Kürtlere karşı kırım, ittifak ve dünyanın kör bakışı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Türkler şimdi, dünyanın gözü önünde, Suriye’deki Esat yönetimini de yanına alarak, Irak ve İranla kuracağı bir dörtlü ittifakla, Kürtlerin topyekün varlığına saldırmaya hazırlanıyor.

Türkler, İran ve Araplar, tarihsel gelişim boyunca birbirinden nefret ettiler; ediyorlar. Karşılıklı, birbirine kinli. Bu kini zaman zaman niyet ve eylemle de dışa vuruyorlar.

Ama birbirine diş gıcırtan bu dörtlü, Kürtler söz konusu olduğunda, her defasında kinlerini içlerine gömüp, “düşmana ölüm“ narası etrafında bir, beraber oldular.

İran, Pers kininin mirasçısıydı. Araplar, sıram sıram insan asarak ülkelerinden kaçan Osmanlının devamı diye Türklerden nefret ettiler. Onları, her daim evlerinin içini gözetleyen, zayıf anlarını kollayan yurt hırsızı olarak gördüler. Nitekim Türkler, İkinci Dünya Savaşının hazırlık sürecinde, yalnız duran Suriye‘ye saldırIp Hatayı onlardan kopardılar.

Irak, Türklerin dinmeyen Musul-Kerkük talepleri ve içini karıştıran atakları yüzünden, ta başından beri kendini, hep tehdit altında hissetti. Tedirgin yaşadı.

Ama Kürt varlığına tahammülsüzlüğü de elden bırakmadılar.

1925‘de patlatılan Şeyh Said olayında, İran, Irak ve Suriye ayrı ayrı, Kürtlere sınırlarını kapatarak, Türklere destek verdiler. İran, sınırı aşabilen Kürt liderler avı düzenledi. Aynı İran, 1930’da ise Türklerle, “yardıma karşılık kazanç“ pazarlığına girişti.

1693’deki Kasrı Şirin anlaşmasından beri ilk defa sınır değiştirildi. İran, Ağrı Dağı’nın doğusundaki verimli ovaları alma karşılığında, Kürtlere cephe açtı. Sıkışıp kalan Geliyê Zilan bölgesi halkı topluca kırıldı. Hiç bir kayıt tutulmadığı için katledilen bebek, çocuk, ihtiyar, genç sayısını kimse bilmiyor. Sadece, salt Geliyê Zilanda katledilenlerin 14 bin kişi olduğu söyleniyor. Evet, Kürtlerine kırımına dair rakamlar bile söylenti...

1950’lerde, Suriye kısmen bu kanlı dörtlüden ayrıldı. Türkler, İran ve Irak Bağdat, Sadabad paktı ve kısmen Britanya’nın öncülük ettiği Kalkınma İçin İşbirliği Anlaşması (RCD) ile Kürt düşmanlığı yolculuğuna devam ettiler. Kırımlarda dayanışıp birbirine gücüne güç kattılar. 1975’de Irak’a destek çıktılar. 1988’deki Halepçe soykırımı olayında, Birleşmiş Milletlerde Irak’ın yanında yer alan başlıca ülke TC idi. Yalan yollarında, Saddam Hüseyini aslanlar gibi savundular. İşbirlikleri hiç bir zaman kesilmedi.

Ama, 2000’lerde en büyük dayanışmayı, Güneylilerin 2017 yılında düzenlediği “bağımsız devlet istiyor musunuz?“ sorusuna cevap arayan referandumda gösterdiler. Türklerin öncülüğünde İran, Irak üçlü ittifakı kuruldu. Üçlü ortak askeri manevra ile Güneyi kuşattı. Güney yönetiminin taviz vermesi ile geri çekildiler. Ama artık, Güneyin kapıları onlara açıktı.

Türklerin organize ettiği ve ülkeyi harabeye çeviren Suriye saldırısından sonra, Kürtlerin elde ettiği kazanımları gören Türkler, kafa kesen İslamcılarla birleşerek saldırıya geçti. NATO’nun büyük patronu Amerika, o sırada Kürtlerle yan yana İslamcı katillerle savaşıyordu. Türkler de, Kürtlerin kişiliğinde Amerikalılarla...

