Kastik Katil: Kast sisteminin postmodern yüzü

Forum Haberleri —

Yönlendirme

Yönlendirme

Kastik katil üzerine-3

  • Bugünün dünyasında kastik katil medya aracılığıyla konuşur, eğitim sistemiyle öğretir, hukuk diliyle hüküm verir. Yoksulun suçlu, kadının irrasyonel, farklı olanın tehlikeli gösterildiği her sistem, bir tür modern kast rejimidir.
  • Kastik katil, kadına da aynı işlevi biçer: Onu bazen kutsar, bazen şeytanlaştırır; ama her durumda kendi özneleşmesini engeller. Kadının düşüncesi değersizleştirilir, bilgisi “irrasyonel”, duygusu “zayıflık”, bedeni “tehlike” olarak konumlandırılır.

NİMET SEVİM

Görünmeyen tahakküm biçimleri yalnızca modernleşmenin değil, kadim hiyerarşik düzenlerin mirasını da taşır. Kastik katil, bu görünmezliğin yeni adıdır.

Modern çağda özgürlük, eşitlik ve bireysellik adına inşa edilen düzenlerin görünmeyen yüzünde, hâlâ eski zamanların hayaletleri dolaşmakta. Toplumları görünmez biçimde kuşatan ve bireyin iç dünyasında bile tahakküm kuran bu yapılar, kimi zaman ideoloji, kimi zaman ahlak, kimi zaman da gelenek kisvesiyle karşımıza çıkar. Bu tahakküm yapılarının bütününü dikkat çekici bir biçimde ifade eden bir kavramsallaştırma var: Kastik katil.

Kastik katil; görünmeyen, sessiz, iz bırakmayan ama derin bir aşındırmayla bireyi, toplumu ve hafızayı çürüten, içeriden felç eden bir fail olarak tanımlanıyor. Bu kavram ilk bakışta kimyasal bir metafor gibi görünse de, aslında tarihsel olarak çok daha köklü bir tahakküm sistemine, özellikle de kast sistemine, yani sınıfsal ayrımcılığın kutsanmış haline temas eder. Bu yazı, kastik katil kavramsallaştırmasının, kast sistemiyle olan bu kavramsal ve yapısal bağını açığa çıkarmayı amaçlıyor.

Kast: Doğuştan gelen tutsaklık

Kast sistemi, özellikle Hindistan’da toplumu doğuştan belirlenmiş hiyerarşik sınıflara ayıran, geçişi ve hareketliliği büyük ölçüde yasaklayan bir toplumsal yapıdır. Kökeni Sanskritçedeki “vara” (renk, sınıf) ve Portekizce “casta” (soy, saf kan) sözcüklerine dayanır. Toplum, Brahmanlar (din adamları), Kşatriyalar (savaşçılar, yöneticiler), Vaisyalar (tüccarlar, üreticiler), Sudralar (hizmetkârlar) ve sistem dışına atılan Dalitler (“dokunulmazlar”- kast dışı insanlar) biçiminde katı ayrımlarla bölünmüştür.

Kast sistemi, en çok Hindistan örneğinde somutlaşsa da, insanlık tarihinin birçok aşamasında farklı biçimlerde var olmuştur. Bu sistem, bireyleri doğuştan belirlenmiş sınıflara ayırır. Kimileri yönetmeye, kimileri çalışmaya, kimileri ise insan dahi sayılmamaya mahkûm edilir. En alt tabaka olan Dalitler, dokunulmaz ilan edilerek tüm haklardan dışlanır. Bu, yalnızca sosyal bir dışlama değildir; aynı zamanda varoluşsal bir yok saymadır.

Bu yapı doğuştan tahakküm ilişkilerini kutsallaştırır ve bu tahakkümün devamı için hem din hem gelenek hem de fiziksel şiddet kullanılır. En dikkat çekici özelliği, bireyin kendi konumunu sorgulamasının bile neredeyse bir günah sayılmasıdır. Bu sistem içinde doğan biri, yalnızca ekonomik değil, ahlaki ve kutsal bir çerçevede aşağıda tanımlanır. Dolayısıyla kast, görünüşte geleneksel; ama özü itibarıyla son derece politik ve yapısal bir şiddet mekanizmasıdır.

Kastik Katil: Sınıf değil, zihin hapsi

“Kastik” kelimesi teknik olarak Yunanca “kaiein- yakmak” kökünden gelirken, fonetik ve semantik olarak “kast” sistemiyle çarpıcı bir şekilde çakışır. Bu benzerlik, iki kavramı farklı kökenlerden gelen ama benzer etkiler üreten sistemler olarak birlikte düşünmemize imkân tanır. Bu, tesadüfi bir benzerlik değil; bir düşünsel çağrışımdır.

