Kültüralist taleplere değil toplumsal özgürlüğe çağrı
Forum Haberleri —

Kürtler
-
Önderliğin çağrısını tarihsel ve paradigmal bağlamıdan koparan sığ yaklaşımların ve manipülatif ele alışların iddia ettiği gibi Kürt varlığının ve kültürel haklarının ret edilmesi söz konusu değildir.
ROJWAR KARAKOÇAN
Önder Apo'nun İmralı Heyeti aracılığı ile kamuoyuna iletilen, paradigmasının özlü bir ifadesi olan, karşılıklı kimi talepleri de kendi içinde barındıran "Barış ve Demokratik Toplum" beyannamesi birçok kesim tarafından tartışılıyor ve anlaşılmaya çalışılıyor. Kuşkusuz tarihi bağlamından ve Önder Apo'nun düşünsel sistematiğinden koparılmış anlama çabaları hem ciddi yetersizlikler barındırıyor hem de her türlü manipülasyona kapıyı aralıyor. Bu manipülasyon ve anlama sorunları daha çok sözde Türk ve Kürt milliyetçi cenahında yoğunca görülebiliyor.
Türk milliyetçileri, sürecin nihayete erebilmesi ve selametle yürütülmesi için gerekli olan 'hukuki ve siyasal zemin' beklentisini perde arkasında yürütüldüğünü düşündüğü pazarlıkların dışavurumu olarak değerlendirip sert bir şekilde ret ederken, Kürt milliyetçileri ise hiçbir hukuki, siyasal, kültürel talebin bile söz konusu edilmediğini ve bir teslimiyet olduğu imasında bulunmaktadır.
Yüzyıllık sömürgeci egemen tekçi ulus-devlet aklının şekillendirdiği Türk milliyetçiliğinin süreç karşıtlığı çok şaşırtıcı değil kuşkusuz. Belli düzeyde anlam vermek mümkün. Lakin, yüz yıldır en demokratik talepleri zulüm ve baskı konusu olan, asimilasyonu tek makus seçenek olarak bellemiş bir halkın, çok büyük emek ve bedeller ile örülü 50 yıllık özgürlük mücadelesi sonucu bu makus talihi ters yüz etmiş bir hareketi daha doğru anlamasını beklemek gerekiyor. Özellikle tartışmaya konu olan ifadeleri paylaşmak yerinde olacaktır.
"Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.“ Konuyu açmadan sonda ifade edilmesi gerekeni burada ifade edelim; kültüralist çözümlerin reddini, Kürt halkının demokratik kültürel hak taleplerinin reddi olarak okumak, “Kürt kültürünü inkâr” gibi sunmak ya özel savaş merkezli kasıtlı bir çarpıtma-manipülasyondur, ya da belirtiğimiz gibi Önder Apo'nun düşünsel sistematiğinden ve onu tarihsel bağlamından koparan, yani onun savunduğu paradigmanın -devlet dışı demokratik çözüm ve demokratik modernite- perspektifinden koparan, anlamayan bir yanılgının izdüşümüdür.
Önderliğin kültüralist yaklaşımlara, çözümlere mesafe koyması, katı devlet bağımlılığı penceresinden politikayı bir devlet idaresi olarak anlayan klasik siyaset ve mücadele zemininin ufuksal sığlığından anlaşılmayacak yeni paradigmatik bir bakış ve okuma gerektirmektedir. Önderliğin koyduğu bu mesafe yalnızca bir politik pozisyon alış değil; aynı zamanda bu paradigma ve siyaset tarzından oldukça köklü bir epistemolojik ve felsefi bir kopuşu temsil eder.
