John Wick asla ölmeyecek
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Köpeğinin öldürülmesinin ardından yeniden yeraltı dünyasına dönen eski suikastçı John Wick’in maceralarını anlatan filmin dördüncüsü için geri sayım başladı.
CARYN JAMES / Çeviri: SERAP GÜNEŞ
Keanu Reeves, son derece başarılı bir seriye imza atan işkence görmüş anti kahraman John Wick olarak geri dönüyor. Caryn James'e göre serinin kalitesi bu dördüncü filmde de düşmedi.
İlk John Wick ile Keanu Reeves ve yönetmen Chad Stahelski, çoğu aksiyon filminin üzerinde yükselen bir seri oluşturdular. Zekice koreografisi yapılmış ve çekilmiş dövüş sahneleriyle sanatsal bir estetiği birleştiren film, sonuncusu John Wick: Chapter 4 de dahil olmak üzere, üç devam filminde denk bir standart belirledi. Bıçaklar, silahlar, kılıçlar ve dövüş sanatları, genellikle etrafta kırılan cam sesleri eşliğinde hoş, kırmızı tonlu ışıkta devreye giriyor. Şiddet, en azından çoğu zaman, gerçekten rahatsız edici olmayacak kadar karikatürize.
Sadece kötüleri öldürüyor
Yine de filmlerin bu kadar eğlenceli ve başarılı olmasının (serinin şimdiye kadar 500 milyon dolardan fazla kazanmasının) başka bir nedeni daha var. Aslında, John Wick'in kendisini seviyoruz. Bu ölümcül, yaslı suikastçı zamanımız için iyi bir kötü adam; Tony Soprano, Walter White ve kültürün benimsediği diğer tüm anti-kahramanların doğal bir uzantısı.
Suç hayatından kaçmaya çalışan bir tetikçi olan Wick, karısı öldükten ve haydutlar ona bıraktığı köpeği öldürdükten sonra öfke ve intikamla geri dönüyor. Sadece kötüleri öldürüyor ve insani bir kederle hareket ediyor. Reeves'in aksiyon hareketleri ve Wick'in en sert olduğu anlarda bile gösterdiği samimiyet, filmleri tanımlayan duygu ve kinetik enerji karışımını mükemmel bir şekilde yakalıyor.
2 saat 49 dakika
Chapter 4'teki sürpriz ise John Wick'in James Bond'a dönüşerek dünyayı dolaşması ve göz alıcı şehirlerde, daha da görkemli bir şekilde sahnelenmiş aksiyonla çekim yapması. 2 saat 49 dakika süren film, her yönüyle önceki filmleri aşıyor - daha iyi ya da daha kötü anlamda değil, sadece daha fazla.
Michael Corleone gibi
Konu son filmin kaldığı yerden devam ediyor. Dünya çapında suçu kontrol eden bir örgüt olan Yüksek Konsey’in, bir Yüksek Konsey üyesini öldüren Wick'le milyonlarca dolarlık bir anlaşması vardır. Daha bilindik mafya terimleriyle, sanki bir "esas adam"ı öldürmüştür. Ve bunu dünyanın dört bir yanındaki suikastçılar için güvenli bir alan olduğu varsayılan Continental otel sınırlarında yaparak başka bir kuralı daha ihlal etmiştir. Baba III'teki Michael Corleone gibi, Wick de sürekli geri çekilir. Şimdi, kendini bir kez daha özgür kılmak için, yeni bir kötü adamla, ilk sahnesinde onu anında serinin en aşağılık figürlerinden biri haline getirecek şekilde tamamen keyfi ve üzücü bir cinayet işleyen Marquis de Gramont (Bill Skarsgård) ile mücadele etmek zorundadır.
Wick yoluna devam ederken renkli müttefikler ve düşmanlarla karşılaşır. Donnie Yen (Ip Man filmlerinden) kör bir suikastçıyı canlandırıyor. Ian McShane, John'a "Hiçbir şey öğrenmedin mi?" diye sorabilen tek kişi olan, New York Continental'ın her zaman mantıklı ve sakin müdürü Winston olarak geri dönüyor. Her zaman olduğu gibi, McShane'in kibar ve tok anlatımı filmleri daha da ilgi çekici kılıyor.
Wick Berlin'de
Osaka'da, büyük aksiyon sahneleri, klasik bir Wick ortamı olan samuray kostümlerinin sergilendiği cam vitrinlerin arasında, kılıçların yanı sıra oklarla da gerçekleşiyor. Berlin'de Wick, bir Wick filmi için tuhaf bir şekilde Goldfinger'dan fırlamış gibi görünen, şişman, altın dişli kötü adam Killa (Scott Adkins) ile savaşıyor. Ancak abartılı dövüş sahnesinde, Wick onu duvarlarında şelalelerin sıralandığı ve tekno müziğin silah ve kafaya inen balta seslerini bastırdığı bir dans kulübünde kovalıyor. Film boyunca Wick, çok iyi eğitilmiş bir katil köpeği (aslında bu tek köpeği beş muhteşem dublör köpek canlandırıyor) ve bir ödül avcısı olan İz Sürücü (Shamier Anderson) tarafından takip ediliyor.
Paris'te Wick, Eyfel Kulesi'nin pitoresk bir fon oluşturduğu Marki ile bir toplantı yapıyor. Sacré-Coeur'un merdivenlerinde ve gölgesinde büyük, can alıcı bir sahne var. Arka planlar, suç dünyasını parlak bir moda dergisi fotoğraf çekiminin konusu gibi gösteriyor. Bunda yanlış bir şey yok ama bu, ortama uyacak şekilde tasarlanmış ince bir olay örgüsünün işareti.
Wick doğuştan bir katil mi?
Yine de film, tüm Wick filmlerinin temel sorusunu yineliyor: Wick doğuştan bir katil mi? Yoksa tüm bunların altında iyi bir adam mı? Marki ona, "Sen busun" diyor. "Bir katil." Bu soru, bu bölümde de çözümsüz. Büyük boyutlu aksiyonun altında, karakter zaman içinde derinleşmiş değil. Bir aksiyon dizisi için bu bir kusur değil ama kaçırılmış bir fırsat.
Franchise zaten yeni yönlere doğru büyüyor. Bu yıl Peacock'ta yayınlanacak olan üç bölümlük spin-off dizisi The Continental, 1970'lerde geçiyor ve Winston ile otelinin hikayesini anlatıyor. Wick 3 ve 4 arasında geçecek olan ve Ana de Armas'ın dans eden bir suikastçıyı canlandırdığı Ballerina'nın prodüksiyonu ise tamamlandı. Armas'ın bale yaparak öldürüp öldürmediğini bilmiyoruz ama Reeves'in filmde olduğunu biliyoruz. Görünüşe göre, franchise para kazanmaya devam ettiği sürece, öyle ya da böyle John Wick asla ölmeyecek.
Kaynak: BBC