği, etraftaki köylerde yaşayan insanların yılanlarla ilgili anlattıklarıydı. Evlerinde oturup sohbet ederken çatıdan önlerine düşen koca bir yılanı elleriyle tutup dışarı bıraktıklarını iddia eden bu insanları önce dehşetle dinlemiş, ardından böyle sık rastlanan bir duruma adapte olmalarını doğal bulup sakinleşmiştim. Ve elbette, yılanlarla böylesine içli dışlı olunan bir coğrafyada Şahmeran hikayesinin ortaya çıktığını içten bir takdirle hatırlayıp, yeniden hayrete kapılmıştım. 

Mitlerde öne çıkan motifler

Genel olarak toplumların gündelik yaşantılarını ve zihniyetlerini ufak ipuçlarıyla betimleyen mitlerin iki yönü vardır. Bu mitlerde öne çıkan motifler, dualist bir yapı göstererek hem olumlu hem olumsuz çağrışımlar barındırır. Türk mitlerinde kurtların korkudan doğan bir saygıyla betimlenmesi gibi Kürtlerde de yılan figürü iyicil ve kötücül hikayelere alet olmuştur. Şahmeran hikayesindeki iyicil yılan figürü insanlığa hizmet eder pozisyondayken, Demirci Kawa'nın baş kaldırdığı zalim Dehhak'ın omzunda beslediği iki yılan ise zulmün görünmeyen ve esas sebebidir. Bu efsanenin belli versiyonlarında, zalim kralın omzundaki yılanlar çocuk beyniyle beslenen iki varlık olarak betimlenir. 

Mitlerdeki kahraman figürleri de diğer motifler gibi sosyopsikolojik çıkarımlar yapmamıza yardımcı olur. Örneğin tarih boyu belirli bir kişinin ya da zümrenin yönetimini kabullenen Türklerde kahraman figürü hemen her zaman soylu, asil, güçlü ve korkusuz betimlenirken, Kürt destanlarının ilkinde gördüğümüz Demirci Kawa, sıradan bir halk çocuğu olarak karşımıza çıkar. Hatta ileri bir yorum olarak bu kişinin, işçi sınıfına mensup bir emekçi olduğunu bile düşünebiliriz. Tarihi, direnişlerle dolu bir toplum için oldukça uygun bir figürdür bu. 

Kürt halkının son yıllarda tüm dünyada direniş sembolüne dönüşmesini ve bu hususta öne çıkarılan figürleri yeniden düşündüğümüzde, tarihi mitlerin gündelik hayatla olan bağını yeniden hatırlıyoruz. Suriye iç savaşı sonrasında Rojava'da ortaya konan iradenin dünya kamuoyunda en çok öne çıktığı noktalardan biri, kadın hareketinin tarihi bir inisiyatif almasıydı. Modern mitler bile oluşmuştu bu konuda. IŞİD çetelerinin karşısında kadın savaşçı görünce ne yapacağını bilemez oluşu, dini inançları nedeniyle bir kadın tarafından öldürülürlerse cennete gidemeyecekleri korkuları vb birçok anekdot anlatılmıştı. Ki Kürt mitolojisinde Şahmeran hikayesinin bir yönünün bunu da barındırması, yine dikkatimizi çekmesi gereken bir başka husustu. Hikayeye göre 'meran' adı verilen yarı insan yarı yılan şekilli varlıkların başında her zaman bir kadın bulunur ve varisleri de yine bir kadın olurdu. Diğerlerinin yöneticisi olduğundan, bu kişiye de 'Şah-meran' adı verilmişti. 

Êzîdî kadınlar neden saçlarını kesti?

Direnişlerin ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sembolik motiflerin yalnızca uzak geçmişte yaşanıp bitmiş bir takım olaylar olmadığını, son yıllarda defaatle gördük. İnsanlık tarihinin en büyük korku figürlerinden birine dönüşen IŞİD çetelerinin zulmüne uğrayan Êzîdîlerin yaşadıkları buna bir örnek. Êzîdî inancının temel esaslarından biri olan kadınların saçlarını kesmemesi, çoğu kişinin bilmediği bir ayrıntıydı. Ve Şengal'in işgalinden sonra bu kadınların saçlarını kesmesi, kendi gündelik yaşantısından başka meşgalesi olmayan insanların dikkatini dahi çekmemişti. Oysa Êzîdî inancına göre kadınlar, yalnızca çok büyük önem taşıyan olaylardan sonra bunu yaparlardı (ve bu, çoğunlukla da yas tutulduğunu gösterirdi). Dinsel ya da mitsel motiflerin gündelik yaşama taşınmasının en çarpıcı örneğini görüyorduk aslında.