Siyasal terminolojide kültüralizm; yaşamı, olayları ve tarihsel gelişmeleri milliyetçilik ve dincilik gibi dar etnososyal perspektiflerden okumakla ilgilidir. Kültüralizm, çoğunlukla milliyetçiliğin bir maskesi olarak görülür. Yani milliyetçilik veya etnik temelli ayrımcılık, kültürel farklılıklar üzerinden meşrulaştırılır. Bu perspektif, ulusal veya etnik kimliği mutlaklaştırır, kutsallaştırır ve bu yüzden toplum içi tahakküm ve halklar arası çatışmalar doğurur. Ulusu, dini ve tüm etnik kategorileri bir ötekilik ve egemenlik bağlamında okuyan-yaşayan kültüralizm Önderliğin politik reddiyesinin önemli odaklarından biridir. Ve bunun yeni bir şeymiş gibi tartışma konusu haline gelmesi çok anlaşılır değil. Önderliğin milliyetçiliğe karşı aldığı tavır mücadelenin başlangıcından bu yana söz konusu olup, 99 sonrası rafine ve sistematik bir karakter almıştır. Önderlik, milliyetçiliğin tarihsel gelişimine ve onun burjuva sınıfın oluşturmak istediği ulusal pazara hakimiyetin ideolojisi olduğuna birçok kez vurgu yapmıştır. İçeride sınıfsal ve sosyal çelişkileri bastırmanın, devlete dair dokunulmazlık ve kutsiyet düşüncesinin, dışa dönük sömürgeci yayılmacılığın ideolojik motivasyonunu bu argümanla sağlamıştır.
“Milliyetçilik, kapitalist uygarlığın sınırları içinde kültürel ve siyasal hiyerarşilerin meşrulaştırılmasına hizmet eder; bu nedenle milliyetçilik aşılmadan gerçek bir özgürlük mümkün değildir.” Dolayısıyla, egemen sınıfın ideolojik propagandasını ve onun siyasal formu olan ulus-devleti toplumsal arayışların, eşitlik ve özgürlük ideallerinin odağına koymayı modernist bir manipülasyon olarak deşifre etmiştir. Önderlik diyalektik bir karşıtlık oluşturan, ulusun sınıfsal ve iktidarsal gelişimine değil, sosyolojik kültürel gelişimine çağrı yapmıştır. Ulusu tarih dışı bir öz, homojen bir kimlik, içe kapalı, değişmez-sorgulanamaz bir gerçeklik, bir egemenlik aracı olmaktan çıkarmıştır. Bu anlayış, ulusun milliyetçi yorumudur. Önderliğe göre bu türden tekçi faşist ulus tanımları, halkların demokratik birliğini ve kültürel gelişimini engeller, toplumsal özgürlük ve toplumsal demokrasiyi milliyetçiliğin kutsal aidiyetinin ve sınırlarının içine hapseder. Dolayısıyla, Önderlik çağrısında karşı olunan şey, Kürt kültürünün savunulması değil, onun milliyetçi, içe kapanmacı, tekil ve dogmatik biçimde araçsallaştırılmasıdır. Amaçlanan bu temelde yüz yıllık emperyalist statükonun bölgesel kullanım aracı olmaktan, nihayetinde savaş, kan ve göz yaşı denkleminden çıkarılmasıdır.
Önderlik ulusal kültürü, organik-yaşayan, çoğul, karşılıklı etkileşim içinde gelişen ve toplumsal değişime açık bir gerçeklik olarak görür. Burada ulus, sınırları belirli bir devletin resmi dili, dini, tarihi etrafında değil, halkların birlikte yaşama iradesi etrafında şekillenir. Bunun Önderlik literatüründeki karşılığı demokratik ulustur. "Her kültürden, etnisite ve dinden (ucu açık ve esnek kimlik anlayışından) olduğu kadar, temel hak ve özgürlükleri eşitçe paylaşan bireylerden oluşan, böylelikle kolektif ve bireysel hakların birbirinden ayrılmazlığı esasına dayanan demokratik ulus tanımı, ortak vatan tanımıyla uygunluk içinde en kapsamlı bütünlüğü sağlayıcı niteliktedir.’’
