Kürt düşmanlığından kör olmuşlar
Fehim IŞIK yazdı —
- Asıl mesele Erdoğan'ı iktidarda tutan sözde muhalefettir. Bu çapsızların tek derdi var, o da Kürt'ün anasını görmesini engellemektir. Bunu öyle utanmazca yapıyorlar ki Kürt anasını görmesin diye kendilerini sefilce bir biçimde en ucuz pazara bile sürmekten çekinmiyorlar.
14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan iki tur seçim, Türkiye tarihinin en ilginç seçimlerinden biri oldu. Sonuçları hala tartışılıyor. 6'lı Masa’dan sağdaki en faşist ittifaka, HDP ve bileşenlerinden sol, dindar, liberal vb. kesimlerin içinde yer aldığı farklı muhalif yapılara kadar her kesim bunca suça bulaşmış, hırsızlıkları açığa çıkmış, diktatörlüğü tartışmasız, hiç kimsenin güvenmediği bir Erdoğan'ın yeniden kazanmasını olası görmüyordu. Herkes Erdoğan'ın kaybedeceğine inanıyor ve ona odaklanmıştı. Elbet, sonrasına dönük kimsenin pek bir planı yoktu. Görünen o ki, HDP dahil, tüm muhalefet Erdoğan'ın kaybetmesine kilitlenmiş ve bir B planı olmaksızın hareket ediyordu.
İstenen olmadı. Erdoğan yeniden kazandı. Bunun ardından hangi tespiti yaparsanız yapın, sonuçta reel olan Erdoğan'ın seçimleri kazandığı gerçeğidir. Partisi birinci oldu. İttifakı parlamentoda çoğunluğu sağladı. O da yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Doğrudur, seçim sistemi güvenilir değildi. Ağır bir hukuksuzluk vardı. Taraflar eşit şartlarda sahaya inmemişlerdi. Hele HDP hiç eşit değildi. Bu nedenle seçime başka bir parti çatısı altında katıldı. Bu da ciddi engellere neden oldu. Bunlar bir yana. Seçimden sonra anlaşıldı ki muhalefetin de geniş bir kesimi, hatta neredeyse Emek ve Özgürlük İttifakı dışında tamamı klasik deyimle 'dandik'miş. Yani sadece adıyla muhalefetmiş. Bu sözde muhalefet, görünürde Erdoğan'a kaybettirmeyi amaçlamış olsa bile sonradan anlaşıldı ki esasen tek dertleri Kürtlerin seçimlerdeki kilit rolünü kırmak için çabalamak olmuş. Bu Sinan Oğan tarafından çok net sözlerle itiraf edildi. Gece gündüz Erdoğan'a hakaret eden adam birden Erdoğan'ın koltuğunun altına sığındı. Bu ittifakın bir diğer faşist ortağı da artık çapsızlığı su götürmez olan Kemal Kılıçdaroğlu'nu kafaladı, onunla yeni dönemin Süleyman Soylu’su olmak için protokol imzaladı. Bu protokolün altında bariz bir Kürt düşmanlığı yatıyordu. Çapsızlık, gayri ahlakilik öyle diz boyuydu ki neresinden tutmak gerekiyor, insan bilemiyor. Bu durum aslında cumhurbaşkanlığı seçimleri 2. tura kalınca anlaşılmıştı. Ancak o andan sonra da yapacak bir şey kalmamıştı. Dere geçerken at değiştirilmez misali, herkes Erdoğan'ın kaybetmesi adına birbirine mecbur oldu.
Şimdi bunun muhasebesi yapılıyor. Elbette bu muhasebeyi herkes yapmıyor. HDP ve Yeşil Sol Parti kolları sıvamış, ev ev dolaşıp neyi doğru neyi yanlış yaptığını tabanıyla tartışıyor. Bazı toplantıların ham kayıtlarını izledim. Öyle sıradan değil, en sert eleştirileri taban yöneltiyor. Partinin giderek merkezileşmesinin tabandan kopuşu beraberinde getirdiği ve karar alma mekanizmalarının işletilmediğine dikkat çekiliyor. Aday seçimi ile 3. Yol siyasetinden sapmaya dönük de çok sert eleştiriler yapılıyor. Bunlar önemli tabii. Ancak partinin yeni dönemi planlayabilmesi, sadece bu tartışmaları yürütmesini değil, tartışmaların sonuçlarına uygun davranılmasını da gerektirir. Bu kez belli olan şu; parti tartışmaların sonucuna göre hareket etmese gelecek seçimlerdeki tablo bugünkünden daha kötü olacak.
