Kurtların Başak Demirtaş’a hücumu!..

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Geçtiğimiz hafta bir sabah, Demirtaş’ın eşi sayın Başak Demirtaş görünüverdi, Fox Tv’nin ekranında. Başak hanım, İsmail Küçükkaya’nın soruları üzerine, eşi ve onun kişiliğinde ailesinin uğradığı hukuksal haksızlıklardan doğan sıkıntıları özetledi. Medyada, Türk tipi kıyamet bundan sonra koptu. 

Söyleyeceklerimi, sevgili Ahmet Arif’’e söyletip ondan alıntı ile başlıyorum yazıya:
“Bunlar/ Engerekler ve çiyanlardır/ Bunlar/ aşımıza, ekmeğimize Göz koyanlardır/ Tanı bunları…”
Ve Ahmed Arif’in isyankar sesi, bir başka şiirinde perde perde yükseliyor:
“Öyle yıkma kendini/Öyle mahzun, öyle garip.../ Nerede olursan ol/ İçerde, dışarıda, derste, sırada;/ Yürü üstüne – üstüne,/ Tükür yüzüne celladın,/ Fırsatçının, fesatçının, hayının.../ Dayan kitap ile. tırnak ile, diş ile/ Umut ile sevda ile, düş ile./ Dayan, rüsva etme beni.”
Kürtler, arkadan gelen kuşakları “rüsva” etmeden dayanıyor, direniyor barbarlığa karşı. Selahattin Demirtaş, onurla direnenlerden sadece biridir.
Başak Demirtaş’ın eşi, iki kız çocuğunun babasıydı. Türk yasalarına uygun kurulmuş ve o sınırlar içinde yürüyen, son seçimde 6 milyon kişinin oyunu alan siyasi parti, HDP’nin lideriydi. Düşmanlarının bile saygı duyduğu,  Kürtlerin ise sevip güvenerek, siyaseten geleceklerinin dönüşüm mücadelesini teslim ettiği gencecik bir adam, Başak Demirtaş’ın eşi, iki kız çocuğunun da babasıydı.
Onu beş sene önce, haydutların pek sevdiği bir gece yarısı karanlığında, evine, haydutça düzenledikleri bir baskınla alıp götürdüler.
O hak, hukuk, insani değerler savunucusu bir masum, ama mensubiyeti, ırkı, soyu ile birlikte daha doğmadan, suçlu ilan edilenlerdi. O bir Kürt’tü. Kürt olduğu için “suçlu”ydu. Başkaca suçu yoktu.
Türk devleti, kurulduğundan beri bu böyleydi. Evrenin adaletini tanıyor, bilmiyor, zorbalığını “insaniyet” diye yürütüyordu.
Oysa, dünya hukukuna uygun düzenlenmiş bir anayasa ve yasaları bile vardı. Bunlar, kitap halinde raflara diziliydi. İsteyen, soran olursa, indirip gösteriyorlardı. “Bakın, bizim devletimiz de hukuka dayalıdır” diyerek...
Ama fiiliyatta, o kitaplar “buluntu” olsun diye oradaydı. Kimsenin açıp baktığı veya aldırdığı yoktu. Geçerli ve bileği bükülmeyen güç “şahsımın hukuku”, başka bir deyişle, seçilmiş ya da darbeyle geçip başa oturmuş diktatörün “buyurdukları”ydı.
Atatürk’ün de yasalaları, anayasası vardı. Ama gazeteci Ali Kemal kalabalıkların önüne atılıp linç ettiriliyor, emirle Ahmet Emin Yalman ve Hüseyin Cahit gazetecilikten men ediliyor, sokaklarda sıram sıram insan asılıyordu.
Günümüzde, “çok medeni olmak”tan insan asmak yasaktır. Ama Van’ın köyüleri uçaktan atılarak, idam emri anınında yerine getiriliyordu. Kemal Kurkut, sadece Kürt olduğu için, sayısız göz önünde kurşunlanıyor, çocuklar nişangaha oturtuluyor, Kürt kadınına tecavüz edene “tecavüzcü”, katliamcıya “katil” diyene anında ceza gömleği giydiriliyordu. Emirle basın, yayın kurumlarının kapılarına kilit vuruluyor, TC dünyanın en çok gazeteci hapseden olarak “şan ve şeref”e koşuyordu.
