Katiller galerisinin Cumartesi Anneleri

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • 1995 yılında, ilk kez 20 kişilik bir Cumartesi Annesi grubu sokağa çıktı. İstanbul Galatasaray lisesi önünde oturarak, katillerin yüzüne ışık tutup, “sizi tanıyor, biliyoruz” dediler. Kaçırılıp kaybedilmiş çocuklarını istediler. Yılmadılar. Sayıları azalacağına katlanarak büyüdü. Amed’de, Van’da Kürt anneleri, nineler onların sesine ses oldu.

Türk devletinin, “devlet kılıklı” bir çete yapılanması olduğu yıllar öncesinin saptamasıdır. Ama, dünya aya giderken o, yay yapıldak geride kaldı. Dünya dışı bir “katiller galerisi”ne dönüştü. Günümüzde, yalnız yurttaşlarına değil, çevrenin güçsüz ülkelerine kan kusturan haydut oldu.

Ve kendisinden daha kötü olanlar var desinler diye, aynaya bakıp bakıp İsrail’i diline sarıyor, ona “haydut, katil, cani, işgalci” diyor. Oysa kendisi Irak Kurdistan’ı, Rojava ve Irak ile Suriye topraklarında çağın öteki haydutları İslamcı çetelerle ortaklaşa gasp, işgalcidir.  

Öte yandan, dünyanın en uzun boylu adalet arayıcısı olan Cumartesi Anneleri, 1000 hafta, 29’uncu yılı bulan eylemleriyle onlara ayna tutuyordu.

Çünkü, bunların devletinde katiller, Hindu dinindeki sığır misali kutsaldır. Katillere katil demek, yüzlerine ışık tutmak ölümcül suç, bayrağa, ezana hakaret mazallah çürümeyi hak eden teröristliktir.

Kürtlerin dünyaca sevilip sayılan siyasal lideri Selahattin Demirtaş, katillerin yüzüne çıra tuttuğu için, 42 yıllık hapis cezasına mahkumdur.

Kiralık katiller, 1990’ların başında devlet güçleri, mafya ve Hizbullah’la katışık ortaya çıktılar. Halkın vergileriyle oluşan hazineden maaşlı, cinayet işlemeye çıktıklarında fazla mesai ve risk ödenekliydiler. Her cinayete karşılık ayrıca ödül alıyor, Toros marka beyaz otomobillere biniyorlardı.

Bunlar, Türk devletinin “kutsal kiralık katilleri” idi.

Sonra katiller oligarşisi büyüdü, Türk kesimine de yayıldı.

1995 yılında, ilk kez 20 kişilik bir Cumartesi Annesi grubu sokağa çıktı. İstanbul Galatasaray lisesi önünde oturarak, katillerin yüzüne ışık tutup, “sizi tanıyor, biliyoruz” dediler. Kaçırılıp kaybedilmiş çocuklarını istediler.

Ve kutsal katillere dokunmak, yüzlerine ışık tutmak yasaktı. Yasağı çiğneyen Cumartesi Anneleri coplanarak, yüzlerine zehirli gaz sıkılarak, yerlerde sürüklenerek, üzerlerine azgınlaştırılmış köpekler salınarak, işkenceye maruz kaldılar. Mahkemelerde hapis cezasına çarptırıldılar. Ama yılmadılar. Sayıları azalacağına katlanarak büyüdü. Amed’de, Van’da Kürt anneleri, nineler onların sesine ses oldu.

Sonra, Mafya liderleriyle “hatıra fotoğrafı” çektirerek, onlarla “barış içinde bir arada yaşadığını dünyaya duyuran, kol kanat gerdiğini açık eden Pontoslu Süleyman’ın “Mafyadan sorumlu bakan”lığı döneminde, polis copu ve kelepçesiyle sokağa çıkmaları yasakladı. Ama, bu zulüm de nafile kaldı.

Geçen Cumartesi, onların 1000’inci haftasıydı. Yer yüzünde bir rekordu, bu. Bu denli uzun sürmüş başka bir direniş maratonu yoktu.

Bu konu, orada dursun. 1990’lı yıllar, Kurdistan bir lanetliler bahçesi, öte yandan kırım, yangın, ekonomik, siyasal, sosyal yıkım yıllarıydı. Kendisinden sonra oğulları, torunları da ateşe atılacaklar listesine alınan Çetin Altan, 1990’ların Türk devletini, “17 bin 500 faili meçhul cinayet diyarı” olarak tanımlıyordu.

Bu dönem, Kürt öldürmek suç değil, tersine “vatana hizmet” yolunda, ödüle hak kazanmaktı. Bu kurbanların tamamına yakın çoğunluğu da askerler ya da sivil giyinmiş insan avcıları tarafından evleri, iş yerlerinden, tarla, bağ, bahçeden alınan, yoluna pusu kurulan Kürtlerdi.

Elbette katillerden hiç biri ceza almadı. Terfi ettiler. General, ordu konutanı, Genelkurmay başkanı, kimileri bakan, genel müdür oldu. Rejimin çiçekleri olarak takdir gördüler. Türk büyükleri makamında yaşadılar. Hakkında dava açılan, “Türk İslam Faşizmi”nin eli ve mahkemelerin kararıyla aklanıp paklandılar. Onlar, toplumun nadide çiçekleri Türk büyükleri mahallesinde yaşıyorlar. Kimileri zaman zaman televizyon ekranlarında, “erdem dersleri” tertibinden konuşmalar yapıyorlar.

Abdestli AKP’ler iktidarında cinayetler toplu kırıma dönüşerek, getirisi olan Kürt düşmanlığı ile Kurdistan’ın parçalarına, Suriye’ye, Irak’a ulaştı.

Öte yandan Türkler, 1990’larda ordularının PKK gerillalarıyla savaştığını sanıyorlardı. Oysa hakikat öyle değildi. Türk ordusu, bu dönemde insan kaçırıp faili meçhule havale ediyor, karşılık verme imkanı sıfır derekesinde olan taş duvarlı Kürt evleri, evlerden giderek savunmasız köylerle savaşıyor, ucuz zaferlerini, alevi göğe çıkan yangınla kutluyorlardı.

O nedenle, başta Cizre, Şırnak Amed’in kalbi Sur olmak üzere, muhasaraya alınan 10 şehirde katledilenlerin sayısı da meçhul. Sayısı 400 bine çıkan köyü, köy yakan failleri de eklersek, bu dönemin katil sayısı yüzbinleri aşıyor, milyonlara varıyor. Onlar için ne büyük iftihar: Milyonluk katil.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.