Meselemiz aslında bu değil. Su akar yolunu bulur misali, HDP ve Yeşil Sol Parti de tartışa tartışa yolunu bulacak. Asıl mesele Erdoğan'ı iktidarda tutan sözde muhalefettir. Bu çapsızların tek derdi var, o da Kürt'ün anasını görmesini engellemektir. Bunu öyle utanmazca yapıyorlar ki Kürt anasını görmesin diye kendilerini sefilce bir biçimde en ucuz pazara bile sürmekten çekinmiyorlar. Hal böyle olunca Erdoğan yan gelip yatıyor, bu çapsızları gülerek izleyip keyifle iktidarını sürdürüyor.
Biliyorum. Şimdi okurların bir kısmı soracak, peki böyle ise sen neden Kemal Kılıçdaroğlu'nun desteklenmesi için canhıraş çalıştın? Birinci neden, HDP'nin kararıydı elbet. Ancak bunun ardına sığınmak gerekmiyor. HDP bana da sorsaydı, Erdoğan'a kaybettirmek için aday çıkarmamayı ve Erdoğan karşısındaki en güçlü adayı desteklemeyi önerirdim. Yanlışıyla, doğrusuyla bunu savunurdum. Ama belli oldu ki ben de dahil geniş bir kesim Kürt ve devrimci muhalefet dışındaki adı muhalefet Erdoğan yardakçılarının bu kadar utanmazca davranacağını kestirememişti. Gözleri kin ve nefretten kan çanağına dönmüş Kürt düşmanlarının bırakın Kürtlerin, Türkiye'nin geleceğini bile düşünmeden Erdoğan'ın çanak yalayıcılığını yapacağını hiçbirimizin tahmin etmesi olası değildi. Evet, Kürtlerin lehine adım atmayacaklardı. Bunu biliyorduk. Ancak buna rağmen Erdoğan'a kazandırmak için çaba harcamazlar kanısındaydı(k)m. Yok, kazın ayağı hiç de öyle değilmiş. Kürt anasını görmesin diye her türlü kötülüğü yapabilecek kadar çukurlarda geziyorlarmış meğer.
Bundan ders çıkarmak gerekir mi? Elbet gerekir. Nihayetinde siyaset bir çıkar birliğidir. Kürt muhalefeti ve devrimciler ne yazık ki bu çıkar birliğinin adımlarını Türkiye ve Kurdistan halklarının lehine olacak biçimde atmıyorlar. Kürt düşmanları, emek düşmanları her türlü gayri ahlaki işbirliğini yapmaktan çekinmezlerken Kürt muhalefeti ve devrimciler kazanmak için birlikte güçlü adımlar atmak yerine hala kendi evlerini, odalarını, odacıklarını büyütmenin derdindeler. Bu tutum sözde muhalefetin de, iktidarın da işine geliyor.
Bu nasıl değişir? Doğrusu üzerinde durulması gereken temel noktalardan biri budur. Ancak şu net, sadece seçim işbirliklerine girmekle bu değişimi sağlamak mümkün değil. Seçimden seçime bir araya gelmek sorunu çözmüyor. Kürt muhalefetinin de, devrimci muhalefetin de uzun vadeli, kalıcı cepheler oluşturmalarının zamanı geldi de geçiyor. Böyle olmaz ise her kesim sadece kendi gündemine odaklanır ki bu da gücü zayıflatır, ayrışmayı artırır. Her birimizin kendi gündemi elbet önemlidir. Ancak asgari müştereklerin yakalandığı ortak gündemlere, stratejik hedeflere odaklanmak, siyaseti bu esaslar üzerinden sürdürmek, hem çapsız muhalefete hem de iktidara karşı elimizi güçlendirir. Yapmamız gereken budur.