Kürt’e tarihsel düşmanlık, çetelere vatandaşlık!

Dosya Haberleri —

HARITA KURDISTAN

HARITA KURDISTAN

  • Türkiye Cumhuriyetinin tüm etnik kimlikleri eritme ve Türk ulusunu bu etnik yapılar üzerine inşa etme planı, Kürdistan’da halen sürmektedir. AKP iktidarı, Kürdistan’a Türk yerleştirmeyi ve Türk-İslamcı dejenere inancını Kürdistan’da yaygınlaştırmayı sürdürdü. Kürdistan’daki devlet yönetimi, tek partili dönemdeki gibi Türksoylulara verildi.

EMRULLAH BOZTAŞ

Türkiye Cumhuriyetinin tüm etnik kimlikleri eritme ve Türk ulusunun bu etnik yapılar üzerine inşa edilmesi planı, Anadolu’nun genelinde 1920’li yılların sonunda tamamlanmış olsa da Kürdistan’da halen sürmektedir. Anadolu’daki etnik temizlik, Rumların mübadele edilmesi, Ermeni ve Süryanilerin tehcir ve katliamı, Laz ve Hemşinlilerin bastırılması ve kalanların Türk ulusuna entegre edilmesi ile 1930’lu yıllarda sonuçlanmıştır. Zorla eritme potasına sokulan halklar ve dini azınlıklar öz benliklerinden soyutlanarak Türkleşti. Türkçülük politikaları sonucu birçok kesim, kendi çıkarları ile devletin çıkarlarını örtüştürerek yaratılan talan ve kıyım politikalarına dahil oldu.
Türkiye açısından bundan sonraki yıllar sistematik olarak Türk ırkından olan grupların Anadolu’ya ve Kuzey Kürdistan’a iskan edilmesi yıllarıdır. Devlet, başta mübadillerin, katliam ve tehcirle yok edilen Ermenilerin ve zorunlu iskana tabi tutulan Kürt köylülerinin topraklarını Türksoylu gruplara peşkeş çekti. Günümüzde yeni mülteciler Türk Ordusu ve devletin kolluk güçlerince zorla boşaltılan Kürt köylerine yerleştirilmektedir. Kürdistan’da zorla yerinden edilen Kürtler topraklarına geri dönemezken yerlerine Türk grupların yanı sıra Kırgız, Arap ve Afgan mülteciler yerleştiriliyor. 

Cumhuriyetin Türk ırkçı 
karakteri ve kanunlar
Türk Cumhuriyetinin ilanı ile inkar ve imhanın devlet politikası olduğu, bu duruma Kürt halkının isyan ile cevap verdiği dönem ardından da asimilasyonun sürmesi, ulus devletin bakış açısını göstermektedir. Oluşan cumhuriyetin pantürkist karakteri, onu Türk ve Sünni İslam dışındaki etnik ve dini yapılara savaş açmaya götürmüştür. Yeni Türk devletinde bu iki karakteristik özelliği taşımayan tüm farklılıklar ya dönüştürülerek ya da imha edilerek homojen bir yapı yaratma mantığı hakimdir. Bu bilinç, 20. yüzyılın ulus devlet saplantısının etnik temizlik ve soykırımlara giden yolunun ilk adımı olmuştur. Nüfus yoğunluğundan dolayı katledilerek yok edilemeyen, kültürel baskınlıkları da asimilasyona yol vermeyen Kürt halkı, cumhuriyet Türkiyesinin birincil tehlike gördüğü grup oldu.
Devletin tek tip toplum yaratma sevdası karşısındaki en büyük tehlike olarak görülen Kürtlere 1920’li ve 30’lu yıllar boyunca zorunlu göç uygulandı. İskan kanunları ile Kuzey Kürdistan’ın Kürt nüfusu yoğun bölgelerinde yaşayanlar, İç ve Batı Anadolu’nun çorak bölgelerine sürüldü. Şark Islahat Raporu ile (1925) boşaltılan bu verimli bölgelere Türksoylu gruplar yerleştirilerek nüfus, devletin istediği şekli ile itaatkar ve Türk hale getirilmeye çalışıldı.  

İskan kanunlarıyla somutluk
kazanan Kürt düşmanlığı
İlk iskân kanunu, 31 Mayıs 1926 tarih ve 885 sayılı İskân Kanunudur. Bu kanun ile bir taraftan ülkedeki bazı vatandaşlar “münasip ve müsait mahallere nakil ve iskân” edilirken diğer taraftan ülke sınırları dışından getirilen muhacir ve mülteciler Anadolu’nun farklı bölgelerine iskân edildi.
İkinci ve etkileri süreklileşen kanun da 14 Haziran 1934 tarihinde çıkarılan 2510 sayılı İskân Kanunudur. Bu kanun, göç ve yerleşme politikalarının temel ilkelerini belirlemekle birlikte esas amacı ülkedeki ulus inşası sürecine ivme kazandırmaktı. 
Bu ikinci iskan kanunu iki temel konuya odaklanmıştı: 
* Birincisi, Anadolu’da Türk kültürüne bağlı muhacir iskân ederek Türk nüfusunu yoğunlaştırmak ve Türk kültürünü kuvvetlendirmek. 
* İkincisi ise siyasal, sosyal, iktisadi ve askeri faktörlere bağlı olarak nüfusun dağılımını gerçekleştirmek. 

