Kurdistan‘ın talanı ve son felaket

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kurdistan dağı, taşı, ovası ve koyaklarıyla talan malıydı. Toprağın felaketine barajlar inşa ediliyor, dağlar alt üst ediliyor doğa, doğanın kurdu, kuşu, böceği, çiçeği öldürülüyordu.

Kürtler, yüz yıllık Türk devleti boyunca, kötü yüzlerin her türlüsünü gördüler. Ama yokluk ve yoksunluğun en dibinden çıkıp gelen bunlar farklıydı.

Külhanelerden geliyorlardı. Cehaletleriyle cesur, yalan dolan ve kalpazanlık dünyasından süzülme oldukları için de utanmadan yoksun, arlanma duygusundan bihaberdi, bunlar. Yüzleri “hedik suyu ile yıkanmış“ gibi, hep kızarıktı.

Ve bunlar, yalanlar dolambacından çıkıp geldiler. Yoksul, yoksul oldukları kadar cahil, hem de zekası kıt kitleleri, 40 yıl boyunca “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen albayrak“ diye başlayan İstiklal marşından parçalar okuyarak uyutup dolandırdılar, elde tuttular.  

İstiklal marşının mısraları eşliğinde, Kürt düşmanlığı ve Türk ırkçılığını yaydılar. Türk toplumunu Kürt kanı vaadiyle uyutup kıtlık ve açlık barikatını aşmış Afrika köpekleri gibi önlerine çıkan her şeye saldırdılar. Gasp, talan ve hırsızlık yerlilik ve millilik oldu. Oysa hırsız ve soyguncuların hiç biri, bu toprakların yerlisi değildi. Her biri bir yerden gelmiş ve tutunmak için Türk ırkçılığına soyunmuş birer göçmendi. Onlar, “devletin malı deniz, yemeyen domuz“ diye diye talan yollarında koşuyorlardı.

Artık kanunlar rafta, hukuk tatildeydi. Düzenin yeni efendileri, yerli ve milliyetçi Mafya çetelerinin kolunda, hazretin müteahhit kılıklı taşeronları ile birlikte nimetlere hücum ediyor, bu arada milyar dolarlık yol, köprü ve havaalanı ihaleleri, “efendilere en doyurucu komisyonu“ ödeyenin elinde kalıyordu.

Efendilerine en iyi bahşiş ödeyen Mafya reisleri, yüksek katlarda “hayır sever iş adamı“ olarak ağırlanıyorlardı.

Japonlardan sonra, Kanadalı şirketler revaçtaydı. Çünkü, “bahşiş“ (rüşvet) dağıtma konusunda olağanüstü cömerttiler. Kazanıyor ve hepsini götürmüyor, işbirlikçilerine kazandırıyorlardı.

Kanadalılar ayrıca makbuldu, çünkü damadın “dronelerinin gözü“ olan alet ve elektronik aygıtları onlar veriyorlardı. Damat sadece montajını yapıyor ve kayın babasının bizzat pazarlamasıyla isteyene satıyor, milyonlar kazanıyordu.

Kanadalılar o kadar gözdeydi ki, büyük damadın şirketi yerli dayanağıydı. Aralarında tatlı alış-verişler oluyordu.

Kurdistan dağı, taşı, ovası ve koyaklarıyla talan malıydı. Toprağın felaketine barajlar inşa ediliyor, dağlar alt üst ediliyor doğa, doğanın kurdu, kuşu, böceği, çiçeği öldürülüyordu.

Sahipsiz ve düşman toprağı Kurdistan‘ın her yanını delik deşik ettiler. Olmadık yerlere barajlar kurarak, kuraklık yarattılar. Kurdistan’ı insansızlaştırmak için meraları, yayla ve tarım topraklarını tahrip ettiler. Suları kuruttular. Koskocaman Van gölünü öldürdüler.

Erzincan İliç’de, altın için dağın altını oyan Kanada şirketiydi. Bir sömürge ülkesindeki rahatla siyanür zehirini kullanarak, altını topraktan ayrıştırıyor, gözetenlere de payını veriyordu. Denetim mi? Dostları sömürge topraklarını talanında denetim de ne!..

Siyanürlü sudan geçirilmiş ve altını alınmış toprak kenarda dağ gibi yığılıyordu. Sonra toprak bulunduğu yere sığamaz hale geldi, patladı.

Dedikleri gibi bir heyelan yok. Heyelan, toprak kaymasıdır. Oysa burada, yer altından çıkarılıp dağ gibi yığılan ıslak toprağın çatlaması, bendini yıkıp dağılması söz konusu.  Çevreye dağılan milyonlarca metreküplük toprak siyanürlü, yani zehirlidir. O zehir yağmur sularıyla nehirlere ve özellikle de Fırat nehrine karışacak, bölge boyunca hayatı zehirleyecektir.

Felaket olan, Maganda çetesi, Kürtlere düşmanlıkta sınır tanımıyor. Kurdistan’ı doğasıyla birlikte katlediyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.