Kürdistan’da ‘demografik işgal’ sürüyor: İran’dan Van’a sömürgeci iskan

Dosya Haberleri —

HARITA KURDISTAN

HARITA KURDISTAN

  • AKP'li yetkililerin “İran'dan gelmeyi bekleyen 3 milyon mültecimiz var” açıklaması ardından bölgeye gizli kapaklı çok sayıda kişi getirilmeye başlandı. Van ve çevresinde yapılan araştırmalar, bu kişilerin Afganistanlı olduklarını gösteriyor. Devletin kirli geçmişine bakılarak bunların Uygur, Özbek ya da diğer ırkdaşları olduğunu da tahmin etmek zor değil. 

EMRULLAH BOZTAŞ

Temmuz 1930'da Kürt tarihinin en büyük sivil katliamlarından biri Geliyê Zîlan (Zilan Deresi) yaşandı. Ferik Salih Omurtak komutasındaki 9. Kolordu tarafından Van ilinin Erciş ilçesinde yer alan Zilan Deresine sığınan silahsız Kürtler katledildi. Bu katliamda 16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre 15 bin kişi, yazar Hesen Hîşyar Serdî'ye göre Ademan, Sipkan, Zilan ve Hesenan aşiretlerden oluşan 180 köyden 47 bin kişi, 3 Ekim 1930 tarihli Berliner Tageblatt gazetesine göre ise Zilan bölgesindeki 220 köyden 4 bin 500 kadın ve yaşlı insan katledildi. Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi ise, "Zilan Bölgesi vadilerinden birinde bin 550 kişi kesildi, Erciş bölgesinde 200 köy yakıldı, Patnos sahasında yakılıp yıkılmayan tek köy kalmadı; Türk askerleri, Kürtlerin hayvanlarını çaldı" demektedir. 
Katliam sonrası sahipsiz kalan topraklara Türk göçmenler yerleştirilmeye başlandı. Resmi kaynaklar asimilasyon ve göçertme politikalarının verilerini açıkça paylaşıyor. Kürt halkının tüm direncine rağmen devletin sopalı eli Van kent merkezi ve çevresindeki verimli sulak toprakları dışardan gelen (yurtsuz) ve Anadolu'dan gelen topraksız Türk kökenlilere peşkeş çekti.
5 Şubat 1933 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesinde ise Trabzon ve Çorum'da arazisi olmayan 2 bin 692 haneden 9 bin 836 kişi, 885 sayılı İskân Kanununun üçüncü maddesine binaen toprağı bol ve verimli olan Van Gölü civarına acil olarak yerleştirildi. 
4 Aralık 1933 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesinde Kars ilinin Arpaçay kazasına bağlı Kümbet köyünde "Türk ırkına mensup" 21 haneden 138 nüfusun, geçim güçlüğü çektikleri için, 885 sayılı İskân Kanunu'nun üçüncü maddesine göre Van ilinin Erciş ilçesine taşınıp yerleştirilmişlerdir.
1940’lı yıllara kadar yapılan bu göçlerin birçoğu sonraki yıllarda bölgeyi terk ederek Türklerin yaşadığı Anadolu ve Karadeniz civarına dönse de bir kısım Kürdistan'da kalarak Kürdistan halklarına dahil oldu. Küresünnilere tam ters bir durum yaşanmıştır: Kürdistan'da kalarak devletin tüm imkanlarına sahip oldular ve özgürlük mücadelesine karşı cephe aldılar. 
Bu göç dalgasında tersinden asimilasyonun işlediğine dair çok yönlü bulgular da vardır. Getirilen Türksoylu grupların bir kısmı, Kürt kültürü ile kaynaşıp zaman içerisinde Kürtleşmişlerdir. 