Kürt halkının demokratik hak talebini, eşitlik ve özgürlük özlemlerini kapitalizmin siyasal formu olan, sınıfsal, siyasal, sosyal tahakküme dayanan tekçi, homojen, kapalı ulus-devlet modelinde değil, demokratik ulus perspektifinde hayata geçirmeyi önerir. Sınıf ve iktidar üretim aracı olan ve azami toplumsal bağımlılık ilişkisi olan devleti, toplumsal bağımsızlığın yegâne aracı gibi sunmak 'ulusal kurtuluş' tahayyülünün en tarihi yanılgısıdır. Önderliğe göre, Kürt sorununun çözümü ulus-devlet kurmakta değil, devlet dışı demokratik toplumsal örgütlenmelerin inşasında mümkündür. Bu bağlamda, Kürtlerin kültürel hak talepleri, bu paradigma içinde etnik kapalı milliyetçi bir ulus-devlet talebine değil, kültürel çoğulluğa, eşitliğe dayalı ortak bir yaşam tahayyülüne dayanır.
Demokratik ulus fikri, milliyetçiliğin tekçi, dışlayıcı ideolojisinin aşılmasını, halkların çoğulcu, özgür birlikteliğini ve demokratik özyönetimini olanaklı kılar. Önderlik ulusu bir “devletin ideolojik projesi” olmaktan çıkarıp, ahlaki-politik toplumun özgür birlikteliği olarak yeniden tanımlamıştır. Bu temelde, demokratik konfederalizm, devlet gerçeğinde sürüleşen ve bağımlılaşan toplumu, yerele ve tabana dayanan yönetimin öznesi kılarak, politik toplum düzeyine çıkarır. “Demokratik konfederalizm, demokratik ulus esas alınarak halkların kendi kimlik, kültür ve örgütlülükleriyle demokratik yaşamlarını sürdürebilecekleri bir sistemdir. Devleti esas almaz. Toplumun doğrudan örgütlenmesini ve öz yönetimini esas alır.”
Sonuç olarak, Önderliğin çağrısını tarihsel ve paradigmal bağlamıdan koparan sığ yaklaşımların ve manipülatif ele alışların iddia ettiği gibi Kürt varlığının ve kültürel haklarının ret edilmesi söz konusu değildir. Kürtlerin ve tüm toplulukların kendi özgünlüklerini koruyarak yer aldıkları, kültürel aidiyetlerini, demokratik özyönetim ve öz savunma haklarını azami düzeyde yaşadıkları bu sistemde, kültürel talepler daha geniş bir özgürlük paradigmasının parçası olur. “Kürt sorunu bir kültürel haklar sorunu değil, bütün halkların demokratik birliğini sağlayacak bir özgürlük sorunudur.” Tekil kültürel haklar değil, toplumun tüm kesimlerinin özgürce ifade, örgütlenme ve yaşama hakları tanınır. Bu nedenle Önderliğin çözüm önerisi etnik sınırlarda değil, demokratik toplumcu sosyalist kapsamdadır.
Yeni süreç salt etnik temelli bir direnişin darlığında değil, evrenselleşen bir ideolojik politik perspektifin bölgesel tezahürü olarak okunmalıdır. Yeni dönem, bu paradigmanın demokratik toplumsal mücadele ve demokratik siyaset formunda hayat bulma çabasının adıdır. Bu dönem, sadece Kürt halkının değil, tüm halkların eşit, özgür ve onurlu yaşamını esas alan radikal demokratik bir dönüşüm çağrısıdır. Bu çağrı, devlet merkezli çözümlere değil, toplumun ahlaki ve politik gücüne dayanmaktadır. Bu gücü büyütmek, yüz yıllık ulus-devlet aklının yıkıcı etkilerini aşmak için tarihsel bir fırsattır. Bu süreçte, 50 yıllık mücadelenin birikimleri ve devrimci özüne sadık kalarak, daha fazla toplumsallaşacak ve kapsam kazanacak mücadele gerçeğine hiç kimseden beklemeden, kendi öz gücüne dayanarak demokratik direnişe ve inşaya sarılmak en toplumsal, devrimci sorumluluğumuzdur.