Kürdistan da bir lanetli

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Gecikmiş “fatih namazı“ için, Kurşunlu Camiindeydi. O camii, 5 yıl yıl önce onun tankları, top ve füzeleri tarafındabn yıkıntıya dönüşmüştü. Bütün Amed’liler buna tanıktı. Ama onların gözü içine bakarak, yalan söylüyor, “Kürtler yaptı“ diyordu.

     

 

Recep Erdoğan, geçtiğimiz hafta Cuma günü, korkak bir kanlı, nefretin odağındaki lanetli  gib gelip geçti, Kürdistan’ın kalbi Amed’den. Korkudan, onbinlerce asker ve polisin ördüğü etten duvarlar arasında ve namluların gölgesinde,  zırhlı yeleğin ağırlığı altında  beli bükük olarak...

O kendince, Halife Ömer’in elleri, yüzü kan içinde olan Başkomutanı Halid Bin Velid’den sonra ikinci Amed fatihidir. Halid Bin Velid de aylarca süren kuşatmadan sonra, bir köpeğin (hakiki köpek) yol göstericiliği ile Sur’lardan içeriye girmiş ve İslam adına tarihin en büyük barbarlıklarından birine imza atmıştı. Irzına geçildikten sonra katledilen kadın ve kız çocuğu cesetleri arasında, Kürt savaşçıların kanı üstünde, yönünü Mekkeye verip “zafer (şükür) namazı“ kılmış, sonra kadınları, çocukları ve maddi zenginlikleriyle, Amed’i ganimet olarak sunmuştu, Arap askerlerine...

Recep Erdoğan,  Halid Bin Velid’den yüz yıllar sonra, 2015 yılı güzünde,  “ikinci fatih“ edalı olarak Amed kapılarındaydı. Aylar süren muhasarada, Bin Velid’in yıkamadığı Sur, IŞİD İslamı gereğince bu kez, tarihi, mabet ve tapınaklarıyla, yerle bir edildi. Katliam kurbanları, yıkımın molozlarına  karıştırılarak, kamyonlarla çöplüklere atıldı.

Recep Erdoğan Cuma günü,  “cinayet yerine dönen“ katil gibi Amed’teydi. Hangi yüzle demeyin. O kendi “yüzü ile“ orada ve oy dilenmeye gelmişti. Ama dilenirken Kürde, onun tarihine, evlatlarının anısına sövüyor, yalanlar sıralanıp ruhları taciz ediyordu.

Gecikmiş “fatih namazı“ için, Kurşunlu Camiindeydi. O camii, 5 yıl yıl önce onun tankları, top ve füzeleri tarafındabn yıkıntıya dönüşmüştü. Bütün Amed’liler buna tanıktı. Ama onların gözü içine bakarak, yalan söylüyor, “Kürtler yaptı“ diyordu.

Ve Potamyalı Recep Amed’de, 1940 yılında zaferini kutlamak için, işgal altındaki Paris’e giden Hitler edalıydı. Hitler’in de, Pariste geçtiği, geçeceği yollar insandan arındırılmıştı.

Hitler bir işgalciydi. Ulusal direnişçilerden korkuyordu. Bu da Kürt direnişçilerden...

Bunun da, paniğe dönüşen korkularını yenmesi için, Amed’de her adımda polis ve askeri kontrol noktaları kuruldu. Erdoğanın geçeceği yol ve sokaklar, tuzak arama tertibinden, deterjan dökülerek yıkandı, temizlendi. Sonra geçişe kapatıldı. Şehir, ta Şırnak’tan, Van, Mardinden getirilen, çevre il ve ilçelerden aktarılan polis, asker, korucularla doldurdu. Sokağa çıkan insanlar adım başında aranarak taciz edildi. Erdoğan’ın geçeceği yol boylarındaki ev ve iş yerleri terör çemberine alındı. Buralarda çalışan ya da yaşayanların, tek tek kimlik tesbiti yapıldı. Yol boylarında yan yana duracak biçimde polis ve asker dizildi. Bir çok yol trafiğe kapatıldı.

