Kemalist generallerin onuru

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Askerlik denilince, Napolyon’un subayları geliyordu akla. Mağrur ve düelloda kılıç şakırdatacak kadar onurlu. Tolstoy’un anlattığı Çar’ın sırmalı askerleri, Britanya’da Kraliçe Viktoria’nin bir elinde kadeh, ötekinde kılıç taşıyan subayları...

 

Rahmetli Çetin Altan, kendisine işkence yaptıran General Faik Türün’ü hiç unutmadı. Onu onur savaşına davet niyetine, ara ara “bir generalle düello yapmak istiyorum“ diye yazıyordu. Oysa, “Türkler düello ile hiç tanışmadılar; onlar pusucudur“ diye yazan da kendisiydi.

Rahmetli, buna rağmen, onların afra-tafralarını gördükçe, pusuculuğu yadsıyor, ve nafile bir beklenti ile “ben bir generalle düello etmek istiyorum“ diyordu.

Türk generalleri “sevgili Atatürkümüz“ naralı, keskin Kemalistlerdi. “Düellocu“ havalara bürünüp Atatürk’ün adını naraya dönüştürerek, Kürtlere işkence ediyorlardı.

Oysa, onlar da sahte hayatların içinden geliyorlardı. Kimlik ve kişiliklerin de sahte olduğu bir yerde, Atatürkçülük de sahteydi, yüze sürülmüş cilaydı. Darbeler zamanında, o cila dökülüyor, işkence ve öldürüm eserleriyle, gerçek yüzleri görünüyordu. “Düellocu bir soylu“ havalarındaki general Kürdistan dağlarında, köy yakan kibritçi bir eşkıya olarak karşımıza çıkıyordu. İşkenceci başı...

Ama bunu yapanlar, kendilerini ak-pak göstermek için, Atatürk’ü büyülüğü bir Tanrısallığa dönüştürüyorlardı. Atatürk, her yerdeydi. Ortalık onun büyüsüyle doluydu. Atatürk okulu, Atatürk caddesi, Atatürk meydanı, Atatürk havaalanı, Ata uçağı, okullarda Atatürk üzere yeminler.

Oysa, bunlar kölelik, “kul“luktan geliyorlardı. Kulluk ve kölelikte “hiç bir tapınak kişi“ kalıcı değildi. Biraz önce, “çok yaşa“ yakarışıyla tapınılan kişi, az sonra yere yatırılıp ırzına geçtikten sonra katlediliyordu. Kulların efendisi 14 Osmanlı Sultanı yerlerde süründürüldü.

O nedenle, bunların tapınakları da sahte. Bunlar, Çin efsanesini, “Ergenekon“ adıyla kendilerine soy, tarih yapanlardır.

Dolayısıyla, generallerin Atatürk’ü tanrısallaştırması da sahteydi. Mısırlı Seyyid Kutub kültür sülbünden “Reiz“ zuhur edince, Atatürk de uçtu. Madalyonlardan silüeti, okullardan adı kalktı. Reiz, Atatürk‘ün adını sökemeyince, havaalanını değiştirdi.

Ama Atatürk diye diye insanlara işkence edenlerin itiraz adına “kendilerini feda“ etmesi bir yana, ses bile çıkmadı.

O içleri, dışları Atatürk dolu, hızlı, kızgın Kemalistler, “ver öpim, abi“ geleneğine uydular. “Gün gemisini kurtaran kaptanın günüdür“ dercesine, iki büklüm eğilip, Reize biat ettiler. Orduda “Cübbeli general“ dönemi, Allahu ekber diye diye Kürtlere saldırı günleri başladı.

Bu arada, Seyyid Kutub İslamına uygun ordu yapılanması başladı. Dünün, “burnu havada Kemalistler“i, yerlerini sağlamlaştırmak için, arkadaşının muhbiri, avcısı kesildi. Generallerin hapishanelerde “ehlileştirme“ sürecinde, tekmil generallerin başı, Genelkurmay başkanı “terörist“ diye içeriye çekilip “hazır ol“ da durduruldu.

Köle teslimiyetinin yaranma versiyonu olan, “bunca hizmete rağmen, bu yapılır mı?“ ağlamalarının dışında, kimseden, itiraz sesi çıkmadı. O hızlı ve öfkeli Kemalistlerin, hayır diyen “kollektif nefesi“ bile duyulmadı

“İcat üstüne icatlar“la, aşağılamalara boyun büktüler. Onurlu düellocunun son çıkışı, intihardır. İntihar eden bile çıkmadı, aralarında. Sadece, “bunca Kürt öldürmüşken“ diye ağlaştılar.

Ve bunca teslimiyetçilikten sonra, en son modern çağın prangası “elektronik kelepçe“ ile prangalanarak, “ibretlik“ olarak toplum içine salındılar.

Onlar, ayaklarına takılı modern prangaları sürükleye dursun, geride kalanlar, yüzlerce emekli general “Padişah gitti, yaşasın Padişah“ dercesine yaranma hizmetindeydi.

Oysa, denizcilikten emekli arkadaşları, birer sivil yurttaş olarak, sadece görüşlerini açıklamışlardı. Bu sebeple, sabaha karşı ev baskınlarıyla götürülüp aşağılandılar.

O yüzlerce general, o sırada ucuz domates, biber kuyruklarında mıydı, yoksa Reize yeni bir proje sunmakla mı meşguldu bilmiyorum, ama görünmediler.

Öte yandan, ülke yağmalanıyor. İnsanlar aç. Bunca yoksulluk varken, bir yıllık ülke bütçesi tutarındaki 128 milyar dolar kayıp. Fikrini söyleyen herkes, dayanılmaz baskılar altında.

Yüzlerce emekli generalden, sen, bir kiralık katil gibi Kürt öldürmekle övünmeyi bırak, işte bu an, senin için, hayatında bir kere olsa düellocu gibi davranma fırsatıydı. Ben size Hitler’e dikelen Alman, Mussoloni’ye kafa tutan İtalyan ve Cumhuriyetçiler safında yer alan İspanyol genelleri gibi davranın demiyorum.

Sizden böyle bir hareket zaten beklenemez. Çetin Altan, yıllar yılı yok yere, “bir generalle düello yapmak istiyorum“ dedi, durdu. Sizde bu damar yoktu, hiç bir zaman olmadı. Pususu idiniz siz. Pusuya yatıp kaçırdığınız çocuklarla ordu kurdunuz.

Ben bu satırları yazarken, siz Lice köylülerinde pusudaydınız. Pusudan çıkıp ev basıyor, eşyayı kırıyor, döküyor, tahrip ediyordunuz. Fukara insanları, çocukları dövüyor, bebeklerin mamasını çalıyor, 18 yaşındaki çobanı esir alıyordunuz...

Hey general, birazcık onurlu olsana! Liceli köylü, senin eline düşmüş bir esir. Esirin eli, kolu, ağzı da bağlı.

Onurun varsa eğer, Kürt köylülere karşı haydutlaşacağına, sabaha karşı evi basılan, eşi, kızının mahremi didiklenen, sonra eski çağların esirleri gibi prangalanarak sokağa salınan generallerinin onuruna sahip çık!...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.