Korku üreten iktidarın korkusu

Forum Haberleri —

Kolombiya'da direniş sürüyor/ foto: AFP

Kolombiya'da direniş sürüyor/ foto: AFP

  • Epiküros’un dediği gibi "Kim çevresine korku salarsa, biliniz ki o da korkuyordur."

Hüsnü ÇAVUŞ                                                                                                                                                                   

"Korku işe yarayabilir ama korkaklık hiçbir işe yaramaz."  (Mahatma Gandhi)

Canlıların temel duygularından biri de can güvenliğini derinden sarsan korkudur. Korku, canlıları ya teslim olmaya ya da hayatta kalmak için öz savunma pozisyonuna iter. İlk barınmanın, ölmemek için beslenmenin ve toplumsallığın tarihi köklerinde de bu korkuyu görmekteyiz.

Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü, kötülük gelme ihtimali canlıları öz savunmaya itmiştir. Korku ağırlıklı olarak bedensel boyutta yaşanan hislerde dışa vurur. "Yabancı yönetim" denilen devlet aygıtına hükmedenler kendilerini iktidar olarak örgütleyip toplumu kendileri için bir sömürge haline getirmeyi amaçlarlar.

Devletin varlığı ve sürekliliği için korkunun da sürekli üretilmesi gerekir. Onun kutsallaştırılması, insanların devletin bekası için çalışmaya sürüklenmesi, iktidarın sürekliliği için gereklidir.

Bu ise devletin temel zaafıdır. Epiküros’un dediği gibi "Kim çevresine korku salarsa, biliniz ki o da korkuyordur."

Devlet mekanizmasına hükmedenlerin korkusu, iktidarını kaybetme korkusudur. Bu nedenle Kapitalist Modernite‘nin büyük kuşatması altındaki toplumun özgürleşmesi ve kendi korkusundan kurtulabilmesi için, devlet denilen zor aygıtına hükmedenlerin korkusunu derinleştirecek cesareti örgütlemek gerekir.

Yani devletle toplum arasındaki yapay korku duvarının yıkılması zorunludur. Bu da sokaklara ve diğer açık alanlara çıkmakla mümkündür.

Devletten öncelikle düşünsel ve kültürel kopuşun yolunu açmanın da bir gereğidir bu. Bu da korku duvarının aşılmasıyla bağlantılıdır.

Filozof  B. Russell, "Korkuyu yenmek bilgeliğin başlangıcıdır" der. Ama Cesaretten yoksun birey ve toplum bu bilgeliğe ulaşamaz, kendini savunamaz ve kendisini özgürleştirecek bir gelecek inşa edemez. İnsanlar korkular ile yönetilmeye ve terbiye edilmeye çalışılır.

Aile’de başlatılan korku

Korkunun ilk olarak ortaya çıkışı, aile içinde çocuklukta başlıyor. Sonra okulda sınavlar, dayakçı öğretmenler veya hacı-hocalar, askerde komutan, işyerinde işten atma tehditi, patron ve devletin dayatılan kalıpları çiğnendiğinde işkence, hapishane, sürgün ve ölüm korkusu…

Günümüzde bütün bu korkuların üretildiği ülkelerin başında ırkçı, işgalci, ilhakçı ve sömürgeci özellikleriyle Türk devleti geliyor.

Mizah ve kara mizahtan yani insanların gülmesinden ve düşünmesinden korktuğu için ceza veren, sanatçıyı dil kesmekle tehdit eden ve sansür uygulayan bir baskı ve tahakküm aracı olan bir devletten söz ediyoruz.

Paradoksu aşmak gerekiyor

Bu coğrafyada yaşayan halkların en temel paradoksu ve handikapı ise mafyalaşmış bir iktidarın baskı aracı olan devletten hak ve adalet dilenmek ve seçimlere umut bağlamaktır.

Bu çelişkili tutum kendi hukukunu çiğneyen, toplumun ahlaki değerlerini bozarak her türden ahlaksızlığı yayan egemenlerin seçim sisteminin ve kurumlarının meşru görünmesine yol açmaktadır.

Yaşanamaz hale getirilmiş Türkiye gerçekliğinde bir zamanlar korku duvarını darbelemiş olan Gezi direnişçileri şimdi neredeler?

Objektif şartların fazlasıyla olgunlaştığı ortamda, kendi subjektif şartlarını oluştur(a)mayanların tarih ve gelecek nesillere karşı ağır sorumlulukları olduğu açıktır.

Birleşik bir mücadelenin ortaya çıkartacağı enerjinin somut örgütlülüğe dönüştürülerek pratikleştirilmesiyle sempatinin güvene ve giderek desteğe yol açacağı da tarihten bilinmektedir. Halklar, korkularını cesarete dönüştürecek olan öncülerini bekliyor…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.