Sağcının Kemalistten bir farkı yok
Türk devletinin kuruluş kadroları olan Kemalist seküler dünya görüşüne sahip kesimler gibi 1960’lı yıllardan günümüzde Türk siyasetine hakim olan sağ muhafazakar söylemli neo-İslamcı devlet yönetimi, Kürdistan’daki Türkleştirme planlarından çok az dahi sapmadı. Kürtlere yönelik etnik temizlik ve demografinin değiştirilmesi planı harfiyen uygulanmaktadır. 
Kürdistan’a Türksoylu nüfus ithali, hükümetler ve ideolojileri değişse de Türkiye Cumhuriyeti için ortak siyaset olmaya devam ediyor. AKP ve öncüsü Erdoğan’ın tekçi siyasetinin öz itibarı ile Kürdistan’da Kemalist siyasetin bir devamından başka bir anlamı yoktur. 
2015-2016 yıllarında köylerden kentlere ulaşan yıkım ve göçertme politikası, “müslümanlık-din-iman edebiyatı” ile soslanmış ırkçı siyasetin 94 yıllık kesintisizliğini göstermişti. Demokrasi, mütedeyyin kesimlerin sesinin duyurulması iddiaları ile iktidara gelen DP, ANAP, MSP ve MHP gibi Türk sağ iktidarların 60, 70, 80 ve 90’lı yıllar boyunca uyguladığı Türkleştirme siyaseti, vatan-bayrak edebiyatına din-iman eklenmesi ile yürütülmüştür. CHP iktidarının ve tek parti hakimiyetinin olduğu uzun yıllar boyunca dinci ve ilkel olmakla itham edilen Kürt halkı, sağcı iktidarlar zamanında da ilkellik ve dinsizlik yaftasından kurtulamamış, müslümanlıkları dahi yeterli görülmemiştir. 
1984 sonrası bilinç sıçraması yaşayan Kürt halkı, legal siyasal alanda da örgütlenmiş, parlamenter sistem içinde yer etmeye çalışmıştır. Bu partilerin sağ muhafazakar söylemli iktidarlar tarafından kapatılması da ırkçı siyasetin yalnızca argümanlarının değiştiğinin göstergesidir. Kürdistan’da gerilla mücadelesi, Türksoylu göçe çok önemli oranda darbe vurmasının yanında yarattığı öz benlik ve tekrar Kürtlüğünü sahiplenme anlayışı büyük geri dönüşün felsefi alt yapısını oluşturmuştur. Kürt halkına sağcılık ya da solculuk adına demokrasi dersi verenlerin nasıl ırkçı ideolojilerin paravanları olduğu, bu savaş gerçeğinde açığa çıktı. 

