Kılıçdaroğlu vay!..

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kılıçdaroğlu, “yerli ve milli“ görünmek için, Kürtlere karşı yürütülen zulme kör bakıyordu. Erdoğan kızmasın diye, Kürt lider Selahattin Demirtaş ve seçilmiş arkadaşlarının, Türk parlamentosundan hapishanelere sürüklenmesi için, ön açıp parmak kaldırıyor, Kürt Belediye Başkanlarının kelepçelemesine gözlerini kapatıyordu.

Kemal Kılıçdaroğlu, Dersimlidir. Ve Dersim, Türk ırkçılığının soykırım hücumuna uğramış, yanmış, yıkılmış Kürdistan’ın bir köşesi.

Ama öteki bölgelere göre Dersim, iki kere düşmandı. Çünkü, Dersimliler hem Kürt, hem de büyük çoğunluğuyla, Alevi inancına mensuptu. Bu yüzden, varlıkları Atatürk’ün “Türk ve İslam“ projesine uygun değildi. Onları önce İslam, sonra Türk yapmak uzun işti. Kim uğraşacak..!

Türk atası, kestirmeden gidip sivil kırım başlattılar. Kimine göre 50, kimilerine göre ise her yaştan 70 bin Dersimli katledildi.

Kılıçdaroğlu’nun aşireti, çevresi yok edildi, ama onlar bir şekilde kurtuldu. O katliamdan sonra doğdu. Babası, rejimin “iyi insan“larındandı. Okuma ve yazmasını da biliyordu. Onu, gezgin vergi tahsildarı, Kürtçe söylemle “kamçulcu“ yaptılar.

Atatürk’e hayranlık ve bağlılıktan adı Kemal olan oğlan, okul bulan şanslılardandı. Okudu. Yüksek öğrenim bile yaptı. Türklerin devletine memur oldu. Sosyal Sigortalar kurumu genel müdürlüğünden emekliye ayrıldı.

O arada, içinde özüne dönüş duyguları bılklanmış olacak ki, Dersimde işlenen barbarlığı hatırlamakla da kalmadı. İnsan oğluna anlatmak niyetiyle araştırmalar yapma, tanıklarla konuşmaya başladı.

Bunlardan biri de, dönemin polis şeflerinden, daha sonra uzun yıllar Demirel’in Dışişleri Bakanı olan İhsan Sabri Çağlayangil’di.

Çağlayangil’in bana, Mehmed Ali Birand, Tanju Cılızoğlu’a anlatmadığı gerçeği, ona açıkladı:

“Mağaralara sığınmış insanlar, fare gibi zehirlendi!..“

Bu itiraf, Dersim’deki barbarlığın özeti olarak geçti, tarihsel literatüre.

Kılıçdaroğlu, işte bu süreçte Kürdistan, özelde Dersim soykırımının da fikir babası, planlayıcı ve başkomutanı Atatürk‘ün ırkçı esaslara dayanarak kurduğu CHP’ye üye oldu.

Deniz Baykal, onu milletvekili yaptı. “Devlet“ diye diye devleti soyanların ifşaası ile parlamentoda isim yaptı.

Artık, kurbağa larvası gibi başkalaşım başlamıştı. Tabii ki, Dersim araştırmasının lüzumatı yoktu. Bıraktı onu. Deniz Baykal, kadın çalışma arkadaşıyla seks yapma meselesinden ekarte olunca, Kılıçdaroğlu yıldızı ışıldayan olarak, Atatürk‘ün “fikriyatı“ temsilcisi seçildi.  CHP’nin başına geçti.

O artık Atatürk’ün ruhu, ortalıkta dolaşan hayaletiydi. Recep Erdoğan ile en birinci Türk görünme maratonuna katılıyor, Türkün de ırkçısı olmak için, ırkçılığın simgesi kurt, köpek gibi ulumuyor, ama elleri, parmaklarıyla it, kurt başı işareti yaparak nutuk atıyordu.