Ve en önemlisi, tuzağa çekip kuşattığı ya da güçsüz, çaresiz gördüğü halklara karşı, sonsuz cengaverdir. Ermenileri böyle yok ettiler. 100 yıldır Kürtleri kırıyorlar.
Zayıflıktan doğrulamayan Suriye ve Irak’ı, “yiğitçe” hamlelerle işgal ettiler.
“Bu mertlik diyarı”nda esirdir, Selahattin Demirtaş. Türk hukukuna göre cezalı değildir. Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türk Anayasa mahkemesinin bile “hayır” demesine rağmen, beş yıldan beri tutukludur. Sayısız Kürtle birlikte “şahsımın özel esiri”dir.
Görgüsüz Sultanın emriyle ailesi cezalı. Aile Diyarbakır’da, o Edirne cezaevinde. Dahası aylardır, ailesiyle yüz yüze görüşme de emirle yasak.  Böyle bir “deve kini”nin kurbanıdır, Demirtaş ve ailesi...
Öte yandan Televizyon kanalları, zaman zaman, Sultanın esiri yakınlarına da söz veriyorlar. General Çetin Doğan’ın ve dört yıldan beri “şahsım”ın özel esiri olarak tutuklu olan Osman Kavala eşleri de bunlardan
Geçtiğimiz hafta bir sabah, Demirtaş’ın eşi sayın Başak Demirtaş görünüverdi, Fox Tv’nin ekranında. Başak hanım, İsmail Küçükkaya’nın soruları üzerine, eşi ve onun kişiliğinde ailesinin uğradığı hukuksal haksızlıklardan doğan sıkıntıları özetledi.
Medyada, Türk tipi kıyamet bundan sonra koptu. Başak Demirtaş’ın karşı koyacak, cevap verecek gücü, elininin altında aracı yoktu. Ama onlar, bir “zayıfı” bulmuş, Kürt çocuk ve ihtiyarlarını yakalamış ve Cizre’de yakılacak 177 genci bir araya toplamış gibi vur ha vur ediyorlardı.
Eski katiller, katliamcılar, cevap imkanı olmayan Demirtaş’ların kişiliğinde, Kürtlere diş gıcırdatıp iftira, haraket ediyor, sövgüler diziyorlardı. Zayıf düşmüşe hücum eden kurt sürüsüydü, bunlar. Ağızları salyalı ve iğrenç...
Ve düşmüş, yerde çürürken vicdanını, halkının düşmanlarına kiralamış medyadaki kimi Kürtlere fırsat günüydü. AKP-MHP’nin kiralıklarıydı, bunlar. Sövgü, hakaret ve iftira yağmurunda, birincilik için koşuyorlardı.
Türkçedeki “parsa”, Kürtçe’de “pars”tır. Bir zamanlar “pars”, her türlü sadaka, hayrat toplayarak geçinen birinin oğlu, “ben de Kürt’üm” diyerek, önüne  atılan kemiği hak etme çabasıyla, Demirtaş’ın kişiliğinde, en iğrenç küfür ve hakaretleri yağdırıyordu.
Yadırgamadım. Sömürge halklarının kaderidir, bu. Haini, kendini satışa çıkaranı çoktur, sömürgelerde. Bir kesim, canını ortaya koyarak savaşanların yanında, onurunu satarak geçinenler de çoktur.
Kürt tarihi, bu soy ihanetler yumağıdır. Şeyh Said’i yakınları esir alıp düşmanlarına teslim ettiler. Seid Rıza’nın iz sürücüsü öz yeğeniydi. Kürdistan bugün, kendini satan itirafçılar ve muhbirler ağı sarmalında...
Her neyse, Kürtlerin kıymetlisi düşmanlarının sövgü ağacıdır. Bu hep öyle oldu. Sayın Başak Demirtaş da aldırmamalıdır. Yüzüne “tükürülecek”  yakışan bu. Ve unutmamak gerek Ahmed Arif ustanın sözüyle, “engerektir”, bunlar. Kana düşkün çiyan...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.