Kızıl Elmacı lümpen emperyalistler

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kızıl Elma, ırkçı maceralarla Osmanlı devletinin sonunu getiren İttihat ve Terakki çetesinin yayılmacı (emperyalist) hayallerinin sloganıydı. Neresi olduğu konum ve boyutlarıyla bilinmeyen ama vadedilmiş Orta Asya topraklarını sembolize ediyordu Kızıl Elma sloganı.

 

Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin başta olmak üzere dönemin önde gelen bütün şair ve yazarları, Kızıl Elma olgusunu parlatarak, İttihatçılara fetihçi şevk, ayak takımına da ganimete konma heyecanı aşılıyordu.

İttihatçılar, Kızıl Elma hayalini realize ve Osmanlı için Almanya’dan borç aldıkları 25 milyon altın ile Almanya’nın yanında Birinci Dünya Savaşını başlatıyordu. Orta Asya’nın neresinde olduğunu kimsenin bilmediği Kızıl Elma ülkesini fethetmek için, 1914 yılı yaz aylarından itibaren Rusya sınırına yığınaklara başladılar. Ta Arap çöllerinden, Yemen’den buraya asker taşıdılar.

Osmanlı orduları, Kızıl Elma ülkesini feth ve zapt ederek, "Büyük Turan Türk imparatorluğu"nu ilan edecekti. Kızıl Elma’nın zaptı o kadar garantiydi ki, ganimet toplayıcılarına kolaylık için Erzincan’dan Erzurum’a, Kars‘a uzanan yollar boyunca, "Bu yol Kızıl Elma’ya gider" tabelaları bile astılar.

İttihatçılar da günümüz lümpenlerinin yaptığı gibi hayal satıyorlardı.

Hayal tatlı ama hakikat başka yerde ve askerler aç, karlar diyarında yazlık giysiler içinde yarı çıplaktı. Kar kalınlığı derin, hava ise insan nefesini buza çevirecek kadar soğuktu. Bu soğukta hayata kalma mücadelesi veren her asker, ötekinin giysisine göz dikmiş birer hırsızdı. Açlar, çalınmış çarıkları kuytulukta közleyip yiyorlardı.

Öte yandan ordu bit istilası nedeniyle bitlenmiş, bitten türeyen uyuz ve tifüs, salgına dönüşmüştü. Ordu bu haldeyken, "Kızıl Elma’nın fethi için ileri" emri verilmiş ve 120 bin kişilik Osmanlı ordusu, ayakta sallana sallana yürüyüşe geçmişti. Sarıkamış’ın Allahu Ekber dağları eteklerinde ilk mola verildiğinin ertesi sabahı (22 Aralık 1914) Osmanlı askerleri, buzdan birer heykeldi.

Kızıl Elma sloganı, o gün sustu. Almanya‘da Hitler faşizminin yükselişiyle yeniden hortladı. Ama 1944’deki ırkçı karşıtı tutumdan sonra adeta suç unsuru haline geldi. Ta ki yıllar sonra, "biz milliyetçiliği ayağımızın altına aldık" sloganıyla iktidara gelen ama 8 yıl sonra 2010’den itibaren, kurbağa larvası misali başkalaşım geçirip Türk ırkçılığı durağında demir atan Recep Tayyip diktatör olana kadar.

Lümpenlerin eliyle ırkçılık yeniden kirli, kanlı baharını yaşamaya başlamıştı. Sokakta yeri yerinde Kürtçe konuşan, müzik mırıldanan ya da dinleyenler katlediliyordu.

Gün lümpenlerin günüydü. Kızıl Elma, yeniden kendini ifade imkanı bulmuştu. Ama İttihatçılar Kızıl Elma derken, İç Asya’nın fethini ve orada "Büyük Turan Türk İmparatorluğu"nu kurmayı hedefliyordu. Bunlar İttihatçıların geri kalmış takımı lümpenlerdi. Kulaklarına fısıldanan kurt ulumalarıyla Kızıl Elma’yı Kürtlerin hayatı ve yurdunda arıyorlardı. Oradan giderek Suriye ve Irak’ı fethetmeyi planlıyorlardı.

