Kürt hikayeleri Londra perdelerinde
Kültür/Sanat Haberleri —

Londra Kürt Film Festivali
- 14. Londra Kürt Film Festivali, dört parça Kürdistan ve diasporadan gelen filmlerle göç, direniş, kadın özgürlüğü ve kültürel hafızayı beyaz perdeye taşıyor. 3 Mayıs’taki ödül töreniyle sona erecek festival seyircisini bekliyor.
İLHAM BAKIR / LONDRA
Kürt sinemasının ilk ve en uzun soluklu film festivali olan Londra Kürt Film Festivali, Kürt seyircilerin yanı sıra Londra’da yaşayan farklı halklardan sinema izleyicilerinden de yoğun ilgi görüyor. İlki 2001'de düzenlenen Londra Kürt Film Festivali, 25 Nisan'daki açılış gecesiyle Kürt filmlerini sinema seyircisi ile buluşturmaya başladı. Çok yoğun bir ilginin gösterildiği açılış gecesine Kürt müziğinin lirik sesli sanatçısı Ali Tekbaş, söylediği birbirinden güzel şarkılarla renk kattı.
Britanya’daki sinema üretim ve dağıtımı konusunda önemli bir fon destekçisi olan ve bu yıl Kürt Film Festivali’nin de partnerliğini yapan Britanya Film Enstitüsü’nden Jelena Milosavljevic, açılış gecesine katılarak bir konuşma yaptı. Londra Kürt Film Festivali’nin, Britanya’daki sinema kültürünün önemli bir parçası haline geldiğini belirten Milosavljevic, bu tür sanatsal ve kültürel etkinliklerin toplumsal barış ve entegrasyon için taşıdığı öneme vurgu yaptı. Kürt toplumunun yoğun olarak yaşadığı bölgelerden olan Haringey Belediyesi Başkanı Sue Jameson da açılış gecesine katılarak bir konuşma yaptı. Kürt toplumunun Londra şehir yaşamının önemli bir parçası olduğunu, şehirdeki ticaretin, üretiminin, kültürel ve sanatsal etkinliklerin önemli bir yaratıcısı ve parçası olduğunu dile getirdi.
Donmuş coğrafyada sıcak hayaller
Hişam Zaman’ın pek çok festivalden ödülle dönen ve Avrupa seyircisinin yoğun ilgisine mazhar olan “Mutlu Bir Gün” adlı filmi festivalin açılış filmiydi. Kürt sinemasının diasporadaki önemli temsilcilerinden biri olan Zaman’ın filmi, Norveç’in karlı, soğuk ve donuk atmosferini filmin çok güçlü bir karakteri ele alıyor. Hikayesi, kökleri başka coğrafyaya ait olan ve bu donmuş ve umutsuz yerde sıkışıp kalan üç genç arkadaşın, hayallerinin gerçekleşebileceği bir dünyaya karlı dağlar üzerinden kaçma planı üzerine kurulu olan filmde köksüzlük, karlı ve donmuş coğrafya ile sıcak hayaller arasındaki çatışma anlatılıyor.
Suriye’nin tik tak eden bombası
Bilal Korkut’un “Biraxane”, Soleen Yusef’in “Kazananlar”, Reber Dosky’nin “Güneşin Kızları”, Kawa Akrewi’nin “Suriye'nin Tik Tak Eden Bombası”, Özkan Küçük’ün “Rojbaş”, Binevşa Berivan’ın “Bakire ve Çocuk” filmleri, festivalin ikinci ve üçüncü gününde öne çıkan filmlerdi. Kawa Akrewi’nin “Suriye'nin Tik Tak Eden Zaman Bombası” adlı belgeseli Rojava’daki kamplarda tutulan 12 bin DAİŞ elemanı ve yaklaşık 56 bin DAİŞ’li aile üyesiyle başa çıkma zorluğuna ve bunların yarattığı tehlikeye odaklanıyor.
Bir şiirin ardından Kürdistan’a
Reber Dosky’nin “Güneşin Kızları” adlı belgeseli DAİŞ tarafından kaçırılarak köle olarak satılan Êzîdî genç kızların hikayelerini ve direnişlerini ele alıyor. Soleen Yusef’in “Kazananlar” filmi, Rojava’dan Almanya’ya ailesi ile birlikte göç eden Mona’nın kadın futbol takımındaki rolüyle hayata tutunma mücadelesi anlatılırken; Binevşa Berivan’ın “Bakire ve Çocuk” adlı filmi, genç bir Êzîdî kadın olan ve DAİŞ’in elinden kurtulan Avesta’nın, Brüksel’de kendisini köleleştiren adamı bulup ondan intikam alma hikayesine odaklanıyor. Özkan Küçük ise “Rojbaş” adlı filminde ilk Kürt tiyatro grubu olan Teatra Jiyana Nû’ya ve Türkiye’de Kürtçe tiyatro yapabilmenin zorlukları ile Kürt tiyatrocularının direnişine odaklanıyor. Bilal Korkut’un “Biraxane” filmi ise Amerikalı Kürdolog David’in, Arjen Arî’nin şiirinin izinden Kürdistan’a gelişi ve kendini bir şiir dünyasının içinde bulma hikayesini anlatıyor.
