Kürt gerçekliğiyle teşhir olan ikiyüzlülük

İlham BAKIR yazdı —

  • Filistin-İsrail çatışması bağlamında mazlum Filistin halkını savunmak adına söylenen sözler, hatırlatılan ve sahip çıkılan ilkeler söz konusu Kürtler olunca uluorta, apaçık, utanmazca, hayasızca büyük bir ikiyüzlülük sergileniyor.
  • Bunca ikiyüzlülük ve riyakarlığın hem iktidar hem muhalefet tarafından günbegün bütün topluma teşmil edilişi, buna dair toplumsal kabulün günbegün daha da çoğalışı, bir gün herkesi birbirine karşı aynı riyakarlığın cehenneminde boğazlaşmak gerçeği ile karşı karşıya bırakacaktır.

Gerekçesi, bahanesi her ne olursa olsun hastane bombalamak insanlık suçudur. Doğrudan silahlı olarak askeri bir çatışmanın tarafı olmayan, elinde silah bulundurmayan sivilleri gerekçesi ne olursa olsun doğrudan hedef göstererek onlara ateş etmek suçtur. Savaşın taraflarından birisini destekliyor olsalar bile, savaşan taraflardan birine ait askeri güçler sivil yaşam alanlarında bulunuyor olsalar bile sivil yerleşim yerlerindeki insanların yaşamlarını tehlikeye atan, yaşamlarını sürdürmelerini imkansız hale getiren elektrik santrallerini, su ve yiyecek depolarını hedef almak insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Siviller, yerleşim birimlerindeki askeri birimleri oradan çıkarmakla yükümlü değillerdir. Askeri unsurların, sivil yerleşim alanlarında bulunmasından orada yaşayan siviller sorumlu tutulamaz, bundan dolayı toplu olarak cezalandırılamaz, bu yerleşim yerleri bombalanamaz, alt yapı tesisleri buradaki insanların yaşama koşullarını ortadan kaldıracak şekilde hedef alınamaz. Yerleşim yerleri bir etnik ya da dini kimlikten tamamen boşaltılarak yerine başka bir etnik kimlik ya da dini grup yerleştirilemez. Askeri güce karşı da olsa yasaklı nükleer ve kimyasal silahlar kullanılamaz, esirlere kötü muamele ve işkencede bulunulamaz. Cenevre sözleşmesinin tarafı olan her devlet, her askeri grup, birlik, yürüttüğü savaşın sebebi ne olursa olsun bu konvansiyona uymakla yükümlüdür.

Öte yandan ülkesi askeri olarak işgal edilmiş, bir halk olarak varlığına yönelik tehdit yaşayan; etnik, dini, mezhebi veya başka herhangi bir grup kimliği, askeri bir saldırının tehdidi altında olan her grubun ve her insanın meşru müdafaa hakkı vardır, bu işgal ve tehdidi geliştiren askeri unsurlara karşı her Cenevre Konvasiyonu’nda sınırları belirlenmiş ölçüler içerisinde her türlü direniş hakkını kullanır. Silahlı direniş de dahil olmak üzere hiçbir direniş biçimi terör eylemi olarak nitelendirilemez.

Yukarıdaki iki paragrafta dile getirilen görüşler, Hamas’ın İsrail’e karşı son geliştirdiği saldırı ve İsrail’in başlattığı karşı saldırılar bağlamında bir haftadan beri bütün dünyada, özellikle de Türkiye’de sağcısından solcusuna, dindarından Türk milliyetçisine, muhalefet partilerinden iktidar partisine, askeri bürokrasiden sivil bürokrasiye herkes tarafından büyük bir hararetle dile getirilmektedir.  Dile getirilen bu görüşleri kimin, kimlerin söylediğinden bağımsız olarak onaylamak, savunmak ve arkasında durmak gerekmez mi? Savaş yoluyla dünyanın, yaşam kaynaklarının, çevrenin bunca yıkıma, kıyıma uğratıldığı koşullarda bu Konvansiyon’a uyulmasını savunmak ve sağlamakla hiç değilse kendini savunma gücünden yoksun olan grupları, sivilleri, kadınları, çocukları korumak için bir kalkan yaratılmış olmaz mı? Ve bu çok değerli değil mi? Bu ilkeleri, savaşan taraflar kim olursa olsun ayırt etmeksizin uygulanmasını istemek ahlaki ve vicdani olan değil midir? 

Gelgelelim Filistin-İsrail çatışması bağlamında mazlum Filistin halkını savunmak adına söylenen bu sözler, hatırlatılan ve sahip çıkılan bu ilkeler söz konusu Kürtler olunca uluorta, apaçık, utanmazca, hayasızca büyük bir ikiyüzlülük sergileniyor. Oysa yukarıda Filistin halkının mazlumiyetine, mağduriyetine, katliama uğramasına, işkenceye maruz kalmasına, ülkesinin işgal edilmesine, etnik temizlik yapılmasına dair ne varsa Kurdistan’ı işgal altında tutan sömürgeci devletler özellikle de Türk sömürgeciliği tarafından gerçekleştirilmektedir. Uygar dünyanın gözü önünde her gün sivil yerleşim yerleri bombalanan, katliamdan geçirilen, bütün yaşam alanları tahrip edilen Kürt halkının Cenevre Konvansiyonu’na neredeyse harfiyen uyan meşru direnişi, utanmazca teröristlikle damgalanıyor, işgalcilerin gerçekleştirdiği devlet terörü karşısında da sus pus kalınıyor. Ümmet adına, Müslümanlık adına Filistin’e sahip çıkanlar, söz konusu Kürtler olunca onların da ümmetten olduğunu unutuveriyorlar. Enternasyonalizm adına dünyanın en ücra köşesindeki bir direnişe sahip çıkan, söz konusu Filistin olunca meydanlara çıkan, İsrail’i protesto eden, Filistin’e bin bir destek açıklaması yapan sözüm ona solcu, sosyalist, komünist, demokrat, insan hakları savunucusu olduğunu iddia edenler söz konusu Kürtler olunca ya üç maymunu oynuyorlar ya da hayasızca Kürtleri emperyalizmin işbirlikçisi ilan ederek yaşadıklarını hakkettiklerini savlıyorlar. Bunca ikiyüzlülük ve riyakarlığın hem iktidar hem muhalefet tarafından günbegün bütün topluma teşmil edilişi, buna dair toplumsal kabulün günbegün daha da çoğalışı, bir gün herkesi birbirine karşı aynı riyakarlığın cehenneminde boğazlaşmak gerçeği ile karşı karşıya bırakacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.