Azeri-Kafkas kesmedi, Kırgız verelim!
Kürdistan'a peyderpey getirilen Türksoylular içerisinde en ilginç hikayeye sahip olanlar Kırgızlardır. Asıl yerleşim alanları Afganistan'ın Pamir vadisidir. Afganistan'da tutunamayan bu Kırgız göçebe topluluk, Amerikan yardımı ile Pakistan'a oradan da cunta lideri Kenan Evren’in girişimleri ile Van'ın Gelîyê Zîlan bölgesine yerleştirilmiştir.
1982 yılına kadar insan yerleşimine kapalı tutulan katliam alanı, bir anda Kırgız mülteciler için açılmıştır. Olayın perde arkasında Kenan Evren'in Kürdistan'da demografiyi değiştirme ve asimilasyona devam hevesinin yattığı biliniyor. Pakistan ziyareti ile gündeme gelen ve kamuoyunu yanıltmak için zulümden kaçan Afganlı mültecileri getiriyoruz safsatası ile manşetlere taşınan durum, Türk devletinin Kürt düşmanlığının açık dışa vurumudur. 
Türk Adalet Bakanlığı apar topar birkaç gün içerisinde "Afganistan'dan Pakistan'a Sığınan Türk Soylu Göçmenlerin Türkiye'ye Kabulü ve İskanına Dair Kanun Tasarısı" kisvesi altında demografiye köklü müdahale ve gelişen özgürlük mücadelesine karşı savaşacak paralı asker devşirme çabasına girdi. 

Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez
Kanun, 10 Mart 1982 tarihinde oy birliği ile kabul edilmiştir ve 19 Mart 1982 yılında 17638 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 3-24 Ağustos 1983 yılında 4 bin 500 civarında Kırgız, Kürdistan'da ilk önce Malatya Boztepe Afet Evlerine ve Van Erciş Karagündüz köyüne yerleştirilerek adapte edilmeye çalışılmıştır. Hiçbir Kürdün hayalinde bile göremeyeceği bir konfora bir anda sahip olan Kırgız göçmenler, Karagündüz köyünde hem çevreye hem de gelecekte yapacakları görev olan koruculuğa hazırlandı.
Kuzey Kürdistan'a ayak bastıkları an devletten kişi başı 4 bin TL maaş alan Kırgızların 8 yaş altı çocukları da düşünülerek onlara da yarı maaş bağlandı. Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeyen devlet, 4 yıl boyunca maaş vermeye devam etti. Yine ailelere karşılıksız olarak 400 koyun ve keçi hibe edildi. Evler ve içindeki tüm eşyalar Türk devleti tarafından karşılandı; Türk Kızılayı ilk 3 ay kahvaltı ve akşam yemeği verdi. 
1987 ve 1988 yıllarında yerleşim için Zilan Deresindeki iki katlı ve sulak arazilere sahip evleri devlet tarafından Kürt katliamının yapıldığı alana imar edilen Kırgız korucular, evlerine yerleşti. 2002 verilerine göre köydeki 30-50 yaş aralığındaki 120 kişi resmi olarak koruculuk yaparken 43 operasyona katıldı. 
Geldikleri coğrafya ve toplumsal koşullar bakımından çiftçilikle herhangi bir bağları bulunmayan bu Kırgız topluluk, medya ile yaptıkları birçok görüşmede Kürt köyleri ile asla ilişki kurmadıklarını ve kendilerinden hoşlanmadıklarını dile getiriyor. Bölgenin yerleşik, tarımcı ve hayvancılık yapan toplumunu kendinden aşağı gören bu yaklaşım, Kürdistan'da devletin halkları bölme çabasında yakaladığı başarıyı göstermektedir. 

Kürtçeye düşman devlet
Kırgızcanın dostu
Geçim kaynağı resmi olarak koruculuk olan topluluğun Kırgızca eğitim veren okulu ve Kırgızistan'dan gelen öğretmenleri bulunuyor. Tüm bunlara rağmen Van'ı benimsemeyen Kırgız toplumunun gençleri ilk fırsatta Kürdistan'dan taşınmaktadır. Bu durum Türk devletini bölgeyi denetim altında tutmak için yeni arayışlara çekmektedir. Kırgız toplumunun gençlerine oranla yaşlıları, yani Pamir bölgesinden gelen ilk nesil, Kürt halkına karşı daha empati yapma çabasındadır. Genç nesillerde Kürt düşmanlığı öğretilmiş bir gerçekliktir. 
Bölgede daha önceden iskan edilen gruplar ve Kürt etnisitesine yaklaşım, özenli bir politik seçicilik eseridir. Bir kısım Türksoylu göçmen tarıma geçişi başarmış olsa dahi devletin sürekli desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu, Kürdistan'da yürütülen savaşın maliyetlerinden kabul ediliyor. İşgalin ve talanın sürdürülmesi için bir bedel ödenmelidir.