Kast sistemi bireyi dışarıdan sınıflandırır; kastik katil ise bunu içeriden yapar. Kastik katil, bireyin düşünce ve duygu sistemine yerleşerek, ona “direnemeyeceğini”, “yetersiz olduğunu”, “değersiz olduğunu” telkin eder. Bu katil, kişiyi dövmez ama zihnini susturur, kalbini kurutur. Direnci aşağılayan, hafızayı itibarsızlaştıran, hakikati manipüle eden her söylemde kastik etki mevcuttur. Bu, Arendt’in “banalite du mal” dediği kötülüğün sıradanlaştırılmasıyla benzeşir. Yani artık öldürmek bile gerekmiyor; kişinin kendisini değersiz hissetmesi yetiyor.

Dolayısıyla kastik katil, kast sisteminin modernleşmiş ve görünmez hale getirilmiş versiyonudur. Sabit sınıflar yoktur; ancak sürekli aşağıda tutulma hissi vardır. Dokunulmazlık değil, dokunulamazlık hissi yaratır. Bir tür içsel sürgündür.

Kavramsal tahlil: Kastik = kast+aşındırma

Bu bağlamda, “kastik katil” kavramı iki düzlemli bir eleştiri taşır:

1. “Kast” düzlemiyle: Doğuştan gelen ya da toplumsal olarak inşa edilen sınırlayıcı rollerin totaliterliğine, tahakküm ilişkilerine karşı bir itiraz.

2. “Kastik” düzlemiyle: Bu rollerin içselleştirilerek bireyin kendisi tarafından yeniden üretildiğine dair bir teşhir.

Bu çift yönlü etki, kastik katilin neden bu kadar derin ve sinsi olduğunu açıklar. Çünkü artık baskı dışsal değil, zihinsel ve duygusaldır; çünkü kişi kendine katil olmuştur.

Kadın ve kast dışı olan: Ortak yazgı

Kast sisteminde en sert dışlama Dalitlere yöneltilmiştir. Ancak dikkat çekici biçimde, benzer bir dışlama da kadınlara yöneltilmiştir. Bu dışlama, yalnızca sosyal konumdan değil, bilgi üretimi, etik değer inşası ve tarih yazımı süreçlerinden de dışlanmayı kapsar. Kadın, kast sisteminde her sınıfta aşağı konumlandırılmış, ancak “namus”, “doğurganlık” ve “kutsallık” gibi araçlarla sistemin taşıyıcısı kılınmıştır. Bu; bastırmanın ve kullanmanın eş zamanlı yürütülmesidir.

Kastik katil, kadına da aynı işlevi biçer: Onu bazen kutsar, bazen şeytanlaştırır; ama her durumda kendi özneleşmesini engeller. Kadının düşüncesi değersizleştirilir, bilgisi “irrasyonel”, duygusu “zayıflık”, bedeni “tehlike” olarak konumlandırılır. Özellikle anaerkil toplum mirasının bastırılması, bu kastik tahakkümün merkezindedir. Kadın direnişi, bu yapının en çok korktuğu şeydir. Bu, yalnızca bireysel değil, kolektif kimliğe yönelik bir yıkım biçimidir.

Direniş gösteren kadınları “ahlaksız” ve “kaotik” ilan eden “kastik katil”, sadece bireyi değil, belli bir toplumsal rolü- özellikle kadınlığı ve direnişçi kimliği- sistem dışına itmekle görevlidir.

Modern düzenin kastik mekanizmaları

Bugünün dünyasında kastik katil medya aracılığıyla konuşur, eğitim sistemiyle öğretir, hukuk diliyle hüküm verir. Yoksulun suçlu, kadının irrasyonel, farklı olanın tehlikeli gösterildiği her sistem, bir tür modern kast rejimidir. Kimse ona “kast” demez ama sonuç değişmez: Birileri yukarıda, birileri hep aşağıda kalır.

Önder Abdullah Öcalan’ın “kastik katil” kavramını geliştirmesi, bu görünmez yapıya yönelik bir teşhirdir. Bu kavram, yalnızca bir eleştiri değil, aynı zamanda zihinsel, ahlaki ve politik bir öz-savunma çağrısıdır.

Sonuç: Tahakkümün sınırlarını görmek

Kastik katil; yalnızca öldüren değil, yaşarken çürüten, yalnızca dışlayan değil, özneyi kendi bedeninde rehin alan, yalnızca bastıran değil, hakikati yeniden tanımlayan bir mekanizmadır. Onu teşhis etmek, sadece bireysel değil, toplumsal bir direniş sorunudur.

Bugün yeni devrimci etik, sadece dışsal düşmanlara değil, içimizdeki kastik etkilerin çözülmesine dayanmalıdır. Kadim sınıf rejimlerinin modern hayaletleriyle yüzleşmeden, özgürlük mümkün değildir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.