Kalpazanların seçimi ve Kürtlerin günü

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Şimdi seçim zamanı. Kürt’ün soyunu bütün olarak, hedef almış bir canavarlık duruyor seçim sandığında. Bence, her Kürt onu devirmeyi önceliğine almalı. Her Kürt oyunu, masallarımızdaki gibi zalim devin gözüne fırlatılan “tir” niyetine kullanmalıdır. Öncelik olarak, Kürt kanıyla beslenen bu yaratık gitmelidir.

İzmir mitingi ağaçlar gibi ayakta çürüyen Türk-İslam faşizminin (AKP), en alttakileri büyülemek için, “rekor kalabalık toplama” gösterisi olacaktı. Kalabalıkları toplamak için de, daha önce Kurdistan’ın Amed ve Batman mitinglerinde yaptıkları gibi, anayasa ve yasaları çiğneme suçu işleyerek, devletin olanakların yollara döktüler.

İstanbul’dan, Marmara bölgesinden, Aydın, Muğla, Denizli, Manisa en başta, dört bir yandan otobüsler, otomobillerle kiralık ve zoraki alkışçılar taşıdılar. Genelev işletmeleri ile kumarhane vergilerinin de karıştığı devlet kasasından maaş alan kimi imamları “cemaati taşıma” görevine koştular.  

Ama taşıma ile İzmir’in Gündoğdu meydanı doldurulamadı. Göz boyama çabası boşa çıktı. Bunun üzerine, çocukluktan yetişme ve kabarık sabıka dosyaları peşlerinden, makam merdivenlerini tırmanan deneyimli hırsızlar, mahir kalpazanlar, Sülün Osman’ı yaya bırakan dolanırıcıların aklı devreye girdi. Objektif sihirbazlığı ve foto montaj yoluyla meydanı dolu gösteren fotoğraflar elde edilip medyaya servis edildi.

Göbels tarzı propaganda malzemesi tamamdı. Stalin’den sonra Gürcülerin “en kanlı” evladı Recep, ertesi gün Ankara mitinginden gürledi:

“Kardeşlerim, İzmir meydanı sevenlerimizle doldu, taştı...”

Oysa, dev meydanın üçte biri bile dolmamıştı. Taşınan alkışçılar oracıkta dağılmış, İzmir’e gelmişken ucuz et, soğan, patates, bedava ekmeklerini aramaya koşmuşlardı.

2002’de, Recep’in kitle tabanına göz diken ve yüzde 7 dolayında oy toplayan Cem Uzan, ekmek içi döner dağıtarak, insanları meydanlarda tutuyordu. Recep de onu örnek alıp mercimek, pirinç torbaları ile seçmen avına girişmişti. Sonra işi, muhtaca çamaşır makinası dağıtımına dökmüştü.

Ardından, yoluna çıkanların kafasına çay torbaları fırlatmaya başlamıştı. Şimdilerde, yoluna çıkanların eline ikiyüzer lira tutuşturuyor. Dağıtttığının kimin parası olduğu ise belli değil. Nasıl olsa mamudu, çöpü, müteahhitleri, devletin para kasalarıyla onun ya; bunun hesabı sorulmaz...

Ne de olsa delik pabuçla geldi ama, “milletim” dediği ve her gün aşkını ilan ettiği halkın vergileriyle, Sultan Harun Reşit’i de kıskandıran lüks bir koza ördü; içinde yaşıyor. Bursla okuyan, hiç kazancı, hatta yakasında bir biti bile olmayan mahdumu Bilal, bugün üstün yetenekleri sayesinde restoranlar zinciri dışında, kulüpler, vakıflar ve de ülkenin muhteşem emlak kralıdır. Ayrıca Amerika’da iş merkezi, malikane sahibidir kendisi. Öteki mahdum dünyanın en büyük deniz ticaret filolarından birine sahiptir. Büyük damat medya imparatoru, küçüğü de silah üretim ve pazarlama tekelidir.

Ailenin muhteşem hayatı karşısında, halk mı? O bir “çini” ete muhtaç, yoksul kalabalık. Et, ülke vitrinlerinde mücevher gibi seyirlik, soğan ve patates de süs. Ülke o denli refah içindeki, en yüksek aylıklı emekli, eline geçen parayla 15 kilo et alabiliyor.

Çalanlar, dolandıran ve çocukluğunun namı büyük sihirbazı Zatı Sungur maharetiyle insanları kündeye getiren kalpazanlar ülkesidir burası. Recep en büyük reistir.

Çalışma olanağından yoksun, çalıştığı halde aç gezen yoksullar, bu ülkede bağış adı altında sadakalarla aşağılanıp teslim alınıyor, oyları Receplerin yükselmesinde merdiven oluyor.

Çünkü yaşanan ortam, dolandırıcı Sülün Osman ve sihirbaz Zatı Sungur düzeni, ödüllü Kürt katilleri rejimidir. Kürtlere karşı kullanılan kelle avcıları düzenidir bu.

Irkçılıkla beyni afyonlanmış, insani değerleri çürütülüp “puç” edilmiş kalabalıklar, Sultan edalı Sülün Osmanlar, “Kürt öldürdük, daha çok öldüreceğiz” dedikçe mutlu oluyor, açlıklarını unutuyorlar. Bu konuda, dünya eşsizi bu kalabalık. Haydutların götürdüğüne kör bakıyor, açlıklarını kader sanıp boyun eğiyorlar.

Ve haydutluk işte. Seçim kampanyası Kürt kanı üzere yürüyor.

Kürt sözüm sanadır!

Bu bir iltifat değil. Güzelleme hiç. Hayatın, duruşun ortada işte.

Sen, ana yurdunun sahibi, coğrafyanın en kadim halklarından birisin. Kültürünü, yaşama biçimi yaratarak gele geldin.

Sen bölgede, Araplardan çok önce, özgürlük kavgasına girdin. Sen Osmanlı ile savaşırken, Yunanlı uykudaydı. Her neyse, geri kalan bir tek sen oldun. Geç kalmışlığın bir değil, bir çok nedeni var. Sebepler, daha uzun bir yazının konusu...

Ve şimdi seçim var. Senin için seçim de mücadele yolu. Böylesi bir zamanda, senin onur mücadelen; öne çıkanların kusurlarını irdeleme, kırgın, küs durma günü değildir.

Unutma koca Kürt, senin halkın büyük bir aile. Ama birleşip bütünleşerek aile olma, bir anda oluşmadı. Nice badire ve uzun yoldan sonra bu noktaya varıldı.

Bu arada Kürtler, olay ve durumlara bütünsellik içinde, büyük bakmasını öğrendiler. Kervan yürürken, öne çıkan aksaklık ve hatalar önemli değil. Zaman içinde düzeltme olanağı hep vardır. Kürtler bir aile ya, aile içinde çözüm aranır ve bulunur. Kürtler, artık bu olgunluktadır.

Şimdi seçim zamanı. Kürt’ün soyunu bütün olarak, hedef almış bir canavarlık duruyor seçim sandığında. Bence, her Kürt onu devirmeyi önceliğine almalı. Her Kürt oyunu, masallarımızdaki gibi zalim devin gözüne fırlatılan “tir” niyetine kullanmalıdır. Öncelik olarak, Kürt kanıyla beslenen bu yaratık gitmelidir.

NOT:

Solcu numarasına yatan bir Kızıl Elmacı, Ergenekoncu ırkçının Kürtlere sövgü ve hakareti, elbette cevapsız kalmayacaktır. Ama seçimden sonra.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.