Etnik temizliğe AB fonlu destek
Türk devletinin Avrupa Birliğine giriş çabasının bir yönü de finansal kaynaklara rahat erişim meselesidir. AB fonlarının ülkenin bir bütün olarak kalkınması için harcanması öngörülürken Türk devletinin projelendirmeleri kendine bağlaması, kırsal bölgelerdeki Türk soylu korucu köylerine önemli bir mali destek sağlamıştır. 
Yüzde kaçının hayata geçtiği bile şaibeli birçok proje için AB fonlarından Van iline yalnızca Doğu Anadolu Kalkınma Programından bölgedeki devlet tercihli 309 projeye yaklaşık 29 Milyon Avro aktarılmıştır. Kürt köy ve kentlerinin hayat standardında bir değişim olmazken bu paranın özel savaşa kanalize edildiği anlaşılmaktadır. Asimilasyon ve etnik temizlik, AB fonlarından beslenmektedir.

AB fonları JİTEM’e mi gidiyor?
Van'da insan hakları ihlallerinin gün gibi açık olduğu, sorguda işkence, faili meçhul cinayetler, korucuların bölge halkına baskı uygulaması ve jandarmanın kötü muamelesi, bilinen gerçekler. Tüm bu durumlar yaşanırken Jandarma Genel Komutanlığının Van'da Kopenhag kriterlerini uygulamak ve 30 sorgu odasının tadilatı için AB fonlarından 2006 yılında 1 Milyon 900 bin Avro aldığı resmi belgelerde kayıtlıdır.  
30 odanın tadilatı ve birkaç seminer için alınan bu paranın toplumun hizmetine sunulmadığı, son darbe girişimi ardından da açığa çıktı.  
Kürdistan'da Türk devlet terörünün 1980 darbesi ardından tırmanışa geçmesi ile başlayan Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) gerilla mücadelesi, demografinin değişimi önünde ciddi engeller oluşturdu. Bu dönemde Kürdistan'ın gerilla mücadelesi yoğun bölgelerine devletin Türksoylu göçmen getirme girişimleri sonuçsuz kaldı. Van'ın belli bölgelerine konumlandırılan silahlı (paramiliter) Türksoylu gruplar, bu durumda bir istisnayı göstermektedir.
Türk devletinin 1991-1999 yılları arasında muhafazakar ve İslamcı karakterli hükümetleri de asimilasyon için zor ve baskı aracını çeşitlendirerek devam ettirme yolunu seçti.  
Kürt inkarına ikna edilen Türk toplumu da memurluk ve devlet görevleri üzerinden Kürdistan'daki asimilasyon sürecine İslam adına katıldı. Kürdistan'ın en ücra köşelerine kadar ulaşan devlet aygıtının okullar, cemaatlere ait dershaneler ve Kuran kursları adı altındaki yapılanmaları, Kürt halkına karşı sivil faşist bir hareket başlattı. Türk devleti, bu durumu askeri tedbirler ile güçlendirerek direnen halka karşı köy yakma, faili belli cinayetler, talan, polis ve asker eliyle yapılan hırsızlık ile tam bir tetikçi ve terör örgütüne dönüştü. 
Bu hareketlilik demografi üzerinde Türk devletinin beklemediği sonuçlar doğurmuştur. Uygulama alanı seçilen Van ve özellikle de kent merkezlerinde mülteci ve iskan ile gelen Türksoylular karşısında Kürt nüfusunda bir patlama yaşandı. Türk devletinin 1984 yılına kadar süren kesintisiz baskı ve göçertme politikaları, bu yanlış hamle ile iflas etti. 
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsünün Devlet Planlama Teşkilatının koordinatörlüğünde gerçekleştirdiği araştırmada yerinden edilen kişilerin sayısının 953 bin 680 ilâ 1 milyon 201 bin arasında olduğu bilgisi verilmektedir.
İnsan Hakları Derneği (İHD) verileri ise devleti tamamen yalanlar düzeydedir. İHD, 1 Mart 1996 itibarıyla boşaltılan köy sayısını 2 bin 657 olarak kayda düşmüştür. İnsan hakları örgütleri zorla yerinden edilen nüfusu çoğu kez "3 milyonun üzerinde" ya da "3 milyon civarında" diye ifade etmektedir.