İktidar neo-osmanlıcı AKP:
Kürtler için değişen bir şey yok
Çatışmalı dönemlerde Türk medyasının hep bir ağızdan Kürt düşmanı söylemleri dillendirmesi ve ortak yayın politikalarını uygulaması, tarihe kazınmış faşist uygulamalara örnek oldu. Bu süreçlerde vatan-millet edebiyatı din-iman edebiyatına karışmış, bu karışıklıktan biat eden Kürt yaratılmaya çalışılmıştır. 
2002’de AKP’nin Sünni İslam ve liberal söylemler ile Türkiye’de iktidar oluşu, Avrupa ve batı dünyasında değişim algısı yaratsa da reel siyasette Kürt halkının payına düşen değişimden çok oyalama oldu. PKK ile görüşmelerin de bu çerçevede devlete hakim Kemalist kadroların tasfiyesi, yerine neo-islamcı kadroların yerleştirilmesi için zaman kazanma çabası olduğu Oslo görüşmelerinin çökmesi ile açığa çıktı. 
Urfa, Antep, Kilis ve Adıyaman gibi Kürdistan illeri bu süreçte demografisi, göçler ve yerleştirme politikası ile en çok zarar gören bölgeler halini almıştır. 
Bunların dışında resmi olarak kamp olmayan ancak ideolojik sebepler ile yerleştirme yapılan bölgeler Batman, Bingöl, Diyarbakır, Mardin ve Urfa illeri olmuştur. Bu kentlerdeki göçün ideolojik boyutu etnik boyutun önündedir. Radikal İslamcı unsurlar bu bölgelere 2011 Suriye iç savaşı ile taşınmaktadır. Yerleştirme ve çok hızlı bir şekilde vatandaşlığa almanın altında yatan gerçeklik budur. Resmi kaynakların sürekli değişen rakamsal verileri Türkiye genel seçimleri ve referandum verileri ile ideolojik kaymanın boyutlarını gözler önüne sermiştir.  
Türkiye’de 1934 tarihli ve 2510 sayılı İskan Kanunu, 2006 yılında yapılan değişiklikle 5543 sayılı Kanun olarak son şeklini aldı. İskân Kanunu dışında kalanlar için hazırlanan ve halen Kuzey Kürdistan demografisine köklü müdahalelere kapı aralayan kanun ise 1950 yılında çıkarılmış olan 5682 sayılı Pasaport Kanunu ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanundur. 11 Nisan 2013 tarihinde yayınlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Türkiye genelinde demografik dalgalanmalara sebep olmuştur. 
Bu kanunlar, Kürdistan’da bölgesel çapta Kürt nüfusunu azınlık durumuna getirmek için kullanılıyor. Türk devletinin resmi istatistikleri sürekli değişkenlik göstermektedir. Bu hem bölgeye yerleştirilenlerin Kürt toplumu ile kaynaşamamasından hem de gizlenen göç sayılarından kaynaklanmaktadır. 
Bu dönem ve ardından AKP ve Erdoğan iktidarı, Kürdistan’a Türk yerleştirmeyi ve Türk-İslamcı dejenere inancını Kürdistan’da yaygınlaştırmayı sürdürdü. Kürt kentlerinin yıkılması ve HDP ve BDP Eşbaşkanları, milletvekilleri ve belediye başkanlarının görevden alınması ve hapse atılması, planlı asimilasyonun uygulanmaya devam edildiğini gösterdi. Kürdistan’daki devlet yönetiminin memur ve idarecileri, tek partili dönemdeki gibi Türksoylulara verildi. Demokrasi ve insan hakları halen rafa kaldırılmış durumdadır.  
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söyleminde Türkçülük tek somut gerçeğe dönüşmüştür. Bu tek devlet (Türk Devleti), tek bayrak (Türk Bayrağı), tek millet (Türk Milleti) şeklinde uzayıp giden teklemeler köken olarak “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün neo-İslamcı Türkçü yeni versiyonudur.

VAN'DA ASİMİLASYON VE TÜRK GÖÇÜ

Türk devletinin Kuzey Kürdistan'da Kürt nüfusu seyreltme ve asimile etme çabalarının yoğunlaştığı merkezlerden bir de Van ilidir. Van, Kuzey Kürdistan'ın kentsel nüfus bakımında en yoğun illerindendir. Kürt kültür ve yaşam tarzının önemli oranda korunduğu Serhat illeri arasında Kürt dili ve tarihi dokunun korunduğu bu bölge, devletin demografik değişim için seçtiği uygulama alanı olarak karşımıza çıkıyor.
Büyük oranda homojen bir yapıya sahip olan Van'da Kürtlerin dışında yerli halktan olan gruplar bulunmuyor ancak Cumhuriyet dönemi ile demografisine ciddi müdahaleler yapılıp bu karakteri değişim geçirmiştir. Kuzey Kürdistan'ın bu bölümü, devletin planlı asimilasyon ve göçertme politikalarının yanı sıra demografik olarak da süreklileşen bir göçle karşı karşıya.