CHP, artık tersinden giderek AKP, MHP ile birleşmiş bütünleşmişti. Erdoğan kızar, Bahçeli laf eder diye, 7 milyona yakın oy almış HDP’yle yan yana gelmeme, hatta selam vermemeye özen gösteriyor, ırkçı histeriyle “nerede bir Kürt varsa, öldürmek için oraya kadar“ yeminli Türk ve İslamcılar kervanına  katılıyordu.

Kervanın yolcuları da, daha yakın dünlerde din ve ırk değiştiren devşirmelerdi. Ama, “yerli ve milliler“ diye naralanıyorlardı.

Kılıçdaroğlu, “yerli ve milli“ görünmek için, Kürtlere karşı yürütülen zulme kör bakıyordu. Erdoğan kızmasın diye, Kürt lider Selahattin Demirtaş ve seçilmiş arkadaşlarının, Türk parlamentosundan hapishanelere sürüklenmesi için, ön açıp parmak kaldırıyor, Kürt Belediye Başkanlarının kelepçelemesine gözlerini kapatıyordu.

Ama rol yapmanın da bir sınırı vardı. Geçen, ırkçı-dincilerin diyarı Yozgat’ta özüne dönerek, “en iyi kan dökücü“ benim demeye getiriyor, “Kandili yerle bir etmezsem Kılıçdaroğlu değilim“ diye gürlüyordu.

Atatürk’ün koltuğuna oturup, it başı işareti yapana yakışan buydu. O da gereğini yapmıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu bir Dersimlidir. Soykırım köprüsünden geçmiş, arta kalanlarının dili kesilircesine yasaklanmış, kimliği, kültürü, isimleri bile giyotinin altına yatırılmış, bir halkın arasından geliyordu.

Diri diri yakılmış, zehirlenerek ruhu alınmış, süngüden geçmiş insanların anısına, söndürülmüş hayaların davasına hizmet etmesi beklenirken o, çıkarı uğruna “kurbağa gibi başkalaşım“ geçirerek, soykırım uygulayan Atatürk’ün önünde eğilerek biat ediyor, ideolojisinin vekili oluyordu.

Bir Yahudi’nin, Hitler’in fikir mirasçısı seçilmesi gibi bir şeydir, bu. Bir Amerikan yerlisinin General George Amstrong Custer’in, bir Ermeni’nin Talat Paşa ruhunu ortalıkta dolaştırma görevini üstlenmesi  gibi...

Erdoğan’la Kürt düşmanlığı yarısında, “en iyi ben öldürürüm“ demeye getirerek, beyinsel geri kalmışlıkta debelenen kalabalıkların ruhuna ırkçı afyon şırıngalayan Kılıçdaroğlu, Kürtleri kandırıp dolandırma pazarında ise “barış, demokrasi, insani haklar, eşitlik“ diye diye gülücükler dağıtıyordu.

Ama rol yapma, oynamanın da bir sınırı vardı. Geçenlerde gittiği, ırkçı-dincilerin diyarı Yozgat’ta kafası karışınca her şeyi karıştırıyor, ırkçı ruh şahlanması ve kan dökücü şehvetle, “Kandili yerle bir etmezsem Kılıçdaroğlu değilim“ diye gürlüyordu.

Aslını, soyunu inkar eden bir döneğe, yere, iklime, ortama göre konuşmak yakışır. Gerektiğinde iti, kurdu ata seçip, başı ve işareti yapana yakışan buydu.

Bizim diyecek sözümüz yok. Bu ve ortağı “Beyaz Toroslu“ Kurt (Asena) Meral Akşener’e “demokratik gömlek“ biçip onlardan ılıman günler umanlar düşünsün.

Görünen köye, yani hal ve gidişlerine bakarak söyleyelim: Erdoğan-Bahçeli iklisini aratmayacaklardır. Derinlere işlemiş faşizmin çocukları bunlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.