AKP İttihatçı abilerinin izinde
AKP'nin iktidara gelişi ardından pozisyonunu güçlendirme sürecinde Kürtleri tanıyormuş söylemleri ile başlatılan yumuşama süreci, birçok noktada Kürdistan'a Türk göçünü olağan hale getirdi. AKP/Erdoğan iktidarının gizli ajandasında bir yandan Kürt halkına ve PKK'ye karşı savaşa hazırlanmak varken diğer yandan ise göçler ve demografik yapıya müdahale hazırlığı oldu. 
2011 yılı ile başlayan Suriye iç savaşından kaçan birçok kesim, Anadolu ve Kuzey Kürdistan'a geldi. Çoğunluğu Türk asker, polis ve jandarmasının gözetiminde gelen mültecilerin içerisinden özel bir ayıklama ile Arap halkından ve savaş mağduru olanlar, Avrupa ve batı illerine yönlendirildi. Neo-osmanlıcı bu yeni iktidarın savaş kışkırtıcılığı ile çok sayıda insan ise özel kamplara alınarak Suriye'nin cihatçıların denetimindeki bölgelerinde savaştırıldı. Bu Müslüman Kardeşler ve El Nusra tandanslı cihatçıların ödülü ise Kürdistan illerine yerleştirilmek ve vatandaş yapılmak oldu. Resmi kayıtlar, Kürdistan'ın birçok iline değişik tarihlerde yerleştirilen ve sonradan kayıtları belirsizleşenler ile doludur. 
Van özelinde net sayıları yakalamak mümkün görülmese de kaynaklar, Şubat 2017 itibarı ile bin 705 kişiye işaret etmektedir. Buna dahil olmayan ve geri gönderilmesine karar verilenlerin sayısı ise 392’dir. Resmi kayıtlardaki tablo bu iken sokaktaki görüntü çok başka boyutlardadır. Kürtçenin herhangi bir lehçesini veya Türkçeyi bilmeyen, giyim kuşam ve yaşam tarzı olarak bölgenin özelliklerini göstermeyen çok sayıda “Türk vatandaşı” Van'da günlük hayatta karşılaşılan bir olgudur. 
Kürt insanı, bölgesinde muhafazakar ve mütedeyyindir. Genel görünüm olarak kültürel İslam'ın içselleşmesi en yaygın yaşam tarzıyken siyasal İslam'ın çarşaf ve burka görünümlü tek tip siyah giyimi ithal vatandaşlar ile yaygınlaşma eğilimi göstermektedir. 

Devletin son oyunu: Afgan mülteciler
AKP'li hükümet yetkililerinin “İran'dan gelmeyi bekleyen 3 milyon mültecimiz var” açıklaması ardından bölgeye gizli kapaklı çok sayıda kişi getirilmeye başlandı. Van ve çevresinde yapılan araştırmalar sonucunda getirilen bu kişilerin Afganistanlı oldukları anlaşılıyor. Ancak Türk devletinin kirli geçmişine bakılarak gelecek olanların Uygur, Özbek ya da diğer Türk ırkdaşları olduğunu tahmin etmek zor değil. 
İlk gelen grup 27 Mayıs 2017'de Van otogarında görülürken sayıları şimdilik 300 civarında. Gelenlerin genelinin genç erkeklerden oluşması, “Kirli savaşın yeni aktörleri bunlar mı olacak” sorusunu akıllara getiriyor. 
İran üzerinden İHH adlı paravan kuruluş tarafından getirilenlerin sayısı şu an için net değil. Kürdistan'da Türk soylu nüfus oluşturma ve yerleştirme çalışmasında bu grubun Van ve Bitlis'e yerleştirileceği belirtiliyor. Afgan denilen bu 300 mültecinin Van'a gelişinin ardından Bitlis'te Süphan Dağı civarında “çadırköy” kurularak yerleştirilmeleri çalışmasına başlandı.
Serhad illerinden Van açısından tarihsel akış içerisinde görülen durumun somut analizi şudur: İttihatçı Osmanlı idarecilerinin planlayıp uygulamaya koyduğu asimilasyon, göçertme ve Türkleştirme politikasını cumhuriyetin sözde solcu Kemalist kadroları birebir uygulamıştır. CHP dönemi sonrasına rast gelen sağ muhafazakar Müslüman söylemli Demokrat Parti, Mili Selamet Partisi ve benzerleri, Kemalist devletten devraldıkları Kürt düşmanlığı bayrağını hiç yere indirmeden devam ettirmişlerdir. En son Neo-İslamcı Erdoğan AKP'si de yukarıda tarihsel ve rakamsal verilerle açıkladığımız plana harfiyen uymaya ve bunu İslam ve Mümin kardeşliği kisvesi ile sürdürmeye devam etmektedirler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.