Tüm filmlere yoğun bir ilginin olduğu ilk iki günde yönetmen ve oyuncularının film sonrasında seyircilerle yaptıkları Kürt filmlerinin yapılış hikayeleri, zorlukları, film yapma deneyimleriyle ilgili derinlikli söyleşiler, festivalin öne çıkan güçlü ve renkli yanlarından biriydi.
Kürt kadın sineması müjdesi
Gösterimlerde ve festival programında öne çıkan önemli noktalardan birisi kadın yönetmenlerin ve filmlerdeki kadın karakterlerin çokluğu. Yine seyircilerin önemli bir bölümünü kadın seyircilerin oluşturması da dikkat çeken hususlardan biriydi. Güçlü kadın yönetmenler, direnişçi güçlü kadın karakterler ve sinemaya ilgisi büyüyen kadın seyirciler, gelecekteki Kürt sinemasına kadın sinemasının önemli damga vuracağının emarelerini de bize gösteriyor.
Festivalin üçüncü gününde yapılan “(Ana) Toprağı Geri Almak: Kürt Kadın Yönetmenlerle Bir Söyleşi” başlıklı panelde Kürt kadın yönetmenler Mizgin Müjde Arslan, Ayşe Toprak ve Soleen Yuseef, hem Kürt sineması hem de kadın sineması üzerine yürüttükleri derinlikli tartışmayla, güçlü Kürt kadın sinemasının büyümekte olduğunu bizlere bir kere daha anlatmış ve göstermiş oldular.
Direnişin yarattığı etki
Kürtlerin yanı sıra Londra’da yaşayan diğer halklardan insanların Londra’nın merkezi yerlerinden birinde yer alan Picture House sinemasındaki Kürt filmlerine gösterdikleri ilgi, hem Kürt sinemasının nitelik ve nicelik olarak gelişiminin hem de Kürtlerin Ortadoğu ve diasporada yürüttükleri evrensel değerlere bağlı, demokratik eşitlikçi mücadele ve direnişlerinin yarattığı etkinin bir sonucu, bir yansımasıdır.
Dört parçayı buluşturdu
Kürdistan’ın dört parçasından ve diasporadan pek çok filmi, yönetmeni ve seyirciyi bir araya getiren Londra Kürt Film Festivali, Avrupa’nın ve dünya siyasetinin en önemli merkezlerinden biri olan Londra’da, kültürel ve sanatsal olarak siyasete ve zihniyet dünyasına Kürtlerin etki edebilecekleri bir alan yaratmaya aday bir sanatsal ve kültürel etkinlik. Festivalin Eşdirektörü Shler Murdochy, bu yılki festivali, “Kürt filmleri, çeşitli sesler ve bakış açılarıyla, tıpkı hafif bir yağmurun toprağı besleyip derin çatlaklarını dikmesi gibi, Kürdistan'ın dört parçasını bir araya getiriyorlar. Kadınların değişim, adalet ve özgürlüğünün bir rüya değil gerçek olduğu bir dünya çağrısında bulunduğu, anlatılmamış direniş ve devrim hikayelerini dünyayla paylaşmaya hevesli bir topluluğun susuzluğunu gideriyorlar” sözleriyle tanımlıyori.
Festival seyircisini bekliyor
Festivalin diğer Eşdirektörü Ferhan Sterk ise “Her zaman bir devrimin, hayal gücüyle başladığına ve filmlerin değişimi yönlendiren bir yakıt olduğuna inandım. Kürt sinemasının önünde birçok zorluk var, ancak Kürt film yapımcıları hikayelerini anlatmak için büyük bir emek ve çaba harcıyor, cüretkar ve yaratıcı hikayelerini bu festivallerle kapınıza getiriyorlar” diyor.
3 Mayıs ödül günü
Kalan dört gün içinde onlarca filmi Kürt seyircisi ile buluşturacak olan Londra Kürt Film Festivali, 3 Mayıs'ta Rojava’daki devrime, direnişe ve yeniden inşaya tanıklık eden “Özgürlüğe Dokunuş” filminin gösterimi ve düzenlenecek ödül töreniyle sona erecek. Londra’daki, Londra’ya yakın şehirlerdeki Kürtlerin, bu önemli etkinliğe rağbet etmeleri, filmleri izlemeleri, Kürt sineması ile ilgili yürütülen tartışmalara katılmaları sözün kısası bu önemli etkinliğe sahip çıkmaları, bu festivalin ve Kürt sinemasının gelişimi ve büyümesi açısından son derece önemli.