Amed şehri bir baştan, öteki başa Hitler’in işgalindeki Prag ya da Paris gibi gözetim altına alındı. Amed’liler “esir şehrin insanları“ oldular. Ve Erdoğan, orada “milletimiz“ diyerek, Kürtleri de Türk yapıyordu. Oysa, Hitler’in işgal şehri örneğini teşkil eden manzara onu yalanlıyordu. Kürt onun milleti, şehirleri de onun şehri değildi. Amed işgal şehriydi. Kürtler de düşman...

Recep Erdoğan’ın dinleyici ve alkışçıları da uçaklar, otobüs ve taksilerle dört bir yandan taşındı, Amed’e. Ta Samsun, Erzurum, İstanbuldan alkışçılar getirildi

Açık alan dinleyicileri tek tek elden geçirildiler. İnceden inceye arandılar. Alanda ise aralarına,  adım başı alkışçı kılığında polis yerleştirildi. Erdoğan, üstüne giydirilmiş ağır zırh altında, kamburu çıkmış halde,  yazılıp eline verilmiş metni okudu. Konuşması onun değildi. O sadece spikerdi.

Sonra seçilmiş gençler ve Kürt ulusal mücadele düşmanı kiralık AKP analarıyla buluşmada, üstündeki zırhın ağırlığına dayanması için, peşinden koltuk gezdirildi.

Kuzey Kürdistan halkı, 25 milyonluk bir kitledir. Bu insanlar, elbette “ulusal ruh“ bakımından,  tornadan çıkmış tek tip değildir. Her toplumda olduğu gibi, Kürdistan’da da “ulusal ruh farklılıkları“ gerçektir.  Ulusal dava fedai nehirlerinin yanında, ihanete teşne hainler, kendini satan fahişe ruhlular da vardır. Ama Bu ilk ve Kürtlere has değildir. Yer yüzü boyunca bu böyle...

Amed’in orta yerinde kurulu çadırda “tırşık“ ile beslenip polis evinde yatırılan, ceplerine paralar konan “analar“ da, üç kuruş uğruna kendi soyunun kurtuluşu ve en acısı evladının davasına ihanet eden tiplerden.

Erdoğan, onlarla buluşmasında, mafya ağzıyla çocukları ve davalarını aşağılıyor, onlar da aşağılıyorlardı. Bunlar da ana işte...

Ama Erdoğana yakışan buydu. Çünkü, onun kitabındaki ulusal onur, oğullarının gemicikleri, vakıfları, damadının silah satışları, ailenin dolar imparatorluğudur.  

Ve bu adam, Kürtlerin kişiliğinde insanlığı umursamayan bir yaratık olarak karşımızda. Tarihin kaydettiği en acımaz bir ırkçı ve Kürt katliamcısı. Kürtleri diri diri yakan, katliam kurbanlarını molozla karan, Kürtlere kölece yaşamayı dayatan, Kürt varlığını Türklerin önünde engel gören...

Kürtlerin seçilmiş liderlerini, Nazi usulu ile zindana sürükleyen, hakları, özgürlüklerini gaspeden…

1920-1939 yılları arasında sürgüne gönderilen kürtler linç ediliyordu. Erdoğan başa döndü. Türk tarafına giden Kürtlerin evi basılıyor, onlara karşı sokakta linç sahneleri düzenleniyor. Kürt katli suç olmaktan çıktı. Kürdün merası, toprağı Kürde yasak. Kürdistan yangın içinde. Kürdün kendi diliyle ibadeti de “teröristlik“. Kürtçe ibadete öncülük eden imamlar, Allahın yarattığı Kürtçeyi kullanmaktan tutuklu. Üç parça Kürdistan işgal altında. Kürtler mülteci.

Bütün bunları yapan Erdoğan, utanıp sıkılmadan taşıma alkışçılar ve Kürt tırşıkçılarla Amed’de namluların gölgesinde miting yapıp oy istiyordu. Sonra, Kürtleri göremeden, bir lanetli gibi geçip gidiyordu. Çünkü, katil ölü evindeydi. Yıktığı şehre karşı konuşurken, katledilmişlerin kanı, hala kaldırım taşları, asfaltta  ışıldıyordu. Ve utandan yarattığı yas evinin kapısında dililenciydi. O ve bütün hempaları.

Kürtlerin onuruna, barbarca bir saldırıydı, bu. Utanmazlığın evrensel tarihinde bir ilk, katil yas evi kapısında dilenciydi.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.