Tarih böyle yazmıştır; direnenler kazanacak
İlham BAKIR yazdı —
- Kürt’ün direnişi kazanacak. Siz kaybedeceksiniz. Zulmünüz kaybedecek, zalim iktidarınız alaşağı olacak. Tarih böyle yazmıştır “direnenler kazanacak.” Siz şimdiden kaybettiniz zaten. Çürüdünüz, koktunuz, lanetlendiniz. Biz şimdiden kazandık.
Kürt’ü çuvala sokmak, Kürt’e tuzak kurmak, Kürt’ü alavere dalavere nöbete göndermek, Kürt’ün emdiği sütü burnundan getirmek. Kürt anasını görmesin diye gerekirse dünyada ne kadar ana varsa imha etmeyi göze almak. Bu liste uzar da gider. Şu gök kubbe altında Kürt’e reva görmedikleri bir şey kalmış mıdır acep? Bir devlet, bir sistem, bir toplum, bir topluluk acep bir yüz yıl boyunca bir halka bu kadar zulüm etmekten, bu kadar envai çeşit işkence ve zulüm yöntemi icat etmekten de mi yorulmaz? Üşenmez mi? “Yahu bu insanlar boyun eğmiyorlar işte, vazgeçmiyorlar. Bunlara boyun eğdireceğiz diye boyun eğmediğimiz, kapısını aşındırmadığımız, taviz vermediğimiz güç, devlet kalmadı. Kürtleri pes perişan edeceğiz diye Türkleri iki lokma ekmeğe muhtaç, pes perişan eyledik” demez mi? “Bir orta yolunu bulalım, bir noktada artık duralım” demez mi? Bu nasıl bitmek tükenmek bilmez bir kindir, bu nasıl bir düşmanlıktır? Bu nasıl karanlık bir vicdan, paslı bir zihniyettir?
Çocukluğum, ilk gençlik yıllarım hep kendimi Türk sayarak geçirdiğim dönemlerdi. Bir Kürt şehrinde yaşıyor olsak da annemin Türklüğü bizim Türk olarak yetişmemize yol açtı. Türklük de güzeldi zaten, konforluydu. Türklüğün ne kadar konforlu bir kimlik olduğunu üniversitede tanıştığım Kürt arkadaşların etkisiyle Kürt tarafımla buluşunca anladım. Kürt olan tarafımla, dövülen, sövülen, horlanan, aşağılanan tarafımla buluştukça, o tarafımı tanıdıkça ondan uzak durmaya çalışmak bir yana bir sevdaya tutulmuş gibi bağlandım. Onur vardı orada zira, zulme karşı dimdik duruşlar vardı, boyun eğmemek, vazgeçmemek, bağlılık, ahlaki ve vicdani ölçüler vardı. Gözünü budaktan sakınmamak vardı. O kadar çok şey vardı ki! Ben çocukluğumu ve gençliğimi Kürtlüğümden kaçarak, ondan utanarak geçirmekle o kadar çok şeyi eksik yaşamışım ki! Bu zulmü bana kim ve ne için yaşattı, bunu hak edecek ne yaptım ki diye o kadar çok düşündüm ki üzerinde Kürt tarafımla buluştuğum ilk yıllarda. Kürtlüğümle buluştukça Türk olmanın konforunu yitirmeye, gün yüzü görmemeye başladıkça, önümde hayatın her alanında sıra sıra engeller dizilmeye başlayınca bir yandan korkarken bu kimliğimden, bir yandan da daha derinden, daha içten sarıldım. Türk olmaktan vazgeçip Kürt olmaya başladığım o günlerden sonra bir daha gün yüzü görmedim desem yeridir. Meğer ne rahatmış, ne konforluymuş Türk olmak. Meğer ne meşakkatli, ne zorlu, ne sabır gerektiren bir işmiş Kürt olmak, daha da zoru Kürt kalmaya devam etmek.
Sahi Kürtler, Kürt kalmaya dair bu metaneti, bu sabrı, bu azmi, bu gücü nereden alıyor, nereden buluyor? Haklı olmanın bu kadar insana güç taşıracağını doğrusu hiç düşünmezdim. Onuruna sahip çıkmanın insanı bu kadar kararlı, bu kadar azimli kılacağını asla bilemezdim. Ve sanırım tam da burada anlamıyorlar Kürtleri, vazgeçeceklerini sanıyorlar bir noktada. Zulmün pik yaptığı noktada vazgeçireceklerini, kırabileceklerini zannediyorlar. O kadar zulümle abat olmaya çalışmışlar ki bilememişler asla mazlumun ruhunda demlenen öfkeyi ve direnişi. Hiç haklı olmamışlar, haklarını savunmak zorunda kalmamışlar ki ne bilsinler haksızlığa maruz kalmanın hem de en alasından haksızlıklara bir yüz yıl maruz kalmanın ruhlarda yarattığı fırtınayı?
Kürt’ün direnişi kazanacak. Siz kaybedeceksiniz. Zulmünüz kaybedecek, zalim iktidarınız alaşağı olacak. Bir yüz yıl daha sürse bu zülüm özgürlüğe susamış Kürt bir yüz yıl daha direnecek. Tarih böyle yazmıştır “direnenler kazanacak.” Siz şimdiden kaybettiniz zaten. Çürüdünüz, koktunuz, lanetlendiniz. Biz şimdiden kazandık. Alçalmadık asla, zulmetmedik kimseye, kimsenin elinden ekmeğini, ağzından dilini çalmadık. Kimsenin, kapısını çalmadan, içeriye buyur edilmeden içeriye dalmadık. Boyun eğmedik. Dün de eğmedik bugünde eğmedik, yarın da dimdik olacak başımız. Zulmedenlerin başının nerelerine kadar eğildiğini de tarih yazmıştır. Onu da biliriz, o günü görmeyi bekleriz. Biz görmezsek çocuklarımız mutlak görür. Kayyımlarınızı, gayya kuyularınıza gömeceğimiz gün hiç de uzak değildir. Tarih bunu da yazacak.