Türkler o arada, Amerika ve NATO karşı, onların muarızı Rusya, İran’la, Astana süreci adı altında bir ittifak kurdu. Türkler burada alınan kararla, İran’ın dolaylı, Rusyanın doğrudan desteği ile Efrîn ve Rojava’nın bir kısmını işgal etti. Çok ilginç, Amerika  işgallere katkı sundu. Aynı Amerika, Türklerin, Güney dediğimiz, Irak Kürdistan’ının bütün kazanımlarını yok eden işgaline de kör baktı; dilsiz kaldı. İlginç ama, Türklerin Rojava ve Şengal’de giriştiği haydutluklara da...

Türkler şimdi, dünyanın gözü önünde, Suriye’deki Esat yönetimini de yanına alarak, Irak ve İranla kuracağı bir dörtlü ittifakla, Kürtlerin topyekün varlığına saldırmaya hazırlanıyor.

Oysa, Irak düne kadar, onurlu bir duruşla, “önce işgal ettiğin topraklarımdan çekil“ diyen bir tutum içindeydi. Ama, Türklerden satın aldığı hava gücü araçlarına karşılık, şeref sözünden vazgeçiyordu. Aynı Irak, topraklarında işgalci olan Recep Tayyibi karşılamaya hazırlanıyor, şimdi.

Siz seyreleyin Ortadoğudaki onurlu duruşu ki, Suriye de, görüşmek ve barışmak için kapısını aşındıran Türklere,  aynı gerekçeyle “hayır“ diyor ve  “önce işgal güçlerini topraklarından çek“ şartını koşuyordu. Ama, Kürtlere düşmanlık söz konusu olunca, onların da onurlu duruşu bozuluyor, “gel seni öpeyim“ diyorlardı.

Suriyenin yıkımı, halkının kırımını doğrudan organize eden kişilerden biri olan, Türk istihbarat şefi Hakan Fidan’ın, Suriye istihbaratının başı Ali Memluk ile görüşeceği açıklandı. Bu satırlar yazılırken, belki görüştüler veya görüşecekler.

Ortadoğunun kanlıları, gözler önünde, düğüne hazırlanır gibi, Kürtlerin kişiliğinde yeni bir kan şenliği düzenliyorlar. Dünya kör, dilsiz ve sağır..

Bölgenin yeni jandarması ve sükunete ilişkin anlaşmalarda imzası bulunan Rusya ise kadim bir sömürge imparatorluğunun alışkanlığı ile suskun. Çünkü, onun için kan, ölüm ve yıkım önemli değil. O günlük ve günlükten giderek, uzun vadeli kazancına bakıyor.  İran, Amerikan tehdidi nedeniyle avucunun içinde ve orada işleyen çıkar çarkları var, Rusyanın. Suriye’de askeri üsleri işliyor, tıkır tıkır. Buna karşılık Esad rejiminin koruyucusu rolünde.

Türkler ise avucundaki kullanılışlı alet. Rusya, bunların hepsini ayrı ayrı idare ederken, devletsiz Kürtleri harcamak, işine geliyordu. Çarlık Rusya’da, “sosyalist“ Rusya da böyleydi.

Amerika, şimdilerde Türkleri Afganistan‘da kullanmak üzere düzenlemeler yapmakla meşgul görünüyor.

Güney Kürdistan, Efrîn ve Rojava işgalinde olduğu gibi, Türklere el altından onay verip vermediği bilinmiyor. IŞİD karşıtı koalisyonun sözcüsü Wayne Marotto, görevlerinin Türk saldırılarına cevap vermek değil, IŞİD’i yenmek olduğunu söylüyordu.

Öte yandan, Amerikan’ın “Kürt lakayt“lığında, “ideolojik bakışın rolü“ nedir bilinmiyor. Ama, diyalektiğin asla değiştiremediği bir gerçek var: İdeolojiler değişken, ama Kürtler bir halktır ve halklar, dünya durdukça kalıcıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.