İlk göç dalgası: Azeriler
Van ve çevresine devlet eliyle periyodik Türksoylu göç, bilindiği kadarıyla 1925 yılında başlamıştır. İlk getirilen Türk grup Azerilerdir (Küresünni). Bu topluluk, Doğu Kürdistan'ın Maku kentinden getirilmiştir. Resmi kayıtlarda geldikleri dönemdeki sayıları gizlenen bu topluluk, Van'dan Midyat'a kadar olan coğrafyada iskan edilmeye çalışılmıştır. Türk ve İran devletlerinin uzlaşısı ile gruplar halinde Kuzey Kürdistan'a getirilen bu ilk parti göçmenlerin sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte şimdiki sayıları 26 bin olarak kayıtlara geçmektedir.
İlk İskan Kanunundan önceye rast gelen bu göç için devletin tüm imkanları seferber edilmiştir. Kürdistan'da zorla ve talan sonucu yoksullaştırılan Kürt köyleri ve şehir merkezine yerleşen bu grubun ihtiyaçları karşılanmış ve mülk sahibi olmuşlardır. 
24 Eylül 1925 tarih ve 2086 numaralı Şark Islahat Planı kararnamesiyle Küresünnilerin Van'a yerleşmelerine hükmedilen kararnamede şöyle denilmektedir: "Van şehri ile Midyat arasındaki hattın garbında Ermenilerden metruk araziye Türk muhacirleri (Küresünni) yerleştirilecektir.”
Göçmenlerin iaşesine yönelik kararnamede ise şu cümleye yer verilir: "Şarka yerleştirilecek muhacirin (Küresünni) ve yerli Türklerin iskan edilecekleri mıntıkalara kadar hükümetin vesait-i seriası ile nakilleri ve esnay-i nakilde iaşeleri ve evlerinin taraf-ı hükümetten inşası bir senelik iaşelerinin temini, hayvanat ve alat-ı ziraiyelerinin de kezalik taraf-ı hükümetten itası lazım gelir." 
Özcesi tüm giderlerinin ve bir yıllık ihtiyaçlarının tümünün bu ilk etapta karşılanması sağlanmıştı. Ardı sıra gelen yıllarda bölgenin idari amirliği devlet memuriyetleri ve yönetimi devlet tarafından bu göçmenlere verildi. Kürtlükten uzaklaştırma ve Türkleştirme politikalarının bir aracı olarak yoksullaştırılan Kürt nüfusun zaman içerisinde Türkleşeceği ya da benzeşeceği ön görülse de Kürdistan'da bir Truva atı olarak kaldılar.   

Kürdistan’da devletin dayanak noktası
Serhat'ın Doğu Kürdistan tarafından olan Küresünniler (kendilerine verdikleri ad ve Kürt nüfusun onlara hitap şekil budur) Azericenin yanı sıra Kurmanci lehçesinden Kürtçeyi de konuşabilmektedir. Kendileri de Sünni olan bu grup, görece Kürdistan'da iskanları en başarılı olan gruptur. Küresünni ismi hem Farsça hem de Kürtçe’de “Sünni oğlu” anlamına gelmektedir. Bir bilinç çarpıtması ve toplum mühendisliği olarak kendilerine devletin telkini sonucu yerli demeye başlayan bu grup, kısmen yerli olarak da anılmaktadırlar.
Van merkezde İskele Mahallesi, Yalı Mahallesi, Beyüzümü Mahallesi (Şahbağı), Sıhke Mahallesinde belli düzeylerde Küresünni yaşamaktadır. Köylerden ise Alaköy, Karagündüz, Kasımoğlu, Bardakçı, Lamizgirt köylerinde bulunan grup, çok büyük oranda koruculuk yaparak devlet politikasını sürdürmektedir. Bu köyler hakkında bilgi veren yazıların çoğunluğunda geçim kaynaklarına koruculuk da eklenmiştir.  
Küresünniler, Özgürlük Hareketinin Kürdistan'da kök vermesi ile yurtsever bilinç ile tanışan Kürdistan halklarına katılmak yerine devletin bölgedeki değneği olma yolunu seçmişlerdir. Bölgede yapılan tüm seçimlerde blok oy ile Kürdistan tandanslı siyasal hareketlerin karşısında durmaktadırlar. 

İskan kanunu ile gelenler
1921 ile 1927 yılları arası, göçün az kabul edildiği yıllardır: Toplamda 433 kişi Van'a yerleştirilmiştir. 
1927 yılı göçün hızlandırıldığı yıl olmuştur. Bu yıl içerisinde 642 hane Kafkas ve 604 hane İran mültecileri olmak üzere toplam bin 246 haneden altmış iki hane (275 nüfus), arazi ve ev verilerek Van'a yerleştirildi. Yine yaz mevsiminde Çarlıkzadelerden 36 hane (182 nüfus) Kürt yurduna yerleştiriliyor. 
Van ve çevresinin Türkleştirilmesi planı çerçevesinde ilk kanuni düzenlemelerden olan İskan Kanunu, 31 Mayıs 1926 tarihlidir. 885 numaralı iskan kanunu ile 1928 - 1937 yılları arasında Van kent merkezi ve çevresine 5028 Küresünni, 217 Ahıskalı, 212 Bulgar göçmeni, 15 Kırım Türkü ve Kürdistan'ın diğer bölgeleri ve Trabzon Sürmene'den getirilen, sayıları 700’e ulaşan Türkleşmiş unsurlar olmak üzere toplamda 13 bin 545 kişi yerleştirilmişti. 
Bu yıllar içerisinde Küresünnilerin sayısı artmış, Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünün o zamanki yazışmalarında "dilce ve kan olarak Türk olanlara” devletin olanakları seferber edilmişti.

YARIN:

* Zilan Katliamı sonrası…
* Etnik temizliğe AB fonlu destek
* AKP İttihatçı abilerinin izinde
* Devletin son oyunu: Afgan mülteciler

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.