Kemalizmin yüz yıllık sefaleti

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • TC’nin kurucusu Kemalistler, yeni bir akımın öncüleri değildi. Onlar, İttihatçıların “B“ takımıydı. İttihatçıların ırkçı ideolojisini hazır alıp üstünde, devletlerini inşa ettiler.

 

Aydınlarını da onlardan devşirdiler. O bakımdan, Kemalist aydınların hiç biri, batılı anlamda bağımsız ya da özgürce düşünebilen değildi. Onlar birer memur ya da “atanmış mebus“tu.

Kürtleri yerip aşağılamak, iftiralara boğmak başlıca görevleriydi, Kemalist aydınların. Ankara merkezinin biraz ötesindeki Solfasol veya Hasanoğlan Köyünün paçavra içindeki insanları Saraylarda yaşıyormuş, Amanos ile Torosların mağaralarında hayat kaynamıyormuş gibi Kürtleri mağara gibi evlerde yaşıyor diye aşağılıyorlardı.

Soykırımı yaşayan Kürtler, Türk gazetelerinin sayfalarında “vahşi yaratıklar“dı. Ağrı, Zilan, Erciş kırımını izleyen gazeteci Esat Mahmut Karakurt, kendi kanında boğulan insanlardan asla söz etmiyor, ama Kürtlerin vahşice “kahraman Türk askerine karşı koyduğunu“ tefrika ediyordu. Aynı adam, daha sonra “Vahşi bir kız sevdim“ romanını yazacaktı.

Bir öğretmen olan Kemal Bilbaşar, Dersim’de kırımcıydı. Daha sonra yankılanan kan ve kırım sesinden tek kelimeyle bahsetmiyor, ancak masalımsı dağ insanı Cemo ile Memo’yu anlatan romanlar yazıyordu.

Kürtlerin başka türlü keşfedildiği 1950’lerde, ünlü bazı yazarlar onların, “o kadar vahşiler ki, Türkçeyi bile bilmiyorlar“ veya “İstanbul’u da deniz de görmemişler“ tefrikaları yazıyorlardı.

Bildikleri tek yemek, daha yeni keşfettikleri soğanı ateşten közleyip ekmek arası yapmaktan ibaret olan Türkler medeni insanlardı. Et, süt ve buğdaydan yemek üreten Kürtler vahşiydi. Paçavralara sarınanların yanında yedi kırmalı rengarenk fistanlı Kürt kadınları vahşi...  

Türk yazarlarının hepsi “çok bilmiş“, üst perdeden sloganlar atan, hatta sosyalist geçinen Kemalistler. Oysa, kulaktan duyma bir kaç kelimenin ardından koşup onları yerli, yersiz kullanan zır da değil, zır zır cahil kişilerdi. Cehil şişinmesiyle üstten bakan, görgüsüzlerdi.

Çoğunluk, açlık kaçkını paçavralı göçmenlerdi. Çarıklı, yalınayak veya yama tutmayan pecmurde giysileriyle, Ankara merkezine sokulduklarında, Faşizm görmek demektir ya, polis onları arka sokaklara sürüyordu.

Öte yandan, Kemalizmin önde gelenleri, balolarda, tören ve ziyafetlere batılı aristokrat kisvesinde redingot, smokin, frak giyiyorlardı. Faşizmde her şey gibi hayat da taklitti. Çetin Altan’ın anlatımıyla frak veya smokinle balodan, törenden çıkanlar, evlerinde, entari giyip yer sofrasına oturuyorlardı.

Faşizmin “kaidesi“ gereği her şey, hayatın bütün yelpazeleri gösteriş üzere idi. O nedenle Recep Tayyip “itibardan tasarruf olmaz“ diyerek, sayısız sarayı bir arada kullanıyordu.

Bu arada haklar isteyen Kürt kimdir, gelenekleri, kültürleri ne ve nasıldır, hiç bir şeyden haberleri yoktu Kemalistin. Kürtlerin ne istediklerini de bilmiyorlardı. Tek bildikleri, onları aşağılayıp onurlarını kırmak, yasak çemberine kapatmak ve öldürmekti.

O nedenle Cumhuriyet gazetesinin, bir zamanlar Türk sinemasının kalbi Yeşil Çam sokağında dolanmış, sosyalistliği de oynamış yazarlarından Işıl Özgentürk, Musa Orhan adındaki kiralık askerin tecavüzünden sonra intihar eden Batmanlı İpek Er’in hikayesini anlatırken, bir arkadaşının söylemine dayanarak, Batman’ın kişiliğinde Kürtleri şöyle anlatıyordu:

“Kız çocuklarına, hiç değer verilmez. Babalar kızlarını, çocuktan saymazlar. Kızları okutulmaz, mal gibi satılırlar. İki seçenekleri vardır, kızların: Ya dağa çıkarlar ya da şehirde görev yapan bir asker, bürokrat biriyle evlendirilirler. Bekaretini kaybetmiş genç kızlar için intihar, bir kurtuluş olur.“

Bu satırlar sadece cehaletin ürünü değil, eski zaman Kemalistlerin Kürtlere üstten bakan utanmazlık ve had bilmezlik örneğidir. Barbara karşı koymak için, dağ yolunu tutan Kürt kızlarının, mücadelesini anlamalarını beklemek, abestir. Bu “tatara titiri“ hayatlılardan kimsenin böyle bir beklentisi yoktur. Onursal savaş onurlu insanların işidir, çünkü.

Işıl Özgentürk adındaki kadın, bu yüzden haddini aşıyor, onur savaşçısı Kürt kızlarına saldırıyor, kirli, kirlilikten çürümeye başlamış dilini, Leyla Agirîlerin anısına uzatmak istiyordu. Onursuzca ve utanmazlıkla...

Öte yandan, bunun hangi delik ve nasıl bir mağaradan fırlayıp geldi bilmiyorum. Evlilikte, kız tarafından para ya da değerli bir şey almak, “iyi bir şeydir“ demiyorum, ama bu gelenek salt Kürtlere has değildir. Yer yüzünün beş kıtasında, kökü olan pek çok toplumda yaşayan bir gelenektir.

B. Traven “Kanlı Yürüyüş“ adındaki romanında, İnka soyundan Celso’nun başlık parasını denkleştirmek için, katlandığı zulmü anlatır.

Ayrıca Kürtleri aşağılamak için, alçalan, çukurda debelenenlerin bilmediği de var: Bu gelenek Kürtlerde, büyük ölçüde törpülendi. Yok oldu.

Türedilerin anladığı şey değil, ama kızlar artık, çeyiz yüküyle oğlan evine gidiyorlar.  

Dahası Yahudilerde kız tarafı, oğlanın ailesine başlık parası (Drahoma) ödüyor. Yine geleneksel yaşamdan gelmeyen, türedilerin anlayacağı şey değil, ama bu da böyle bir gelenek işte...

Kısacası Kemalizm kendi cehaleti ile taklit hayat ve zulüm çukurunda çürüyerek, bu hale geldi. Bugün, yerlerde sürünüyor. Kurdukları kanlı, irinli diktatörlüğü dinciler, ırkçılar ele geçirdi. Hamaset naraları arasında malı götürüyor, saraylara sığmıyorlar.

Işıl Özgentürk gibileri de, kaptırdıkları nimetlerin hırsıyla Kürtlere saldırıyorlar...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.