 

 

Jîna Amînî'nin öldürülmesi

Bugünlerde bir yas ve öfke gösterisi olarak kadınların saçlarını kestiğine yeniden şahit oluyoruz. Bu kez meselenin Êzîdîlerle ilgisi yok. Dolayısıyla tarihsel motiflerle de. Doğu Kürdistanlı Jîna Amînî'nin öldürülmesinden sonra başladı bu son dalga. Molla rejimi tarafından yönetilen İran'daki sözde ahlak polislerinin öldürdüğü Jîna'nın tek kusuru, saçlarının yeterince örtülmemiş olmasıydı. Yıllardır bu baskı rejiminde yaşayan kadınlar zaten uzun süredir buna karşı çıkıyor ve özgürlükleri için mücadele ediyordu. Fakat Jîna'nın işkence sonucu öldürülmesi, derinlerde yanmaya hazır duran bir fitili ateşledi ve İran, son yılların en büyük halk ayaklanmasıyla karşılaştı. 

Ateşlenen fitil, küresel çapta yankı bulmakta gecikmedi elbette. Çeşitli illüstrasyonlar yapıldı, resimler çizildi, sosyal medyalarda paylaşım üstüne paylaşımlar yapıldı. Bunlardan en fazla dikkat çekeniyse, yıpranmış bir bayrağı andıran saç figürü barındıranıydı. Başta İran olmak üzere, dini baskılar sonucu saçlarında ne güneşin ışığını ne de rüzgarın titreşimini hissedebilen çok sayıda kadının ikonik biçimde saçlarını kestiği görüntülerle birleşen bu simge, yeni ve modern bir mitsel figüre dönüştü.

‘Azerbaycan uyanıktır, Kürdistan'ın yanındadır’

Bu kez ortaya çıkan durum, belirli bir cinsiyetin, belirli bir zümrenin ya da etnisitenin ötesine çoktan geçmişti. Politik çıkar çatışmalarının birbirine düşman kıldığı komşu halkların da aynı direniş saflarına katıldığını gördük. İran Azeri'leriyle İran Kürtleri'nin bu amaç uğrunda birbirine sahip çıkmayı kabul ettiğini gösteren ikonik sloganlar duyduk. 'Azərbaycan oyaqdı, Kürdistana dayaqdı' (Azerbaycan uyanıktır, Kürdistan'ın yanındadır) şeklinde bağıran Azeriler, bu direnişi ortaya koyan Kürtlerle dayanışma içinde olacaklarını beyan ediyorlardı. Bunun dışında, İran'ın görece muhafazakar kesimlerini barındıran orta-büyük ölçekli şehirlerinin de bu direnişe katılması, meselenin bir başka yönüydü.

Direnişlerin karanlık ortamında bir anlık kıvılcımla beliren motiflerin, geçmişte olduğu gibi günümüzde de yolumuzu aydınlattığına ilk elden şahidiz. Tabii ki romantik bir yaklaşımla, bağlamı zorlama bir benzerlik kurmak istemiyorum ama Jîna Amînî'nin ateşlediği bu fitili tarihi hikayelerle birlikte okumadan da edemiyorum. Dünyanın bütün kahramanlarına tezat şekilde, ne soylu ne zengin ne de varoluşu itibariyle şanslı bulunacak bir kesime mensup olmayan Demirci Kawa'nın ateşi, bugün hiçbir varoluşsal avantaj taşımayan bir başka figüre, molla rejimi altında yaşamaya çalışan bir kadına aktarılmış gibi hissediyorum. Binlerce yıl sonra aynı coğrafyada, sıradan halkın bir mensubu olarak yeni bir özgürlük ateşi yakan Jîna Amînî'nin, 'yabancı zalim kral' Dehhak'ın günümüzdeki izdüşümlerine, sırtını Emevi zorbalığına dayamış bir krallar ordusuna başkaldırmış olduğunu düşünmeden edemiyorum. Hele ki Demirci Kawa'nın yalnızca Kürtleri değil, Dehhak'ın zulmü altında inleyen bütün bir halkı kurtarmış olduğunu düşündüğümüzde, bugün olup bitenler yepyeni bir anlam kazanıyor.

Sözün büyüsüne daha fazla kapılmadan, direnişi örgütleyenlerin gündelik gerçekliğine yabancılaşmadan, gözümün önünde canlanan çağrışımları bir yerde bitirmek gerektiğini biliyor ve bu direnişi sahiplenen Kürt, Azeri, Fars kadınları selamlıyorum. Ve tarihin yaşanırken de yazılabileceğini bir kez daha hatırlamamız gerektiğini, yeniden ve büyük bir ümitle vurguluyorum. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.