 Önce çepeçevre sarılmış Kuzeyli Kürtlere saldırdılar. 16 şehri bir gece yarısı, aynı anda, tanklar, toplar, uçak ve füzelerle vurdular. Aylar süren kuşatmadan sonra ulaşabildikleri kadar çocuk, kadın, bebek katlettiler. Gençleri diri diri yaktılar. Şehirlerde taş üstünde taş bırakmadılar.

Recep Tayyip ise "bizim Kızıl Elmamız" diyerek Irak ve Suriye Kürtlerinin yurdunu işaret ediyordu. Bunun için kiralık İslamo Faşist çeteler de kullanıldı. Öte yandan bunlar İttihatçıların yolunda giden borç para, dilencilik yöntemiyle toplanmış silahlarla ırkçı yayılmacılık, emperyalist oyunlara giriştiler.

Lümpen çete artık emperyalist havalarda emperyalizm oyunu oynuyordu. Türk ırkçılığının sembolü Kızıl Elma da ilk defa Efrîn işgalinde resmen ortaya çıktı ve "ordu parolası" haline getirildi. Tank üstündeki asker, "İstikamet neresi?" diye soran televizyon muhabirine "Kızıl Elma" diyordu.

Rusya ve Amerika’nın ikramıyla Efrîn, Rojava, Cerablus‘ta, Kızıl Elmacılar kolay birer zafer elde ettiler. Ama lümpen emperyalizm bununla yetinmedi. Tersine güç ve cesaret vehmederek Irak Kürdistan’ı (Güney) işgaline başladılar. Lümpen dünyası, aynı zamanda haddini bilmemekti. Bunlar da hadlerini aştılar.

Rusya’dan aldıkları silahlarla İdlib‘de Rus çıkarlarına saldırdılar. Ve bir anda nereden geldiğini kestiremedikleri bir bombadan sonra, "ben yaptım sen yapma, ey Manitu" dercesine, Putin’in ayağına kapanmak zorunda kaldılar. Benzer darbeyi Libya’da Vatiyye üssünde yiyip kıç üstü oturdular.

Doğu Akdeniz’de ise şaşkına döndü. Batı medyanın manşet deyimiyle, kime, neye çarpacağını kestiremeden, serseri mayın gibi oradan ortaya sürükleniyorlar. Bir yandan da "peşine düştükleri pirinçten (Kızıl Elma) vazgeçip evdeki bulguru kurtarmanın derdi"ne düştüler. Doların durdurulmayan yükselişiyle ekonomileri yerlerde sürüklenmeye, dünyanın delisi muamelesiyle dürtüklenip alaya alınmaya başlandılar.

Recep Tayyip kuyruğu dik tutmak için her ne alaka ise elin Afganistan’dan Haratlı bir zamane haydut olan Alpaslan’ı Türk atası ilan ederek, Kızıl Elma şiirini okuyor, ağzını doldura doldura kan dökmeye kaside düzüyordu. Ama beklenen heyecanı toplayamadı. Çünkü o, kendince Kızıl Elma’ya yürüyor ama geride halk açtı. Adalet, lümpen iki dudağı arasındaydı.

Bu topraklarda her türlü zulüm yaşandı, ama ilk defa bir hukukçu adil yargılama adına hayatını ortaya koyuyor ve can veriyordu. Kürt tecavüzcülerinin ödüllendirilmesine bir kısım Türk bile tepki gösteriyor; Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala’nın emirle hapiste tutulmasına isyan ediliyordu.

Öte yandan açlık diz boyu idi. Dünya medyasına göre "Kızıl Elma" arayışında, Libya’ya gönderilen İslamcı katiller, hırsız ve tecavüzcülerden derlenmiş kiralık asker birlikleri, ücretlerini alamadıkları için silah atmışlardı.

Yani, İttihatçılardan sonra bunların da Kızıl Elması katran topu olup boğazlarına tıkanmış, kanla besleneyim, acı göz yaşı ile semireyim derken tık nefes olmuşlardı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.